İran şahı Şah Abbas, Van Kalesi’ni almak için şehrin üzerine kalabalık bîr ordu ile hücum eder. Van kalesi kuzeyinde bulunan bir köyde karargâhını kurar. Ne kadar uğraştı ise de kale’yi almayı bir türlü başaramaz. Yaptığı bütün hücumlar neticesiz kalır.
Şah Abbas, Kale’yi nasıl alacağını düşünürken yanına adamlarından biri yaklaşır; gereken hürmeti gösterdikten sonra müsaade alıp konuşmaya başlar:
«Şahım, Van Kalesi’nde Şeyh Abdurrahman Gazi adinda ermiş bir zat vardır. Onu alt etmeden Van kalesi’ni alamayız.»
Bunun üzerine’ Şah Abbas, medhini işittiği bu zatın gerçekten ermiş olup olmadığını anlamak için bir denemeye girişir. Bir kuzu kesip kızarttırır; kuzunun büyüklüğünde bir köpek buldurur, onu da kesip kızarttırır. Her ikisini de bir tepsiye koyup elçisi vasıtası ile Van Kalesine gönderir.
Van Kalesine gelen elçi; Abdurrahman Gazi’nin huzuruna çıkıp kendilerine Şah Abbas’tan hediye getirdiklerini söyler. Abdurrahman Gazi hediyeleri kabul eder. Tepsi üzerinde duran iki parçadan kuzuya ait olanını alır, diğerini işaret ederek der ki:
«Bunu da şahınıza götürün!»
Elçi, onu da alması için Abdurrahman Gazi’ye ısrar eder. Bunun üzerine bu ulu zat, tepsinin üzerinde duran köpek etine yüksek sesle «Oşttt!» der. Köpek hemen eski haline gelir, havlayarak kaçmaya başlar.
Elçi memleketine dönünce olanları Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas, bu olanlar karşısında Abdurrahman Gazi’nin gerçekten ermiş bir zat olduğunu anlar ve Van Kalesini almaktan vaz geçer. Zira, içinde böyle ulu bir zatın bulunduğu kaleyi almak gerçekten çok zor olacaktır.
Bu durum karşısında Şah Abbas, «Ko deşsinler Şah Abbas’ın bağı var!» diyerek muhasarayı kaldırır ve yedi yıllık bekleyişten sonra memleketine döner.
Kaynak: Saim Sakaoğlu / 101 Anadolu Efsanesi