Adana’nın kültürel özellikleri nelerdir? Adana ilinin kültürel değerleri, kültür yapısı ve unsurları. Adana Kültürü Nedir? Adananın kültürel özellikleri hakkında kısaca bilgi.
Bir yandan Çukurova’da yeşermiş büyük uygarlıklar, öte yandan bu yörede yurtlanmış Türkmen ve Yörük oymakları Adana iline zengin bir kültür mirası bırakmıştır. Kıl keçisi besleyip hayvancılıkla geçinen ve büyük çadırlarda yaşayan bu yarı göçer oymakların dokuduğu renk renk kilimler ve çadırlar birer sanat yapıtıdır. Gene bu yörede yetişmiş Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi büyük halk ozanları da sözlü edebiyat geleneğinin en özgün yapıtlarını vermişlerdir. Karacaoğlan’ ın sevda dolu, duyarlı şiiri ile Dadaloğlu’ nun başkaldıran, yürekli dizeleri bugünkü toplumun da simgesi sayılabilir.
Adanalılar için en büyük erdem yiğitlik, dostluk ve dürüstlüktür. Ölülerin ya da büyük acıların ardından yakılmış ağıtlar, efsaneler, yiğitlik destanları, büyük değer verilen at üstüne söylenmiş tekerlemeler ilin edebiyat geleneğinde zengin bir yer tutar. Bugün il nüfusu büyük ölçüde kentleşmiş, eski gelenek ve göreneklerinden oldukça uzaklaşmıştır. Çok sıcak bir iklimde yaşadıkları halde bol acılı yemeklerden hoşlanmaları, kırsal kesimde yaşayanların kavurucu sıcakta bile koyu renk ve kalın giysiler giymeleri Adanalılar’ın ilginç özellikleridir. Adana köylerinden birinde doğan Yaşar Kemal ile Adana kentinde doğan Orhan Kemal, romanlarında Adana ve Çukurova insanının yaşamını anlatmışlardır.
Adana’nın folkloru, özellikle XIX. yy.da Türkmen aşiretlerinin yerleştiği bölgelerde çok zengin ve renklidir. Bugün hâlâ göçebe yaşayışını sürdüren obalar, folklor niteliğindeki yerel özellikleri olduğu gibi korur.
Adana köylerinde kadınlar, geniş ağlı siyah bir şalvar, güdük denilen pamuklu bir hırka giyer, renkli boncuk ve ipliklerle işlenmiş yazma kullanılır. Erkekler de tıpkı kadınlarınkine benzer siyah şalvarın üzerine yakasız bir mintan giyer. Toroslar’da yaşayan Türkmen kadınları başlarına takke veya terlik denen bir fes geçirir; fesin etrafına çavdar sapından yapılma süsler, pullar, boncuklar takılır. Fesin üzerine yazma veya yağlık örtülür, çekme çekilir.
Ton dedikleri şalvar, köynek dedikleri gömlek, üç etekli entari, işlemeli yün çorap, kırmızı pabuç veya çizme kadın giyimini tamamlar. Buna karşılık, abani sarılmış fes, zibin veya içlik denen gömlek, renkli kuşak ve karayemeni’den meydana gelen erkek giyimine bugün artık rastlayamazsınız.
En yaygın halk oyunları, Adana barı, Adana üçyağı ve halay türleridir. Karacaoğlan ve Dadaloğlu türküleri dillerden düşmez. Adana’nın yolları taştan, Hasandağı, Yenice yolları ve pamuk çapalama türküleri de halk arasında pek sevilir. Toros köylerinde, bozlak denilen bir çeşit uzun hava söylenir. Cenaze törenlerinde kadınlar, özel bir makamla, içli, dokunaklı ağıtlar okurlar.
Adana İline Ait Bazı Yöresel Sözler
- Katranı kaynatsan olur mu şeker, Cinsi batasıca cinsine çeker.
- İt taştan, bacı kardaştan korkar.
- Avrat kıtlık bilmez, çoban yokluk bilmez.
- El eli azdırır, yağmuru yel azdırır.
- Olmadık yok, duyulmadık çok.
- Taş kabağa deyse de vay kabağın başına, kabak taşa deyse de vay kabağın başına.
- Öğünme ördek gibi, kırılırsın bardak gibi. .
Pamuk Tarlarına Okunan Dua
Yaz aylan boyunca. Çukurova pamuk tarlalarıyla donanır. Ova bembeyaz kesilir. Yaz başlarında, pamuk tarlalarını çapalamak ister. Adına ırgat denen pamuk işçileri, uzun sıralar halinde, tarlanın bir ucundan başlayıp geri geri giderek otları çapalarlar. Bunlar. Doğu ve Orta Anadolu’dan gelmiştir. Kadın, erkek, çoluk çocuk bir arada çalışırlar.
Rüzgarsız yaz güneşi altında çapa vurulurken, her bölgenin türküleri inip kalkan çapalara tempo vazifesi görür. Hava alabildiğine sıcaktır. Bu uçsuz bucaksız pamuk tarlalarında, ağaçlar tek tük-tür. Çiftlikte pişip, çoğunlukla öküz arabalarıyla gelen kazanlar dolusu öğle yemeği bile. güneş altında yenir. Akşam olunca, çapalarını, kazmalarını bırakan ırgatlar koro halinde şu duayı okurlar:
Akşama hürmet, sabaha niyet, kolumuza kuvvet, ağamıza devlet, hükümetimize nusret, kesemize bereket. İbrahim Paşa’ya rahmet. Peygambere salavat…
Çukurova’da toprak işçisi ile toprak sahibi arasındaki iş münasebetlerinin bu duada adı geçen İbrahim Paşa tarafından düzenlenmiş olduğu söylenir, İbrahim Paşa, Osmanlı devletine baş kaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğludur. Ordusu ile Adana’ya geldiği zaman bu düzeni kurmuş. Buna göre, çarşamba günleri öğleden sonra tatil yapılır. Perşembe sabahı, Adana’da amele pazarı kurulur. Yeni bir çiftlikte çalışmak isteyenlerle. haftalık ihtiyaçlarını temin etmek isteyenler, çarşamba günü öğleden sonra yollara dökülürler. Kimi kamyon, kimi kağnı arabası, kimi yaya olarak şehre gelir. Perşembe günü kurulan pazarda, binlerce, on binlerce toprak işçisi, amele gruplarının başı olan eliçler vasıtasiyle yeni anlaşmalar yaparlar. Cuma sabahı, tekrar çalışma başlar. Çukurova’da yazları, gece ile gündüz arasında büyük ısı farkı vardır. Sivrisinek çoktur. Çoğu, Anadolu yaylalarından gelen işçiler bu sıcağa dayanamaz, sıtmaya tutulur. Hemen bütün işçiler, çiftliklerin kenarında, açık havada yatarlar.
Yılan, Yel Sel
Adana bölgesinde, halkın dilinde şöyle bir tekerleme dolaşır: Misis yılanla, Ceyhan yelle. Adana selle gidecek. Sebebi de şu: Adana, Seyhan nehrinin yanı başında bir düzlüğe kurulmuştur. Nehir, sık sık taşar, şehrin evlerini, köyleri yıkar, tarlaları su altında bırakır. Ceyhan kasabası ise çok eskiden, toprak ve kamış evlerden meydana gelmişti. Her yanı açık olduğu için bir kuvvetli rüzgâr esince bu evlerden bir kısmı yıkılıp giderdi. Misis’in yılanla gitmesine gelince: Misis yakınında, küçük bir dağın tepesine kurulmuş Yılan kalesi denen bir kale vardır. Söylendiğine göre. bu kalede çok sayıda bulunan yılanlar süt ile beslenirmiş. Günün birinde, yılanlar sütsüz kalacaklar ve kaleden çıkıp Misis şehrine inerek şehirde yaşayanları sokacaktır. Yılanla gidecek denmesi bu efsaneye dayanıyor.
Bir başka söylentiye göre de çevrede yaşayan beylerden biri, çaresiz bir derde tutulur. Yapılan türlü ilâç fayda vermez. Bir doktor, beyi iyi edebilecek tek ilâcın yılanlar padişahı Şahmeran’ın gözleri olduğunu söyler. Fakat. Şahmeran’ı kimse bulamaz. Yılanlar padişahı, bir süre. bir insanoğluna büyük bir iyilikte bulunarak onu yılanların sokup öldürmesinden kurtarmıştır. İşte bu insanoğlu Şahmeran’ı saklandığı yeri haber verir. Yılanlar padişahı, Misis’te-ki hamamda saklanmaktadır. Şahmeran’ı yakalarlar ve öldürerek gözlerini oyarlar. Bu gözleri yiyen bey iyi olur. Yılanlar, padişahlarının intikamım almak için, günün birinde Misis’i basacaklar diye söylenip durur.
Adana’ da ilk tiyatro. 1880 yılında Ziya Paşa’ nın valiliği zamanında kurulmuştur. İstanbul’dan getirilen topluluklarla yürütülen tiyatro etkinlikleri, Ziya Paşa’ nın ölümüyle durmuştur. Kentin ekonomik ve toplumsal gelişimine ulaşamayan kültürel çalışmalar, 1964 yılında Adana Şehir Tiyatrosu’nun kurulmasıyla bir ölçüde canlandırılmıştır. Bir süre Ankara’dan gönderilen oyunlar ve sanatçılarla yürütülen çalışmalar 1980 yılında bölge kadrolarının oluşturulmasıyla süreklilik kazanmıştır.