Alkış, alkıç olarak da bilinir, dua. kutsama, övgü, sena amacıyla söz söylemeye ilişkin eski bir Türk geleneği. Şamanist ve Müslüman Türklerde ad veren ihtiyarın alkışta bulunduğu. Şamanistlerin şamanın alkışına mazhar olmaya çalıştığı. Dede Korkutun ad verirken alkışlamayı unutmadığı görülür.
Alkış genel ya da özel nitelikte olabilir. Doğum ve evlenmeyle ilgili törenlerde, yemek yerken ya da yola giderken iyilik, esenlik, bolluk dileyen alkışlar söylenir. Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı törenlerinde padişah, vezirler, sefere çıkan ordu alkışlanırdı.
Osmanlılarda padişahlar cuma selamlığında attan ya da arabadan inerken seralkışçı da denen alkışçıbaşının işaretiyle saray hademeleri (hademe-i hassa) tiz sesle, “Aleyke avnullah, maşallah, uğurun hayrola, yaşın uzun ola, yolun açık ola, ikbalin efzun ola, saltanatına mağrur olma padişahım senden büyük Allah var,” diye padişahı alkışlardı. Bu görevi Tanzimat’tan önce Divan-ı Hümayun çavuşları yapardı. II. Abdülhamid bu alkışın son cümlesini, “Padişahım şevketinle, devletinle bin yaşa,” biçiminde değiştirmişse de II. Meşrutiyet’ ten (1908) sonra gene eskisine dönülmüştür.
Bazı ağızlarda “algış” şeklinde söylenmesi yaygındır. Görülen iyiliklere, tadılan nimetlere ve yaşanan güzelliklere karşı minnet duygularını ifade etmek için söylenen dilek sözleri. Alkış, birini ululamak, yüceltmek, övmek; bir nevi ona hayır duada bulunmaktır. Folklorumuz içinde önemli bir yer tutan alkış sözleri, bir bakıma, şükran duygularının ifadesidir. Bu kabil sözler konuşmaya renk ve canlılık katar.
- Acı yüzü görmeyesin,
- Ağacın kurumasın,
- Allah ne muradın varsa versin,
- Allah sana kara kaşlı kara gözlü gelinler versin,
- Beytullaha yüz süresin, Dallanasın-budaklanasın
- Hızır yoldaşın olsun, İki cihanda yüzün ak olsun..