Arabesk Müzik Nasıl Ortaya Çıktı?
1930’ların ikinci yarısıyla 1940′ larda, yine “arabesk” diye adlandırılan bir tür yayılmıştı. Bu türü, gerçekte, 1936 1948 arasında her biri kasabalarda, köylerde bile haftalarca gösterilen müzikli mısır filmlerinin Türkçeleştirilmiş şarkıları oluşturuyordu. Bu şarkılar, yalın bir armoniyle geleneksel Arap makamlarını birleştirmiş; doğu çalgılarının yanı sıra, başta keman ailesi ve flüt olmak üzere, bazı batı çalgılarının da yer aldığı bir orkestra eşliğinde, parlak sesli, kıvrak gırtlaktı şarkıcılarca seslendirilmişti. 1948’de mısır filmlerinin alımı yasaklanınca, bu moda da kayboldu.
1960 ların sonlarında Orhan Gencebay, geleneksel müzik birikiminden olduğu kadar, çağdaş Arap müziğinden de yararlanarak, karamsarlığı, umutsuzluğu ve mutsuzluğu yansıtan şarkılarıyla yeni bir tür yarattı. Birkaç yıl içinde Gencebay, gençlerin çoğunlukta olduğu çok geniş bir dinleyici kitlesinin sevgilisi durumuna geldi. Çok geçmeden aynı kitleye seslenen yeni besteciler ve şarkıcılar ortaya çıktı. Bunlar arasında, başta Ferdi Tayfur olmak üzere, Neşe ve Gülden Karaböcek, Mine Koşan ve Kibariye anılmalıdır. Bu şarkıcıların üslupları az çok farklıydı ama, hepsini bir kategoride toplamak olanaksız değildi. Zamanla “arabesk” müzik, yerleşik popüler müzik türlerini de etkiledi; bu türlerin ilginç bileşimleri yaratıldı. Böylece 1980’lerin ortalarında, “arabesk“, kolayca tanımlanamayan ve sınırları belirlenemeyen, birçok öğeyi bünyesine alarak zenginleşebilen bir müzik kimliğine büründü