Baharatın tarihçesi ve Baharatın Tarihteki önemi hakkında bilgi.
Baharatın çıktığı yer genellikle doğudur. Avrupa’da ilk tanınan baharat, Hint karabiberidir. Theofrastos, Dioskorides, Galenos ve Eski Plinius’un yazılarında bu baharatın adı geçer. Plinius karabiberin altın pahasına olduğunu söylemiştir. Orta çağda, sık sık karabiber gibi pahalı denirdi, fiyatı ancak XVI. yy, da düşmüştür. Kutsal
Kitap’ta sözü geçen ve eskilerce yağ ve merhem yapımında kullanılan, tarçın, Hindistan ve Seylan gibi üretim bölgelerinden kervanlarla İskenderiye’ye kadar geliyordu, öyle ki bir zamanlar tarçının Arabistan’dan çıktığı sanılmıştı. İlk çağdan beri Çin ve Hindistan’da kullanılan zencefilin Hindistan’dan geldiğini bilmeyen Dioskon’des ve Plinius’un söylediğine göre bu baharat, Yunanlılara Persler tarafından tanıtıldı. Zencefil Romalıların besin maddelerinde büyük rol oynamıştı. Fiyatı bakımından olsun, tüketimi bakımından olsun Ortaçağ Avrupasında, karabiberinkine benzeyen bir önemi vardı. Çeşni olarak, ilaç ve boya olarak kullanılan ve Batı Asya’dan (Keşmir, İran, Frigya) gelen safran, Romalılar tarafından biliniyordu.
Baharatın Bizans imparatorluğu yolu ile Avrupa’ya geçmesi, IX. yy.dan itibaren Müslümanlarca engellendi. Ama yine de çok miktarda yenen etin muhafazası için ihtiyaç duyulan baharatın tadı, zengin sınıflarca unutulmuş olmaktan uzaktır. Baharatın yıldızı, Avrupa’da haçlı seferleriyle yeniden parladı ve safran, Fransa ve İtalya’da da ekilmeye başlandı. Doğu Akdeniz’in Müslümanlar elindeki limanları (İskenderiye) Avrupa tüccarlarına yeniden açılınca Venedikliler Avrupa piyasasında hemen hemen bir tekel kurdular, Ortaçağın sonunda, Avrupa’da bir baharat tutkusu almış yürümüştü: şatafatlı ziyafetlerde bol bol sunuluyordu; koskoca bir aynalı dolap içinde saklanır ve davetlerde, kahve gibi sunulurdu.Zenginleşmiş olan baharat tüccarları, Floransa’da bu işi bir sanat haline getirdiler ve XIV. yy. ın başlangıcında 288 kadar çeşit sattılar. Venedik’in tekelinden kurtulmak için baharat sağlamaya çalışmak, büyük coğrafi keşiflerin önemli sebeplerinden biri oldu. XVI. ve XVII. yy. da sömürge imparatorluklarının (XVI. yy. ın başında Portekizliler ve İspanyollar, sonra İngiliz ve Fransızlar, en sonunda da Hollandalılar) devamlı kaygısı, baharat istifciliğiydi.
İbni Sina’nın bahsettiği, Banda’nın hindistan cevizi, Meksika vanilyası XVI. yy.ın başında Avrupa’ya gelmişti. Atlantik limanlarına büyük miktarlarda gelen baharata sayısız iyileştirici nitelikler atfediliyordu (karabiber lapası, hindistancevizi ve zencefil ile mide ağrılarının iyileştirilmesi, tarçının tonik rolü). 1560’a kadar baharatın fiyatı Lizbon’da durmadan yükselmişti. Daha iki yüzyıl boyunca büyük rol oynamakta devam edecekti, ta ki ot ve saman yetiştirme, hayvanların her mevsimde kesilmesini mümkün kılıncaya; alkolün uyarıcı çeşitleri zenginleşinceye ve tıbbın ilerlemesi, bazı önyargıların boşluğunu ispat edinceye kadar.
XVI. yy.ın başında Meksika ve Antillere dikilmiş bulunan zencefil XVII. yy.da Brezilya’da da ekilmeye başlandı. Bazı baharatın tekeli daha uzun yıllar sürecek, hindistancevizi ancak 1864’te Barda’da ekilebilecekti. Baharat yetiştiren yerlerin artması, özellikle de daha ucuza mal olan çeşniler (tereyağının gittikçe büyük çapta kullanılması) ve yemek zevkinin değişmesi, ancak XIX. yy.ın başında baharatın ticari önemini büyük ölçüde azalttı.
Meydan Larousse / Cilt 2 Sayfa 468