Belagat Ne Demek? Belagat Tarihi? Belagat Ustaları

Belagatin değişik türleri vardır: söylev, savunma, vaaz, konferans ve özellikle de ‘oratio”. Belagatin tekniğini retorik yani belagat bilimi inceler. Her söylev, sözdizimiyle sözün akışı arasındaki diyalektik oyun içinde kendiliğinden doğabileceği halde belagat, sözle yazıyı birleştirir. Kanıtların sunuluşu mantıklı olmalı ve bir yönteme dayanmalıdır. Bu da genellikle beylik sözlerin ve ayrıntıların bunlar da ele alınan konuya ve belagat türüne göre değişir birbirine eklenmesiyle gerçekleşir.

Belagatin özel önem kazandığı yerler ve dönemler vardır: Atina sitesi, mahkeme salonları, kürsüler, siyasal toplantılar, akademiler; İ.Ö. V. yy.’dan İskenderiyeli retorikçilere kadar uzanan dönemde Yunanistan, hukuksal ve siyasal belagat örnekleri veren Roma; Hristiyan vaazlarını başlatan Latin kilise babaları; vaiz tarikatlarının kurulmasıyla dinsel belagati yenileyen Ortaçağ; dinsel temaları yeni bir anlayışla ele alan Reform ve Karşı reform dönemleri gibi.

Belagatin kurallarını saptama, onu bir bilim haline getirme çalışmaları, Araplar arasında da İslamlıktan sonra başladı. Arap dil bilgini Sekkâkî, Miftâh-ül ulûm (Bilimlerin anahtarı) adlı yapıtının üçüncü bölümünde belagati sistemli olarak işledi; Kazvinîde bu kitabı Telhis-ül miftâh (Miftâh’ın özeti) adıyla özetledi. Bir başka dilci ise bu özete Mutavvel adlı bir şerh (açımlama) yazdı. Bunlar daha sonra Arap dünyasında yazılan belagat kitaplarının kaynağı oldu.

Parlamenter rejimle siyasal belagatin gelişimi arasında bir etkileşim görülür. XVII. yy.’dan başlayarak İngiltere’de, daha sonra da Fransa’da parlamenter rejim, siyasal belagati gerekli kıldı. Fransız devrimi’nin zafere ulaştığı günlerde, Restauration ve Temmuz dönemi tartışmalarında, bu tür belagatin örnekleri görüldü. Gambetta ve Jaur es’ten Briand ve Herriot’ya kadar pek çok cumhuriyetçi halk hatibinin ortaya çıkışında, kamu yaşamını etkiledi.

Hitler ve Mussolini’nin söylevlerinde tutkulu ve ateşli bir özellik kazanan belagat, gerçek bir siyasal ayın durumuna geldi. Benzer bir sahneleme çerçevesinde Stalin ya da Fidel Castro’nun söylevlerindeyse, Lenin’in söylevlerinde olduğu gibi, kanıtlamayı önemseyen ve öğretici biçimde ikna etmeyi amaçlayan bir eğilim görüldü.

Türkiye’de de Osmanlı devletinin son döneminde, ikinci meşrutiyetin ilanından sonra Ömer Naci, Selim Sırrı Tarcan, Rıza Tevfik Bölükbaşı gibi hatiplerin söylevlerinde meşrutiyeti yüceltme, özgürlük özlemlerini dile getirme yönelmesi ağır bastı. Cumhuriyet döneminin ilk büyük belagat ustası, kamuoyunu yönlendiren söylevleriyle Atatürk’tür. Milli mücadele yıllarında Meclis’te yaptığı konuşmalarla çeşitli kesimlerin temsilcisi ve sözcüsü olan milletvekillerini, göz önünde tuttuğu amaçlar doğrultusunda yönlendirdi. Daha sonra gerçekleştirdiği devrimleri de, öğretici ve coşkulu söylevleriyle halka açıkladı. Çok partili dönemde, ismet İnönü, Adnan Menderes, Osman Bölükbaşı, Faik Ahmet Barutçu, Bülent Ecevit gibi siyasal parti önderleri, değişik belagat tekniklerinden yararlanarak halkı etkilemeye çalıştılar.

Belagat her zaman iki yönlü bir biçimsel çerçeve gerektirir; bu da bir yandan retoriğe, bir yandan da halkın özelliklerine ilişkindir; böylece açık seçik tanımlanmış, belirlenmiş bir alıcı karşısında bildik bir konunun işlenmesi anlamını taşır.

Günümüzde kitle iletişim araçları sözün gücünü yaygınlaştırmakla birlikte, dar anlamıyla belagati ortadan kaldırmakta; toplumsal yaşamın gerçek bir özelleştirilmesi anlamına gelen bir konuşma tarzını, kurmaca bir söyleşiyi benimsetmektedir.

Belagat, retorik yapısı gereği de akademik bir özellik kazanmakta ve yalnızca mahkeme salonları, dinsel konferanslar ve XIX. yy.’ın halka açık derslerine yer verdiği ölçüde üniversiteyle sınırlı kalmaktadır. Türkiye’de ise belagat, 1880’li yıllara kadar bir dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasını öğretmeyi amaçlayan Arap diline özgü bir bilim sayıldı; Ahmet Cevdet Paşa, Belagatı-ı Osmaniye (1881) adlı kitabında, Arap dilinin belagat kurallarını Türkçeye uyguladı.

Tanzimat edebiyatı örnekleriyle, şiirde ve düzyazıda Batı’dan alınan yeni türlere bu kitapta yer verildi. Bir yıl sonra, Recaizade Mahmut Ekrem’in yayımladığı Talim-i edebiyat (1882) adlı kitapta ise, Tanzimat ile başlayan batı edebiyatı yolundaki yeni edebiyatın kuralları, yeni şair ve yazarlardan seçilen örneklerle açıklandı. O tarihten sonra, eski edebiyat yanlılarıyla yeni edebiyat yanlıları (belagatçilerle edebiyatçılar) arasında çetin bir tartışma başladı ve çeşitli makale, broşür ve kitaplar yazıldı. Bu çatışmalar, yeni edebiyat kesin olarak zafer kazanıncaya kadar sürdü ikinci Meşrutiyet’ten bu yana, batı edebiyat kurallarına uygun edebiyat kitapları yayımlandı ve bu anlamıyla belagat, divan edebiyatıyla birlikte tarihe karıştı.

Belagatin tarihi, hitabeti benimseyen bir etkileme tekniğiyle bu etkilemeyi gerçekleştiren ve onu tartışmalı duruma getiren çıkarların birleşmesinin tarihidir. Demos-thones ve Perikles için geçerli olan bu anlayışa Cıcero, ahlaksal bir kaygıyla bilimsel ve felsefi öğeler kattı. Calvin, Farel ve Viret, gizemci belagat geleneğiyle skolastikten kaynaklanıp her zaman yazılı metne dayanan vaaz geleneğine karşı çıktılar ve yalın konuşma tarzını temel alan Protestan belagatinin kurucuları oldular. XVII. yy.’da aziz François de Sales, azız Vincent de Paul, Bossuet, Massillon, Fle-chier belagat türünü çeşitlendirdiler; Karşı -Reformu’n yenilediği bir anlayış içinde konuyu ve dinleyicileri göz önüne alarak kilise dogmalarına ahlaksal ve ruhbilimsel dersler kattılar. Fransız Devrimi’nin, hepsi de siyasetçi olan Mirabeau, Danton, Saint-Just, Vergniaud, Robespierre gibi hatiplerden günümüze kalan, tarihsel anın yoğunluğunu yaşatan özlü sözlerdir; örneğin, Saint-Just, Louis XVI için ‘Bu adam ya saltanat sürmeli ya ölmeli” demiştir Düzene, anlaşılırlığa ve halk inancına dayanan sözleri tarihten çıkarıp alan çağdaş ideolojik söylev böyle doğdu.

İktidara tek başına karşı koyan sözün gücü, yani Demosthenes’in kendinde gördüğü güç de böyle doğmuştu. “Ama, o adam ortaya çıktı ve o adam, bendim; ilerledim ve konuştum…” O dönemde, Atina’yı doğrudan tehdit eden Makedonyalı Philippos’un. Elateia’yı ele geçirdiği günün akşamı söz alma yürekliliğini gösteren Demosthenes, kendisini işte böyle anlatmıştı.

Belagat-ı Osmaniye, Ahmet Cevdet Paşa’nın yazdığı edebiyat bilgileri kitabı (1881). Yazar, yapıtını Mektebi Hukuk’taki edebiyat öğretmenliği sırasında, ders kitabı olarak hazırlamıştı. Kitapta “fasahat” (bir dilin doğru ve düzgün kullanılışı) üzerine bilgi verildikten sonra “kelamın muktezayı hale mutabakatı” (sözün duruma uyması gereği; maanı) anlatılır “Turuk-i ifâde “yi (anlatım yolları; beyân) ele alan bölümde mecaz, teşbih, istiare, kinaye üzerine bilgi verilir. “Sanâyi-i bediiye” (sözü süsleyip güzelleştirme sanatları; bedi) ile ilgili bölümde tezat, müraat-ı nazir, rücu, leff ü neşr, hüsn-i ta-lil, mübalağa, tecahül-i arif, tevriye vb. gibi “sanayi-i maneviye” (anlam sanatları) ve cinas, seci, telmih, tarih vb. gibi “sanayi-i lafziye” (sözcük sanatları) üzerine bilgi verilir.

Belagat-ı Osmaniye’de Arap belagat kuralları Türkçeye uygulanırken Tanzimat edebiyatıyla Batı’dan gelen yeni türlere hiç yer verilmemiştir. O yüzden, eski edebiyat (divan edebiyatı) yanlılarıyla yeni edebiyat yanlıları arasında, bu kitap dolayısıyla, çetin tartışmalar olmuştur.