Bir günün sonunda arzu, Ahmet Haşim’in şiiri (1921). 14 dizeden oluşur; dize kümelenişleri klasik nazım biçimlerine uymaktadır. Bentler sona doğru birer dize eksilerek sıralanmıştır: 5 + 4 + 3 + 2. Kafiye düzeni de şöyledir: abcba—xbdc —ddd—dd.
Haşim bu biçimi öteki şiirlerinde kullanmamıştır.
Bir günün sonunda arzu, Haşim’in şiir çizgisinde dil ve söyleyiş bakımından yeni bir aşamanın başlangıcını oluşturur. Daha önceki şiirlerinde yabancı sözcük ve dil kurallarıyla yüklü bir dil kullanırken, burada konuşma dilinde bulunmayan sadece birkaç yabancı sözcükle bir tek farsça tamlamaya yer vermiştir: nümâyan, nâlân, dem, kavs-i mutalsam.
Şiirin Türk edebiyatında ve Ahmet Haşim’in sanatındaki özel yeri, sembolizm” akımının ve anlamı kapalı şiirin ilk örneği olmasıdır. Şiirin bütününde bir anlam kapalılığı göze çarpar. O güne değin açık -seçik şiire alışmış okuyucu, birdenbire duraksar, “Nedir? Ne demek istiyor?” gibi sorular yöneltir; oysa şair, gün doğmasından, tanyerinin ağarmasından tedirgin olduğunu, suya bir sırma kemer gibi yansıyan akşamı yeğlediğini dile getirmektedir.
Şiir yayımlandığı zaman (Dergâh, 1921, sayı 1) çok kapalı bulunmuş, “Göllerde bu dem bir kamış olsam” dizesi dolayısıyla, kimi mizah gazetelerinde gölle ilgili nesneler (kurbağalar, kamışlar, balık ağları vb.) kullanılarak, şairi alaya alan yazılar, karikatürler yayımlanmıştı. Oysa, insanla doğanın kaynaştığı görüşünü benimseyen sembolist şairler gibi, Haşim de, söz konusu dizede doğaya kaynaşma özlemini dile getirmişti. Yeni akımlara kapalı, eski zevke bağlı kişilerin eleştiri, hatta saldırılarına karşı, Ahmet Haşim, sanat anlayışını açıklamak için, “Şiirde mana ve vuzuh” (Dergâh, 1921, sayı 8) başlıklı bir yazı yazdı; bunu, daha sonra, Piyale (1926) adlı şiir kitabının başına önsöz olarak koydu (“Şiir hakkında bazı mülâhazalar”). Burada, şiir dilinin “nesir gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, ortalama bir dil” olduğu, “üslupta körletici bir açıklık bulunmasının, imgeleme yapacak hiçbir şey bırakmayacağı”, “şiirin de, peygamberlerin sözü gibi, çeşitli yorumlara elverişli bir genişlik ve kapsamda olması” gerektiği belirtiliyordu.