Cefr (Cifr) İlmi Nedir?
Gaipten haber verdiği sanılar ilim; Cefr ilmi Müslümanlarca az bilinen fakat çoğunlukça inanılan bir bilgi dalıdır. Buna göre harflerin kılavuzluğu ile gelecekteki olaylar bilinmeye çalışılır ve bu konuda kahinlik yapılır.
1. Harflere sayısal değerler vererek gelecekten ya da gaipten (gizli olan, bilinmeyen) haber verme yöntemi ve bu amaçla geliştirilen ve “ilm-i cefr” diye anılan sözde bilim dalı.
2. Hz. Ali ya da Cafer-i Sadık’ın bu konuda yazdığı söylenen bir kitap.
Dilbil. Arapçada “cefr” yetişmiş oğlak ya da kuzu anlamındadır, ilm-i cefri ortaya atanlar, bu konudaki bilgilerini deri üzerine yazdıklarından böyle adlandırılmışlardır.
—Ed. İçrek bir müslüman edebiyat için kullanılır, (içinde ilmül-hurûf yoluyla harflerin gizli değerleri belirlenir. Cifr yolu ile şiirler, Kuran’ın fikri, mistik ve içrek bir tefsirini yapmışlar, bunu sûnnilerin sözcük anlamına bağlı anlayışlarına karşı kullanmışlardır.)
Cefr (Cifr) İlmi Tarihçesi, Özellikleri
Özellikle şii kaynaklı söylentilere göre, Hz. Ali Cefr ve Câmia adlı iki kitap yazmış; bu kitaplarda, başından sonuna kadar dünyada olmuş ve olacak olayların gizli bilgilerini vermiştir. Hz. Ali’ nin bu bilgileri nereden aldığı konusunda değişik söylentiler vardır: bir söylentiye göre bu bilgiler, Hz. Musa’nın Tur dağındayken Tanrı’dan aldığı levhalar’dan gelir. Hz. Muhammet, kendisine ulaşan bu bilgileri kuzu ya da oğlak derisine (cefr, cifr) yazdırmış, sonra da damadı Ali’ye vermiştir.
Başka bir söylentiye göre ise Hz. Ali Cefr kitabını Kûfe’de minberde hutbe okurken söylemiş; Câmia ‘yı da Hz. Muhammed gizlice yine Ali’ye yazdırmıştır. Cefr kitabı Hz. Ali’den oğullarına, onlardan sonra da şii imamların birinden ötekine geçerek sonunda 6. imam olan Cafer-i Sadık’a ulaşmıştır.
Cefr hakkında Muhittin Arabi Ebu Abdullah Muhammed bin Ali’ye de Şecere-i numâniy-ye adlı bir kitap isnat edilir. Söylendiğine göre, hu kitapta ünlü sufi, gelecekle ilgili pek çok şeyleri rumuzlarla bildirmiştir.. Sözgelimi, Muhittin Arabi bu kitapta “sin (s), şın’a (ş) girdiğinde Muhittin’in (kendisi) kabri ortaya çıkacak” demiş; Yavuz Sultan Selim’in Şam’ı fethetmesinden sonra Muhittin Arabi’nin kabrinin bulunması üzerine, bu cümledeki sin’in Selim, şın’ın da Şam olduğu öne sürülmüştür.
Bu söylentiler islam dünyasında, özellikle Ehl-i sünnet dışı tarikat ve mezheplerde ilm-i cefrin doğmasına yol açmış; Kuran ve öteki dinsel metinlerin gizli (batini) anlamlarını açığa çıkarmak için, bu sözde ilimden yararlanılmıştır. Harflere özel anlamlar yükleyerek Kuran’ın yorumunu yapma yöntemi olan hurufflik, aynı yöntemi noktalara kadar götüren noktavflik gibi gizemci akımlar, temelde Cefr ile ilgili sözü edilen inanç ve söylentilerden doğmuş; böylece Cefr, Hz. Ali’ye özgü bir kitap olmanın ötesinde, bir uğraş durumuna gelmiştir. Bununla birlikte, müslümanların çoğunluğu ve islam dininin temel kaynakları olan Kitap (Kuran) ve Sünnet’e (Hz. Muhammet’in sözleri, tutumu) bağlılıkları İle tanınan Ehl-i sünnet yandaşlarına göre, Kuran’da da belirtildiği gibi “Gaybı, Allah’ tan başkası bilmez” (VI, 59). Hz. Muhammed bile “Size, Allah’ın hazineleri bendedir, demiyorum. Ben gaybı da bilmem” (VI, 50) demiştir. Bu nedenle islam inancında, birer Allah vergisi olan mucize ve keramet hak olmakla birlikte, falcılık, tılısım, kehanet vb. gibi, cefrin de gerçek müslümanlıkla ilgisi yoktur; bu konuda Hz. Ali ve öteki islam büyükleri hakkında söylenenler yakıştırmalar olarak kabul edilir.
Öte yandan Tevrat’ta, Kilise Babaları’ nın (özellikle aziz Augustinus’un) yazılarında ve haham metinlerinde birçok cefr örneklerine rastlanabilir. Kabala”‘da ve çeşitli eski ya da yeni içrek* metinlerde de bu yöntemin kullanıldığı görülür. Tevrat’ın Tekvin kitabında (XIV, 14), ibrahim’ in, vekili Eliezer’i 368 askerle, aralarında birleşmiş dört krala karşı savaşa gönderdiği söylenir. Bu 368 rakdmı, ibrani harfleriyle Eliezer’in sayısal toplamını oluşturur. Yine Kutsal Kitap’m Yuhanna’nın Vahyi bölümünde (XIII, 18) sözü geçen canavarın sayısı (366) ile Neron’un, daha doğrusu imparator Domitianus’un adı arasında bağlantı olduğu kabul edilir. Yöntemin içrek nitelikte olması, çözüm işlemini genellikle çok zorlaştırır.
Birçok mutasavvıf. cefr ilmi ve risale yazmakla kalmamış, kendi kehanetlerini cefr ilmine dayandırmış ve oradan alınmış gibi göstermişlerdir.
Herhalde cefr ilmi, Emevi ve Abbasi halifeleri devrinde baskı gören Ali taraftarlarının ortaya attıkları ve yaydıkları bir inanıştır. Böylece bazı kehanetler desteğiyle Ali taraftarlarının geleceğini umutlu kılmak, maneviyatlarını kuvvetlendirmek yolu tutulmuştur, Ayrıca, özellikle Mütevekkil devrinde çok işkence gören Ali taraftarları, halifeyi bu kehanetlerle korkutmak yoluna gitmişlerdir. Daha sonra bu bilgi, bu amaçtan ayrılarak gelecekten haber veren ve kehanette bulunan bir yöntem. haline gelmiştir. Bu cinsten bir kehanet kitabı 1. Selim tarafından Mısır’da bulunmuş ve Topkapı Sarayı kitaplığında saklanmıştır. Söylentiye göre IV Murad kendi ölümünü bu kitapla önceden öğrenmiştir