Cenaze evine hangi yemekler gider?
Ölü yemeği, ölenin ruhu ya da canı için verilmektedir. Ölümle ilgili âdet ve inanmaların önemli bir bölümünü oluşturan bu yemek, bir yanıyla ölenin öte dünyada da hayatını sürdürdüğü, başka şeylerin yanı sıra yemeye ve içmeye de ihtiyacı olduğu tasarımını vurgularken, bir yanıyla da ölüm olayına eşlik eden geçiş törelerinin halk arasındaki gerekliliğini açığa vurmaktadır. Çünkü, ölünün öte dünyaya uğurlanışının tam ve geçerli olabilmesi için, dinsel kuralların ve işlemlerin yanı sıra geleneksel olanların da yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde ölenin ruhunun geride bıraktıklarını tedirgin edeceğine inanılmaktadır. Öte yandan toplumun geleneklere bağlı kesimi, alışılageleni yerine getirmeyen ölü sahiplerini kınamakta ve geleneksel olanı yapmak için onları baskı altında tutmaktadır.
“Ölü yemeği” diye adlandırdığımız bu yemeğe Anadolu’da değişik adlar verilmektedir. Gerek ilgili literatür, gerekse araştırma sonucu saptayabildiğimiz adlar şunlardır:
“Kı ” (Çubuk), “Kırk ekmeği” (Balören B. / Çank., Erzurum çevresi), “Kazma takırtısı” (Divriği, Güney Yörükleri, İçel Köyleri), “Ölününkırkı” (Divriği), “Kırk yemeği”(Çetinkaya K. / Sıv., Tuncelis), “Can aşı” (Çetinkaya K. / Sıv., Tunceli6, Kevenli K. / Sıv., Şebinkarahisar’, Alacahöyük8) “Zıkkım yemeği” (Trafşin K. / Kays.), “Can helvasi” (İçel), “Hayır” (Karasu), “Ölü ekmeği” (Doğanköyü / Erzu.), “Kazma kürek helvası” (Urfa ve Siverek) “Hayrat yemeği” (Gaziantep), “Ölü aşı” (KaratepelilerdeB, Alacahöyük1, Karaatlı K. / Burd.), “Yiyeceğini etmek” (Karatepeliler) , “Hayırlı vermek” (Tahtacılar).
Ayrıca “ölü yemeği” yerine sayılan, fakat onun gibi bir ziyafet niteliği taşımayan yiyecekler de vardır. Bunlar: “Şemşek”” (Kilis), “Köncülü” (Maraş), “Ölü çöreği’ (Maraş”), “hamur, yağ, soğan” (Maraş), “Ölü giliği” (Sivas), “meyve” (Yemençayır K. / Kars), “Lokma” (İçel22 İstanbul23), “can helvası (İçeP), “yoğurt ekmek” (Haymana), “çay” (Karahan K. / Van, Çayören K. / Sıv., Çetinkaya K. /Sıv.)
Evrensel nitelikteki “ölü yemeği” adeti eski kültürlerde görüldüğü gibi, zamanımızda da çeşitli toplumlarda hâlâ yaşamaktadır.
Ölü sahipleri tarafından verilen “ölü yemeğinin listesi yöreden yöreye değişmekte; ekonomik durum, alışkanlık, mevsim, ölenin vasiyeti vb. gibi etkenler listenin zenginliğini ya da sadeliğini belirlemektedir. Özellikle ölenin en çok sevdiği bu durum önemlidir, çünkü yemek her şeyden önce ölü için verilmektedir ya da sevip de sağlığında yiyemediği yemek çeşitlerinden seçilir.
Akrabaların, komşuların, tanışların, cenaze törenine katılanların, hocaların, yıkayıcıların, mezar eşicilerinin, yoksulların çağrıldığı “ölü yemeği” nin listesine en çok aşağıdaki yemek ve tatlı çeşitlerini sokabiliriz : Çorba, et, pilav (bulgur ya da pirinç) , dolma, börek, keşkek, sarma, bamya, fasulye, helva, baklava, hoşaf ve ayran. Bu yemeklerden bir bölümü genellikle et ve pilav esas alınmak üzere çağrılılara ikram edilir. “Ölü yemeği” ne katılanlar, ölünün ruhu için dua ederler.
“Ölü yemeği” nin çeşidi gibi zamanı da değişiklik göstermektedir. Yemek, ölüm olayının üçüncü, yedinci, kırkıncı, elli ikinci günlerinde verildiği gibi; yıldönümünde, mezar dönüşünde (daha çok köylerde görülüyor) , mezar kaldırma sırasında, ilk perşembesinde ya da ilk akşamında da verilmektedir.
Komşular tarafından ölü evi için verilen yemek de ilk günden başlayarak bir hafta on gün kadar sürer. Komşuların verdikleri yemek bir yanıyla toplumsal dayanışmanın ve komşuluk ilişkilerinin güzel bir örneğini gösterirken, bir yanıyla da ölümün ölü evindeki yiyecek ve içeceği bozduğu tasarımına dayanmaktadır. Acılı ve üzüntülü olan “ölü evinde ilk günler “kazan kaynamadığı” ve yemek pişmediği için, bu işi onlar adına komşular sıraya koyup yemek yaparlar ve “ölü evi” ne gönderirler. Öte yandan, ölümün, evdeki yiyecekleri bozmuş ve zehirlemiş olması inancı da, evdeki yiyeceklerin ve içeceklerin dökülmesini ya da bir süre bunlara dokunulmamasını gerektirmektedir. Örneğin Muş’ta “üç gün ölü evinde yemek pişmez, komşular yemek gönderirler. Evdeki yemeklere Azrail’in zehir döktüğüne inanırlar.’”.
İslâm dini, halk tarafından yerine getirilen ölümle ilgili âdet ve işlemlerin çoğuna olduğu gibi , “ölü yemeği” ne de karşı çıkmakta, başsağlığı için toplananlara yemek hazırlamayı kederli olayla çelişkili görmektedir.; İslamiyet’e aykırıdır demekte, ancak “ölenin evinde bulunanlara komşuları tarafından yemekler gönderilmesinin doğruluğunu kabul etmektedir.
İNAN, A.: Tarihte ve Bugün Şamanizm,
“Beltirler de “ölü aşı” definin üçüncü günü verilir ( …) Bu “aşa” fazla kalabalık toplanmaz. Hazırlanan yemek ve içkilerin yarısını ölünün ruhu için ateş ruhuna kurban ederler (ateşte yakarlar). Definin yedinci günü bütün oba halkı, kadın ve erkek hepsi toplanıp mezarlığa giderler. Mezarın sağ tarafına büyük bir ateş yakıp getirdikleri yemeklerden ve içkilerden ateşe atarlar. Sonra herkes mezarın üzerine kadehlerle rakı koyarak ve yemek atarak “bu rakıyı iç! Bu yemeği ye! Bunlar sana yukardan tayin edilmiş yemek ve içkilerdir” derler. Bu töreni yaptıktan sonra kendileri içmeğe ve yemeğe başlarlar. Yeme içme tamam olduktan sonra, mezar üzerindeki yemek ve rakıları ateşe atarlar. Tören böylece tamam olur (…) Definin yirminci günü evde yine aş verilir. Ziyafetten sonra ateşe rakı dökülür ve yemek atılır. Kırkıncı gün mezarlığa gidip yedinci gün yaptıkları töreni tekrar yaparlar. Altı ay sonra yine böyle tören yapılır. Beltirlerde en büyük aş töreni ölünün yıl dönümü münasebetiyle yapılır. Bütün akraba ve dostlar toplanıp mezara gelir, mezar üzerine yemek ve içkiler kor, kendileri de yiyip, içerler ( … ) Bütün Altay ve Yenisey Şamanist boylarında “aş töreni” aşağı yukarı böyle olur.”
Sedat Veyis Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm