Deneme Nedir? Denemenin Özellikleri Nelerdir?

Deneme; Yazarın, herhangi bir konu üzerinde özel görüş ve düşüncelerini kesin kurallara varmadan, iddiasız, içten ve özgür bir biçimde anlattığı çoğunlukla kısa düz yazı.

Deneme düşünsel yanı ağır basan bir yazı turudur Hemen her konuda deneme yazılabilir. Denemenin temel özellikleri-konunun özgün bir biçimde işlenmesi’ konuyu kanıtlama ve öğretme gibi bir amaç taşımaması, konunun hiçbir kurala bağlı olmadan özgürce ele alınması ve anlatımdaki içtenliktir.

Önemli deneme yazarlarımızdan Nurullah Ataç, deneme hakkında şöyle diyor Deneme ben’in ülkesidir, ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.

Deneme türünü öteki türlerden ayıran başlıca özellikler; konuşma havasında yazılması ” ben” li bir söylem taşıması kesin bir sonuca ulaşılmaması çeşitli soruların ortaya atılmasıdır.

Deneme türünde önemli yapıtlar vermiş yazarlarımızdan bazıları; Nurullah Ataç Suut Kemal Yetkin, Hasan Âli Yücel, Melih Cevdet Anday, Oktay Akbal, Sabahattin Eyuboğlu. Salâh Birsel, Vedat Günyol Orhan Burian. Adnan Binyazar, Doğan Hızlan ve Tahsin Yücel’dir.

DENEME;  Edebi türler içinde muhteva ve şekil bakımından en serbest özellikler taşıyan ve sınırlan kesin çizgilerle tam olarak belirlenmemiş olan denemenin şimdiye kadar kesin ve açık bir tanımı yapılamamıştır. Bu yüzden S. Johnson, bir edebî tür içine sokamadığı her yazıya deneme demiştir. 16. yüzyılda yaşayan Fransız yazan Montaigne’den beri, bağımsız bir edebiyat türü olarak biçimlenmeye başlayan deneme, kısaca “yazana göre yazı” diye tanımlanabilir. Eskilerin tecrübe-i kalemiye (kalem tecrübesi) dedikleri denemede daha ziyade aşk, ölüm, gurbet, sanat, felsefe, din, ahlak, gelenek ve hayatın binbir yüzü gibi bütün insanları/insanlığı ilgilendiren genel konular ele alınır.

Deneme türündeki yazılarda, yazarın duygulan, sübjektif düşünceleri, dünya görüşü; kısaca bütün varlığı ön plandadır. Montaigne’e bakılırsa, iyi bir deneme yazan, kendisiyle konuşuyormuş gibi yazar, kati bir sonuca varmaz; varsa bile, bu sonuç kendisini bağlar. Denemede planm önemi yoktur; yazar bir plana bağlı kalmaz ve serbestçe düşünür, serbestçe yazar. İsteğiyle seçtiği ilginç bir konu üzerinde şahsî görüş ve düşüncelerini derinleştirerek, bir nokta üzerinde yoğunlaşarak kalemini işletir.

Deneme yazarı, her şeyden önce kullandığı dili çok iyi bilmek, işlediği konuyu her yönden iyi kavramış olmak zorundadır. Gerçek denemeler; yapmacıklıktan uzaktır, her cümlesi insanı saran bir içtenlik taşır. Denemelerin konusu bütün bir hayatı kapsar. Deneme yazarı, bu hayatla ilgili tecrübelerinden faydalanır. Gerektikçe bu tecrübeler üzerine eğilir ve gözlemlerini acı da olsa tatlı bir dille, isbata gerek görmeden, fazla iddialı olmayan bir biçimde anlatır.

Deneme türünün dünya edebiyatında en ünlü yazarı Fransız Montaigne (1533-1592)’dir. İngiliz yazar Bacon (1561-1626) da deneme türünün büyük ustalarındandır. Servet-i Fünûn dönemi yazarları “musahebe” başlığıyla denemenin ilk/el örneklerim yazsalar da, İkinci Meşruyit’ten sonraki sun’i özgürlük ortamıyla birlikte gazete ve dergilerde deneme örnekleri görülse de, türün edebi-yatımızdaki asıl serüveni Cumhuriyet‘le birlikte başlar.

Hasan Ali Yücel (1897-1961), Nurullah Ataç (1898-1957) Suut Kemal Yetkin (1903-1980), Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), Sabahattin Eyuboğlu (1908-1973), Cemil Meriç (1917-1987), Salah Birsel (1919-1999), Ahmet Turan Alkan (1954) ve Ali Çolak (1965) tanınmış, usta deneme yazarlanmızdır.

Son yılların dikkate değer deneme yazarlarından biri saydığım Ali Çolak, deneme türündeki bir yazısında ‘deneme’ yi anlatır:

“Deneme bir gezinti gibidir.” der Michael Hamburger. “Keyfince bir dolaşmadır, bir iş yolculuğu değildir.” (…) Denemede kalemin o özgürce salınışı, istediği yerde eğlenip istemediğine dokunmayışı, günlük güneşlik bir sabah vakti, olmadı bir ikindi gölgeliğinde keyfince dolaşmaya pek benzer. Sıkıntının, telaşın adı okunmaz böyle gezintilerde. Gidilecek ille de bir yer yoktur. Kürekler aheste çekilir. Herkesin harcı değildir böyle yürüyüşler; ehl-i keyiflere mahsustur. (…) Yazarken yaptıkları, hoş bir zihin gezintisinden başkası değildir.

Suut Kemal miydi o, şiiri raksa, düzyazıyı yürüyüşe benzetiyordu. Denemenin ‘yürüyüşü’ öbür düzyazılara benzemez pek. Başta dediğimiz gibi daha çok ‘gezintidir onunki. Ve bu gezintiden zaman zaman ‘raks’a geçildiği olur. Düzyazının “gideceği bir yer” vardır mutlaka. Bir şeyler öğretecek, bir hakikatin örtüsünü sıyıracaktır. Hamburger’in şu sözü sanırım şiir için de, deneme için de ısmarlama gibi oturur: “O, kendi kurallarını kendi yaratan bir oyundur.” (“Beni Bir Gözleri Ahuya Zebun Etti Felek”)