Ebru Sanatı Nedir? Ebru Nasıl Yapılır? Tarihi? Önemi? Özellikleri

Ebru Nedir? Ebru Sanatı Nasıl Ortaya Çıkmıştır Tarihi, Ebru Sanatının Özellikleri ve Önemi

Düz kağıdı özel bir yöntemle renkli ve dalgalı çizgilerle süsleme sanatına ve bu yöntemle süslenmiş kağıda, ebru adı verilir.

Ciltçilikte, mermer damarlar gibi dalgalarla süslenen deri için de aynı terim kullandır.

Ebru sanatının kaynağı Türkistan’dır. Oradan Ä°ran’a ve Türkiye’ye gelmiÅŸ, ülkemizde gerçek sanat deÄŸeri olan çok baÅŸarılı örnekleri yapılmıştır. Bu örneklerin en seçkinleri, Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.

Ebru sözcüğü, Farsça bulut anlamına gelen Ebr sözcüğünden türemedir. Ebru yöntemiyle düz beyaz kağıtlar, bulutlar ya da damarlı mermerler gibi, renkli, dalgalı, hareli biçimler alır. Ve bu eb-rulanmış kağıtlar, kitap ciltlerinin iç kapaklarında ya da hat sanatında, el yazması levhalara fon olarak kullanılır. Türk ebrularının bir özelliği vardır: Ebru ustaları yalnızca kağıdı dalgalandırarak süslemekle yetinmemişler, ebru. üstüne motifler, çiçekler de yaparak onu zenginleştirmişlerdir. Ünlü ustaların kendine özgü üslupları böyle oluşmuş, tıpkı bir imza gibi, ebruya bakanlar onun, kimin yapıtı olduğunu anlayabilir hale gelmiştir; böylece belli bir üsluba uyan ebrular, o modeli ilk uygulayan ustanın adıyla anılmıştır.

Ebru nasıl yapılır?

Ebru yapmak için gerekli araç-gereç şunlardır: Kitre (çalılardan çıkan bir tür zamk); toz boyalar (madensel ya da kimyasal olabilir. Eski boyaların en ünlüleri lahor, bedahşi, bengal, çivit, vb. boyalardı); taze sığır ödü (mezbahadan sağlanır; kağıtlara, boyalara, gerekli suya uygun boyutlarda katılır); tabak; bir ufak havan; suluboya fırçası; kahve kaşığı; tahta kaşık; çanak; vb.

Önce, derince bir kaba uygun ölçüde su konulur ve bu suya kitreden bir bölüm atılır. Kaşıkla iyice eze eze karıştırdıktan sonra kitre eritilir. Su boza kıvamına gelinceye kadar kitre eklenir.

Boyalar ayrı ayrı, iyice dövülerek ince un haline getirildikten sonra, ayrı çanaklardaki bu boyalara kitreli sudan konarak bal kıvamında bulamaçlar oluşturulur ve bu bulamaçlar iyice karıştırılır.

Bulamaçların içine, boya miktarına göre bir ya da iki kahve kaşığı öd katılır; bu da iyice karıştırılarak bulamaca yedirilir.

Ebrunun yapılacağı kaba, bir karış yüksekliği buluncaya kadar, kitreli sudan konur. Sonra, hazırlanmış boyalardan, bir suluboya fırçasıyla bir tutam alınarak kitreli suyun yüzüne salınır. Boya salmaya koyu renklerden başlamak gerekir. Kitreli su, hem yoğun ve kalındır, hem de yapışkandır. Onun için boyalar suyun yüzünde kalır. Boyaların içindeki öd de onların dibe çökmesini önler. Sanatçı, istediği boyaları suyun yüzüne yerleştirdikten sonra, bir iğne ucuyla boyalara dokunarak bunlara istediği biçimi, hareyi, dalgayı verir.

Artık sıra kağıdın ebrulanmasına gelmiştir. Kağıdın, boyayı kolay emen, biraz kabaca bir yapıda olmasında yarar vardır. Ebrulanacak kağıt yavaşça suyun yüzüne bırakılır; beş on saniye sonra, yine aynı özenle su yüzünden kaldırılır. Bu süre uzamamalı ve kağıdın bütün boyayı çekmesi önlenmelidir. Sudan çıkartılan kağıt, suyu ve kitresi iyice süzülünceye kadar bir köşesinden asılır. Sonra düz bir yüzeyde kurutulur. Kurutma işlemi, güneşte ya da sıcakta yapılmamalıdır.

Boyalar bozulmamışsa, aynı suya ikinci bir kağıt konabilir.

Ebru desenleri günümüzde, basılı kağıtlarda, duvar kağıtlarında ve kumaş üstünde denenmekte ve bu çalışmalardan çok olumlu sonuçlar alınmaktadır.

Ebruculuğun belli başlı ustaları arasında şu adlar sayılabilir: Hatip Mehmed Efendi (öl. 1783), Ethem Efendi (öl. 1904), Bekir Efendi, Sami Okyay (öl. 1944), Mehmet Aziz Rîfaî (öl. 1934). Bugün Türkiye’de ebru sanatının üç ustası vardır: Necmeddin Okyay (doğ. 1882), Mustafa Düzgünman (doğ. 1922), Sacit Okyay (doğ. 1915). (güncel değil)

Ebru Çeşitleri Nelerdir? 

Her ebru ustasının kendine özgü şekilleri vardır. O kadar ki bu şekillere bakılarak ebruyu kimin yaptığı anlaşılabilir. Ebrular çeşitlerine ve yapanlarına göre adlandırılmıştır. Başlıca ebrular şunlardır: somaki ebru, somaki mermer damarlarını andıran ebru; kumlu ebru, serpilmiş kum tanelerini andıran ebru; akkâse ebru, kenarları başka, yazı yazılacak orta kısmı başka renkte olan ebru; çifte aharlı ebru, ince nişasta ve yumurta akı ile ahar sürülmüş ebru; hatip ebrusu, XVIII. yy.da Ayasofya’da hatip olan bir sanatçının yaptığı ebru.

Ebru Sanatının Tarihi

Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri olan ebruculuğun başlangıç tarihi kesinlikle bilinmemektedir. Üzeri tarihli en eski ebrulu kâğıt 1554 yılından bir Malik* Deylemı yazısıdır Ancak bunun hafif ebru denen ve oldukça gelişmiş bir teknik gösteren tür olması nedeniyle, ebruculuğun en az XV. yy.da başladığı söylenebilir.

Ebru sanatının nerede ve ne zaman baÅŸladığı henüz  Kelimenin aslının ÇaÄŸatayca’ya dayandırılması, Özbekler tekkesinin ilk ÅŸeyhlerinden Sâdık Efendi’nin bu sanatı Buhara’da öğrenmiÅŸ olması ve Çin’de VIII. asırdan itibaren Liu-ÅŸa-ÅŸien, Japonya’da XII. asırdan itibaren suminagaÅŸi ve beninagaÅŸi isimleriyle su üzerinde yapılan uygulamaların varlığı gibi ipuçları bu sanatın doÄŸduÄŸu yerin Orta Asya olduÄŸu tezini kuvvetlendirmektedir

Japonya’da Sumi ressamlarının fırçalarını temizlemek üzere batırdıkları suda oluÅŸan ÅŸekilleri kâğıda alınarak bulunduÄŸu tahmin edilen suminagaÅŸi tekniÄŸi metot olarak ebruya çok benzemektedir. Bilenen en eski suminagaÅŸi örneÄŸi Sanjurofcu-nin Shu adlı yazmanın iki sayfasındadır ve 1112 yılına aittir

Orta Asya’da zuhur ettiÄŸine inanılan bu sanat, büyük Ä°pek Yolu’yla önce Ä°ran sahasına oradan da Anadolu topraklarına geçmiÅŸtir. Ebru kelimesinin menÅŸei olarak iddia edilen kelimelerden ÇaÄŸatayca ebre’yi bir tarafa bırakırsak üç kelimenin de Farsça oluÅŸu bu ihtimali desteklemektedir.

Ayrıca bir baÅŸka rivayete göre14 XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tâhir tarafından Hindistan’da yapılmaya baÅŸlanan ebru sanatının bugün için elimizdeki en eski örnekleri ancak XVI. asrın baÅŸlarına tarihlenmektedir. Bir ebrunun tarihini kesin olarak verebilmek için ebrunun üzerine tarih notu düşürülmüş olmalıdır. Müze ve kütüphanelerde gördüğümüz çok eski tarihli eserleri süsleyen, cilt yan kâğıdı ya da murakkaalarda pervaz olarak kullanılmış ebrular, eserin daha sonraki devirlerde gördüğü tamir esnasında yapıştırılmış olabileceÄŸinden ebrunun tarihi hususunda kesin bir hükme varmak zordur.

Topkapı Sarayı’nda bulunan Arifi’nin 1539 tarihli “Gûy-i Çevgan” adlı eserindeki ebrular, Heratlı Mir Ali’nin Ä°stanbul Ãœniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan 1539 tarihli iki kıtasının bulunduÄŸu ebrular, muhterem UÄŸur Derman hocamızın koleksiyonunda bulunan Mâliki Deylemî’ye ait bir kıt’anın yazıldığı 1554 tarihli ebru ve Işık Yazan’ın kaydettiÄŸi Fuzulfnin Hadîkatü’s-süedâ (Mutiuiufciar Bahçesi) isimli eserinin bir kopyasında kullanılmış olan ebrular bugüne kadar tespit edilebilen en eski ebrulardır.

Ä°lk üç ebrunun yapanı bilinmemesine karşılık  Hadîkat-üs süedâ”nın baÅŸ sayfasında Hadfkat-üs süedâ yazıldıktan sonra kırmızı mürekkeple “Ma Åžebek Mehmet Ebrîsi” ibaresi eklenmiÅŸtir. Kitabın sayfaları arasında üç adet hafif ebru kullanılmış ve son sayfasında da “…….kâtib- üi harf Ahmet bin Hasan yeniçeri-i korucuyân-ı dergâh-ı âii ff beideti Trabius Åžam ff zemân defterdâr Mehmet E/endi. Sene 1004” ketebesi konulmuÅŸtur. BaÅŸ sayfadaki “Åžebek Mehmet Ebrûsu iie” anlamındaki bu ibareden kitapta kullanılan ebruların, Tertfb-i Risâie-i Ebrfde kendisinden Åžebek diye bahsedilen ebrucu tarafından yapıldığı ve bu ebrucunun adının Mehmet Efendi olduÄŸu, son sayfasındaki ibareden de kitabın Hicri 1004 (1595) yılında yazıldığı anlaşılmaktadır.

XVI. yüzyılın sonlarında Ä°stanbul’a gelen Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru sanatı önce Almanya’da sonra Fransa ve Ä°talya’da Türk kâğıdı olarak tanınıp yapılmaya baÅŸlanmıştır. Yakın zamana kadar bu isimle anılan ebru, Avrupa’da farklı malzeme ve tekniklerle yapılsa da üretilen formlar gelenekli ebrumuzun formlarıyla benzerlikler gösterir. Resimlerde görülen ebrular bildiÄŸimiz taraklı ve bülbül yuvası ebrunun çok baÅŸarılı uygulamalarıdır. Zaman içinde Ä°ngiltere ve Amerika’ya da yayılan ebru sanatı, her ülkenin sanat anlayışına göre farklılık kazanmıştır. Bu gün itibariyle dünyanın hemen her ülkesinde ebru yapılmakta ve tekneye yatırılabilecek hemen her eÅŸyaya ebru desenleri alınmaktadır.

Ebru Sanatının Önemi

Ebru sanatı, en eski Türk kâğıt süsleme sanatlarındandır. Boyaların, kitre gibi malzemelerle kıvamı artırılan su üzerinde desenlere dönüştürülmesi ve bu desenlerin kâğıt üzerine aktarılması ile oluşturulur.
Orta Asya dillerinden ÇaÄŸatayca’da “hare gibi, damarlı” anlamına gelen ‘Ebre’ kelimesi Ebru sanatının bilinen ilk adıdır. Ä°pek Yolu ile Ä°ran’a gelen sanat, burada Abru’ (Su Yüzü] veya ‘Ebri’ (Bulutumsu, bulut gibi) olarak isimlendirilmiÅŸtir. Daha sonra Türklerle birlikte Anadolu’ya gelen bu sanatın adı ‘Ebru’ olarak dilimize yerleÅŸmiÅŸtir.
Åžu an Avrupa’da ‘Marbling’ diye bilinen Ebru 17. yüzyılda Avrupa’ya ‘Türk kâğıdı’ adıyla Ä°stanbul’dan gitmiÅŸtir. Ebru Türkiye’de cilt sanatının yanı sıra, hat sanatında zemin ve pervaz olarak kullanılmıştır. Hat sanatının, sanat atölyelerinde çoÄŸalmasıyla birlikte, fonda kullanılan bu desenli kâğıdın da deÄŸeri artmış, çerçevelenecek kadar önemsenmiÅŸtir.

Günümüzde, diÄŸer soyut ve plastik sanatlar gibi deÄŸerlendirilmektedir. Ebru, görsel zarafetinin yanı sıra, bizlere mikro ve makro âlemlerden, çıplak gözün göremeyeceÄŸi ilginç güzellikler sunar. Ayrıca Ebru’nun terapi özelliÄŸi olduÄŸu, bu tarihi sanatın meraklıları için tartışılmayan bir gerçektir.

Ebru sanatı, Ä°slam sanatları arasında önemli bir yer tutmuÅŸtur. Türkler, Ä°slamiyet’e çok yüce bir iman ile baÄŸlanmışlardır. Her konuda olduÄŸu gibi, sanatın da hemen tüm dallarında “ilahi” güzellikleri ifade etmeye çalışmışlardır. Mimaride, müzikte, süslemede hep mistik güzelliklerin arayışı içinde olduklarını görmekteyiz. O dönemde (XI. yy-XIX. yy] birçok tekke usta-çırak yöntemi ile öğrenci yetiÅŸtiren “sanat atölyeleri” haline gelmiÅŸtir. Mükemmellik derecesindeki birçok eserin altına, “DerviÅŸ Terbiyesi”nin verdiÄŸi alçak gönüllülük ile imza bile atılmamıştır.

Türkler, Kuran-ı Kerim ile önem kazanan hattatlığı da, bir ana sanat dalı olarak kabul etmiş ve Arap alfabesine birçok yeni biçimler getirerek mükemmelliğe ulaştırmışlardır. Bu arada, yazıları süslemek için ebru kâğıdı zemin veya pervaz olarak kullanmışlardır. Bu kullanım alanı bize açıkça gösteriyor ki, Türkler ebruyu öncelikle bir sanat eseri olarak görmüşlerdir. Cilt işinde kullanılan renkli kâğıt anlayışı, ikinci planda kalmıştır.

Ayrıca, Osmanlı’da Ebru sanatı; yakın zamanlara kadar resmi belgeler, devlet belgeleri ile çeÅŸitli anlaÅŸmaların yazıldığı, özellikle girift desenli kâğıtların zemin olarak tercih edildiÄŸi bir kullanım alanı bulmuÅŸtur. Buradaki amaç, belgenin üzerinde tahrifatın önlenmeye çalışılmasıdır ki, bu da tıpkı günümüzdeki banknot, senet ve çek defterlerindeki fon desenlerinin silinti giriÅŸimlerini belli etmesi mantığına uymaktadır. Ayrıca günümüzde noterlerin yaptığı ticari defter sayfalarını numaralayıp mühürleyerek tasdiklime iÅŸleminin benzerini, atalarımız defterlerin kenarlarını ebrulayarak estetik bir biçimde yapmışlardır. Böylece sayfa eksiltme teÅŸebbüsünü kesin olarak ortadan kaldırmışlardır. Defter sayfaları ne kadar ince olursa olsun, eksilen sayfanın izi hemen belli olur, tashihi de mümkün deÄŸildir. Böylece süslü, renkli ve de kesin bir biçimde çözüme ulaşılmıştır. Bugün bu gelenek resmi bir hüviyeti olmamakla beraber kısmen devam etmektedir.

Yirminci yüzyılın son çeyreÄŸinde ebru sanatında umulmadık derecede önemli geliÅŸmeler yaÅŸandı. Bir kâğıt süsleme zanaatı olarak günümüze dek süregelen ebruda önemli açılımlar, yayılımlar yaÅŸandı. ‘Su yüzü resmi’ özelliÄŸini yitirmeden köklü deÄŸiÅŸikliklerle zanaattan Sanat’a yöneldi. Yeni adlarda ebru çeÅŸitleri yapıldı. Resim, minyatür, fotoÄŸraf gibi diÄŸer sanatlarla birleÅŸerek yeni ürünler ortaya çıktı. Filmlere dizilere konu oldu. Helal bir geçim kaynağı olabileceÄŸi fikri geliÅŸti. Sanatla ilgilenenlerin sayıları oldukça arttı.Kaynak: Åžehir ve Kültür Ä°stanbul / Hikmet Barutçugil