Harput evleri ve bu evlerin iç ve dış yapı şekli… Tefriş usûlları ve umumî ısıtma vasıtaları hakkında bilgi vermeden, esas konuya geçmek istemiyorum; çünkü bunlar bilinmeden, görülmeden kış gecelerinin hususiyetlerini, iç yüzünü ve karakterini belirtmek ve anlamak bir az güç olsa gerek… Bu sebeple şimdi sizleri doğrudan doğruya o evlerde, o konaklarda ve o konakların sofalarında, dehlizlerinde gezdireyim, de sonra gece âlemlerine dalalım.
Binalar: Harput’ta askeri binalar taştan ve bir kısmı da kerpiçten yapılmıştı. Taş duvarlara kireç harçla derz vurulduktan sonra betonlaşırdı. Kerpiç: Gelişi güzel her hangi bir toprağın içine bir miktar saman konulmak suretiyle çamur haline getirilmesinden sonra ağaç keşkerelerle taşınarak düz bir sahada hazırlanan bir yere götürülür.
İçerisi dörde bölünmüş, iki tarafı 60. diğer iki tarafı 45. ve yüksekliği de 15. cm. ebadında iki cm. tahtadan yapılmış hususi kalıpların içerisine dökülür, bir mala ile sıkı sıkıya gözlere yerleştirilir ve üzerleri de yine mala ile perdahlanır ve suyunu çekmek için az bir ara verilir, sonra kalıplar yanlarındaki kulplardan tutularak yukarıya doğru çekilir… Sıra bozulmadan hemen yan tarafına konulur ve tekrar çamur istenir ve bu suretle kerpiç kesmeye devam edilir. Bazen iki kalıp kullanılarak iş daha süratlendirilir. Kerpiçlerin büyüğüne (ANAÇ), küçüğüne de (KUZU) denilir ki, bir kalıpta iki anaç, iki de kuzu bulunur. Bu işlere (KERPİÇ KESME) denilir. İyi işçiler tarafından günde 500 kalıp ve bazen bine yakın kerpiç kesmek mümkün olurdu. Bu kerpiçler, üç – dört gün içinde tamamen kuruduktan sonra yapı yakınlarına taşınarak üst üste istif edilirdi.
Bu malzeme ile duvar örmek de bir usule bağlıydı, duvarların her iki tarafı iskeleye alınır, karşı karşıya iki, acele işlerde dört usta çalışmak suretiyle devam edilirdi. Ustalar, işçileri hıza getirmek için bir tempo tutarak şu şekilde harç isterlerdi: ? Haydi Ağam!… Ver bir çamur..
Haydi Yavrum!… Anacım da gelsin, ver bir Anaç… Bir de çamur…
Haydi canım!… Ver bir kuzu… diye hoş bir tempo ile ve arada güldürücü bazı cümleler de ekleyerek işçileri şevke getirmek için saatlerce durmadan dinlenmeden sanki bir cezbeye tutulmuş gibi çalışır ve bir çok da iş çıkarır, aldıkları parayı hak ederlerdi. Bu gibi kazançta da hayır ve bereket vardı. Taş duvarlarda, taş aralıkları kuvvetli kireç harçlarla derzlenir. Kerpiç duvarlar ise, samanı bol ve toprağı ham bir harçla dört bir taraftan sıvanırdı. Bazı ev ve konakların cadde ve sokaklardaki cephe köşeleri beyaz kesme taşlarla tahkim edilmişti.
Binalar, ekseriyetle iki katlıdır, bunların arasında üç dört katlı Saray gibi olan konaklar da vardı. Bir çoğunun ve hemen diyebilirim ki, Harput evlerinin % 75’i Şehnişinliydi, caddeye olan cephelerinin üst ortasında: (YA HAFIZ… YA ALLÂH)… veya (İNNA FETEHNALEKE FETHEN MÜBÎNA) gibi levhalar asılıydı.
ŞEHNİŞİNLER : Beş veya yedi pencerelidir, çıkmanın önünde 3. çıkmanın yanlarında birer pencere olduğu gibi iki de yanlarında vardır. Bunlar ağaç çerçeveli ve çoğu yağlı boyalı ve çerçeveler ise camlı ve umumiyetle kafeslidir. Yan odaların pencereleri de aynı sistemdedir. Alt katların gerek sokağa ve gerekse iç avlulara açılan pencerelerinin etrafı ise yine beyaz kesme taşlarla örülmüş ve içerisine kalın ve dört köşe dörtgen şeklinde demir parmaklıklar geçirilmiştir. Bu pencerelerden bir çoğunun üst kısımları kemerlidir.
DAMLAR & TAVANLAR : Harput’un damları umumiyetle topraktı. Müstesna olarak Şehruz mahallesinde Amerikalıların Fırat ve Kala meydanındaki Fransız kolejleriyle, Sara hatun camiinin kubbesi ve diğer aksamının üstü 1854 (1270. R) tarihinde çatı haline getirilerek üzerine kurşun kaplanmıştı. Bü’âhere Ağa camiinin üstü de adî çatı ile kiremitlenmişti. Hükümet konağı da çatılı idi. Bunlardan başka Meteris mahallesinde Bey zade Hacı Ali Rıza Ef. nin ve Ağa mahallesinde Sunguroğlu Hacı Kerim Ef. nin selâmlık daireleriyle Hoca mescit mahallesinde Al-han zade Hasan Ağanın evinin damları çatılıydı.
Tavanlar, ise 20, 25, 30 cm. kutrunda odaların ve sofaların genişliği nispetinde uzunluktaki Cisirler, 40 – 50 sm. aralıkla iç bölümlerinin yan duvarları ve sofalarda ise taş kemerler üzerine dizilir ve bu cisirlerin üstüne 2 – 2,5 kalınlığında zemine bakan tarafları rendeli tahtalar çivilenerek üzerleri kapatılırdı.
Hele bilhassa Kaya başlarında 70 – 80 m. yükseklikteki kayalar üzerine oturtulmuş, Harput’un tarihî konaklarının iç tavanları birer sanat harikâsıydı. Bu Cisirler, umumiyetle Dişbudak, Meşe, ve Ardıç gibi dayanıklı ağaçlardan yapılmış ve bu Cisirlerin üç bir tarafı oymalı tahtalarla kapatıldığı gibi Cisirler ve aralıkları da bir nevi mat ve solmaz (Kırmızı ile Kahve arasında) boyalarla işlenmiş ve süslenmişti. Sonra bu tahtaların üstüne yapraklı Söğüt veya kavak dalları kalınca serilir ve üzerleri 15 – 20 s. kalınlığında adi çamurla kapatılır. Bu arada damın dört tarafına 50 – 60 s. ebadında parça parça kesilmiş ağaçların 20 – 25 santimi ana duvardan dışarıya çıkarılmak ve geriye kalanı da çamur harcın altında kalmak suretiyle ve sıra ile bütün damın etrafına işlenir, yahut ağaç yerine yine aynı ebatta kesme sallar da kullanılırdı ki, bunlar daha ekonomikti. Buna da (SÜYÜNK) denilirdi.
Gerek süyünklerin, gerekse dama serilen çamur harcın üstüne boydan boya az miktarda kuru toprak serpilir ve ertesi güne bırakılır, ertesi gün bu harçların sıkıştırılması için birbiri üzerine bir kaç defalar (LOĞ) çekilir ve bu âmeliye diğer günlerde de tekrarlanırdı. Sonra Süyünkler de dahil bütün damın üstü, ham toprak, saman ve saman tozu ile hususi surette yaptırılmış bir harçla sıvanır ve bu sıva ameliyesi her yıl, son baharda tekrar edilirdi, yağmur mevsimi başlayınca da loğlama ameliyesine kış boyunca devam edilirdi.
Kışın bu damlara yağan karlar, hususî yaptırılmış ve ismine (SÜNDÜRME) denilen araçlarla, damcılar tarafından sokaklara dökülür ve donlar sökülünce de damlar, tekrar loğlanır. Her ailenin bir daması vardır, böyle günlerde gelir, karları kürer, damları loğlar, süyünkleri köpüçler… Yıl sonunda, pek de fazla olmayan ücretlerini alır bin dua ile gelecek kışa kadar vedalaşırlardı.
Harput’ta Harem Daireleri
Harem deyip de geçmeyelim… Hareme ancak o evin erkekleri girebilir, değil yabancı erkekler, en yakın akraba erkekleri bile giremezlerdi; çünkü kadınlar, yabancı erkekler için nâmahremdiler, kadınların yüzleri, gözleri, saçları, hatta sesleri de erkeklere haramdı.
Bu yüzden kadınlar, Harem dairelerinden veya evlerinden çıkamazlar, mecburiyet karşısında çıkarlarsa başlarında, ayaklara kadar sımsıkı çarşaf ve yüzlerinde siyah Puşular (Peçe) olduğu halde çıkabilirlerdi. Bu günün kadınları, her bakımdan mesut ve hürdürler; ancak mini etek, çıplak kollar, derviş külâhları kadar yüceltilmiş saçlarla Firenk modasına tapmasalar da daha ciddî olsalar ve ne olur dozunu kaçırmasalar…
İç Havludaki taş kemerli kapıdan içeri girilince kendinizi, sallarla döşeli, tertemiz bir aralıkta bulursunuz, bu aralıkta şu eşyalar göze çarpar… 50-75 cm. boyunda dört köşe ağaç bir kürsü içine yerleştirilmiş büyük bir su küpü… Sarı maden veya kalaylı bakırdan mamûl büyüklü küçüklü bir kaç abdest leğeni ve ibriği… Bir çift nalın… Diğer tarafta ise duvara tespit edilmiş iki sıralı ayakkabı rafları…
Sağda, solda yine ufak taş kapılardan matbah ve kilerlere girilir. Bu aralığın tam ortasında iki üç basamakla sofaya çıkılır, bu merdiven başının sağ ve sol yanları ağaç parmaklıklarla sofayı aralık’tan ayırmaktadır.
Harput’ta Ev Mimarisi
Harput yapı mimarisinde beş çeşit kapıya tesadüf edilirdi. Bunlardan: Memleket büyüklerinin, Âlim ve Zenginlerinin cümle kapıları. Bunlar 3 – 4 cm. yükseklikte, 2 – 2,5 cm. genişliğinde mermerimsi beyaz taşlardan (Körpe taşı) iki kemerli ve bu kemerlerin zemin kısmının sağ ve solunda 75 – 80 cm. yükseklikte binek taşları bulunan çok büyük iki kanatlı kapılar ki, bunlara Davraza (Dervaze) denilirdi. Farsça, büyük kapı demektir.
Bu kanatlardan sol kanadın alt ortasında ayrıca üstü yarım daire şeklinde 70 cm. Eninde ve 80 cm. boyunda ufak ikinci bir kapı daha vardı ki, bu kapı sair günlerde, iki kanatlı büyük kapının her iki kanadı da kapalı olduğu halde ev halkı, azıcık eğilerek bu küçük kapıdan girip çıkarlardı ki, bunların mevcudu otuza yakındı. Bunlardan 10’u Ağa mahailesinde, 4 ü Sarahatun, 5 i Meteris (Meydan) 4 ü Camiikebir, 2 si Âlâcamescit, 1 i Belediye dairesi, 2 de ibrahim paşa ve Kâmil paşa medreselerinin kapılarıydı.
Bir çok konaklarda çok defa tek kanat açık bulundurulurdu. Her iki kanadın açılması ancak düğünlerde, büyük ziyafetlerde, bilhassa Ramazan ve Bayramlarda açıldığı gibi, atla gelen misafirlere, konağa yüklü olarak gelen herhangi bir yük hayvanlarına da açılırdı. Bunların arasında büyüğü Daldiklilerin kapısı. Bu kapıdan yüklü Develer serbestçe girer çıkarlardı ve sonra bu konağın avlusunun genişliği de kapısı nispetinde büyük olup 50 – 60 deveyi içinde barındırabilirdi.
Bir kemerli ve yine iki kanatlı büyük kapılar… Bunlar da zenginlere ve Alimlere aitti. Bu kapıların bir çoğunun üstünde mermer taş üzerine, Harput’un meşhur hattatları tarafından yazılmış nefis kitabeler göze çarpardı… Bunların üzerinde yapı tarihleri, bazılarında İnna Fe-tehnaleke fethen mübina, bazılarında ise güzel beytler vardı, bunlardan bir tanesini örnek olarak göstereceğim: Evvelce Çötelizadelere ait olup bil’âhere İspir zadelerden komşumuz Hurşit Ef. ailesine, en sonra da Efendigillerden meşhûr Vaiz Hacı Mehmet Sait Ef. ye geçen konağın kapısı üstünde şu beliğ ve mânalı kitabe yazılıydı:
«Açıldıkça Kapansın Çeşm-i a’da Bihakki sûre-i Înna fetehna.»
Bu kapılar, o kadar dikkatle ve zarafetle yapılmıştır ki, bunları yaptıranların zevk derecelerini ve karakterlerini de belirtmeğe kâfi gelirdi.
Bu kapılar, 3 – 4 cm. kalınlığında ve 20 cm. genişliğinde tahtaların yan yana getirilip arka taraftan 7-8 cm. ağaç kuşaklara çivilenmesi ile meydana gelen ve cephesi (Gülmüh) denilen yuvarlak ve üst kısımları bombeli ve kalaylı yerli demir kabaralarla süslendirilmişti. Bu çivilerin şekline uygun ve âdeta bir ağaç dalma benzetilen kalaylı demir oymalarla kapının ön alt kısımlarım süsleyen ve bunların kökü mesabesindeki kalın demir reze ile, zeminde ve yukarıda boydan boya atılmış kalın demir çubuklar üzerinde açılmış yuvalara yerleştirilerek kapının kolaylıkla açılıp kapanması sağlanmıştır. Bu kapı kanatlarının tam ortasının az üstünde aynı kabara ve motifler karakterinde iki de kapı tokmağı vardır ki, bunlar iç içe geçirilmiş sarı tunçtan veya dövme demirden yerli mamulü olarak yapılmıştır. Bu tokmaklardan çıkan ses, kış günlerinde bile kapı kapı içinde, sımsıkı kapalı bulunan sofalara kadar evin her tarafı da duyulurdu.
Kapıların her iki arka taraf yan duvarlarına perçinletilmiş uzun ve kalın kol demirlerinin eğri ve sivritilmiş uçları, bu iki kanadın arkasındaki kuşaklara çakılı demir yuvalara yerleştirildi mi, artık kapıların dışardan açılması ve zorlanması her babayiğidin kârı değildi. Daha eski zamanlarda bu kapı kollarının yerine (Kös) demlen ağaçlar kullanılırdı ki, bu Kös kelimesi Harput’un folkloruna da girmiştir.
- c) Bir kemerli, az daha ufak, tek kanatlı kapılar. Bunlar da Tüccar ve Esnafa ait.
- d) Yine taş kemerli ufak kapılar, orta halli halk tabakalarına mahsus tek kanatlı kapılar.
- e) Ağaç kapılar, fakir evlerinin kapılan ise küçük ve kapı çerçeveleri ağaçtan, bir kanatlıydılar.
İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında