Elazığ Harput Kına Geceleri

Elazığ ve Harput da;  Kına geceleri, düğün günlerinin arefesinde oğlan evinde erkekler, kız evinde kadınlar tarafından yapılırdı.

Kına gecelerinde çalma, çağırma, oyun ve eğlence, diğer günlere nazaran daha şatafatlı, daha canlı ve üstün olurdu. Bu gecelere bilhassa gençler ve orta yaşlılar davet edilirlerdi. Davetliler evvelden hazırlanmış olan sofralarda akşam yemeklerini yerler.. İçlerinde işret edenler varsa başka başka odalara ahnır, yer, içer, eğlenirlerdi.

Düğün evinin kapısında bu gece daha çok kalabalık göze çarpar, iğne atsan yere düşmezdi. Davullar öyle coşmuştur ki, ta’rif edilemez. İçeride misafirler de ince saz takımının ahengi arasında neşe ve samimiyetle eğlenmektedirler. Belli saat gelip çatınca, evin veya konağın odalarında, salon ve sofalarında bulunan misafirler, önlerinde saz takımı olduğu hâlde kapının önüne çıkınca alay şu suretle tertiplenirdi: En önde Ehehıci (Münadi).. Arkasında beş on Meş’ale taşıyanlar.. Aralarında Fişenkçiler.. Kalkan kılıççılar.. Davul ve zurnalar.. Bunları takiben yine Meş’aleciler.. İnce saz takımı.. Bunların arkasından misafirler.. Gülüp söyleyerek, davullar, zurnalar, sazlar çalınarak, Maya ve hoyratlar ( Hoyratlar Hakkında Bilgi) söylenerek büyük bir alay hâlinde Düğün evinden hareket edileceği sıra birbiri arkasından atılan hevaî fişenkler alayın hareketim her tarafa duyururdu.

Güveği, daha uzak mahallelerden birinde sağdıcın veya başka bir dostun evinde bulundurulur. Yeni elbiselerini giymiş, tepeden tırnağa kadar süslenmiş.. Ayağında rugan ayakkapları.. Onun üstünde mavi veya lâcivert çuhadan elifî bir şalvar veya pantalon.. Üzerinde aynı kumaşdan uzun veya kısa bir ceket.. Çeketin altında ipekli yerli fabrika kumaşından renkli yelekler. Sinek kaydıran bir tıraş.. Başda dal-fes. Yanında aynı kılık ve kıyafette sağdıcı, alaya intizar etmektedirler. Alay bu evin önüne gelince, içlerinden bir kaç kişi Güveğinin bulunduğu eve girer ve beraberlerinde getirdikleri ipekli bohçayı açar, içinden iki tane sırmalı ipek Abayı çıkararak birini Güveğiye, diğerini de sağdıca geydirirler ki, bu Abalar, oğlanın babası tarafından o gece için Güveği ve Sağdıca hediye olarak gönderilmiştir. Sonra Güveği, Sağdıç aşağı inerler..

Sağdıç, Güveğiyi sağına alarak yürümeğe başlarlar, Alaydaki dostları Güveğiyi ve Sağdıçı aralarına alarak yine aynı tertip üzere alay Düğün Hamamına doğru yol alır. Maya, Hoyrat, Davul, Zurna sesleri bütün şehrin sokaklarını çınlatır.. Hevaî fişenkler atılır.. Alay böylece evvelden tutulmuş büyük hamamlardan birisinin önüne gelince durur. Misafirler, Güveği, Sağdıç, çah. takımları hepsi birden hamama girerler, evvelden hazırlanmış, içerisine Kına konulmuş ve mumlar dikilmiş 20 – 25 tabak umuma dağıtılır. O sıra çalgıcılar (Çayda Çıra) havasını çalmaya başlayınca evvelâ Güveği ile Sağdıç’a kına oynatılır, sonra misafirler sırasiyle oynar ve eğlenirlerken Güveği ile Sağdıç da soyunarak (Elbise çıkarmak) İç hamama girerler.. Misafirlerden arzu edenler de soyunur, yıkanırlar. Güveği yıkandıktan sonra evden ipekli bohçalar içinde hamama getirilen ipek ve melez iç çamaşırları giydirilir. Güveği, hamamda gerek kendisine, gerek misafirlere hizmet eden tellâklara ve hamamcıya ayrı ayrı ve Doluca bahşişler dağıtarak hamamdan çıkılır. Şimdi alay, düğün evinin yolunu tutmuştur.

Düğün evine gelince: Saz takımı kapının bir tarafına geçerek kayabaşı, maya havaları çalınıp söylenirken, Davullar da başka bir tarafda olanca hız ve âhenkleriyle gümbürder. Havaî fişenkler, gök yüzünü aydınlatmakta devam eder. Damlar, pencereler hıncahınç seyircilerle doludur. Damat ve sağdıç, yukarı selâmlığa çıkınca, ellerine tekrar mumlu kına tabaklan verilir. Bütün misafirlerin huzuriyle evvelâ Güveği ve Sağdıç çayda çıra oynar, sonra tabaklar misafirleri sıra ile dolaşır, ihtiyan, genci, hepsi birden bu oyunlara katılırlar. Esasen oyuncular ellerindeki tabakları, gözlerine kimi kestirirlerse ona verir, onu da oyuna kaldırabilirler.. Bu suretle oyunu bilen bilmeyen oynamak mecburiyetindedir. Sonra diğer oyunlara geçilir, Horumlar, (Güvercin), Üçayak, Delilo, Fatmalı, Halay, Tamzara, Kürdün Kızı veya Köylü Kızı gibi oyunlar birbirini takip eder. Hülâsa Düğün halkı, Kına gecelerinde sabahlara kadar oynar, güler, söyler, yırlar ve eğlenirlerdi.

Düğünün başlangıcından Gerdek (Zifaf) gecesine kadar Harput’ da garip ve garip olduğu kadar da eğlenceli ve gülünç bir adet daha vardır ki, buna (Güveği çalma veya Güveği kaçırma) denilirdi. Güveği ancak Sağdıcından çalınır, bu yüzden Sağdıç kolay kolay Güveğiyi gözünün önünden ayırmazdı. Buna rağmen en ufak fırsattan istifade arayan bir takım muzipler, Güveğiyi alarak başka, bir odaya veya başka bir eve götürerek saklıyabilirler. Güveği bu olaya itiraz edemediği gibi istenilen yere gitmemek veya saklanmamak gibi hiç bir harekette bulunamazdı. Güveği ortadan kaybolunca Sağdıcı telâş alır ve en sonra Sağdıç, Güveğiyi çalanlara ya ağır bir hediye veya bir ziyafet va’diyle Güveği, bulunduğu yerden çıkarılırdı. Eğer Sağdıç varlıklı ve biraz da sünepe (Uyuşuk adam) ise vay hâline.. Olay, ikinci ve üçüncü guruplar tarafından tekrarlandıkça bütün Düğün halkı tarafından duyulur ve duyulunca da Sağdıçla alay eden edene.. Bu suretle Düğüncüler arasında gülme, söyleme, lâtife etme fırsatı elde edilmiş bulunurdu.

Kadınlara ait kına geceleri de kız evlerinde yapılır. Bu geceye hem oğlan evi, hem kız evi, kendi eş dost, akraba ve konu komşularını davet ederlerdi. Bu gece Gelinin ellerine ikinci kına konulacak ve saçları kesilecektir. Onun için bu geceye «Kına Gecesi» denilmiştir. Kız evinde Tefciler çalarak, kadın okuyucular Türkü ve şarkılar söyleyerek misafirleri karşıladıktan sonra büyük oda veya sofalara alınırlar.. Kahveler, şerbetler içilir.. Sonra ortaya bir yastık konularak Sağdıç, Gelini getirir bu yastığın üzerine oturtur.. Tecrübeli ve bu işde bilgili bir kadın tarafından Gelinin ellerine ve ayak parmaklarına kınalar konulur.. Bu ara, Kaynana veya Görümce tarafından Gelinin elindeki kınanın içine altın gömülür ve elleri ipek kraplerle sarılır. Bu altınlar, beşi bir arada veya yarım beşebirlik ve en az bir madenî altındır. Kınadan sonra yine bir ehli tarafından Gelinin, bu güne kadar makas dokunmamış saçları ve zülüfleri taranır ve kesilirdi. Bu Kına koyma ve saçlar kesilme sırasında: Tefciler çalmaya ve âhenge ve bilhassa Harput’un Kına yakma türküsü olan şu hazin türküyü söylemeğe başlarlar:

Gelin ağlar yaşm yaşın, Ağlama gelin, ağlama, Gitmem diye sallar başın, El oğludur, bel bağlama, Şimdi gelir bey kardeşin. Gelinlik mübarek olsun, Dünyada gelin sağ olsun Gelinin geydiği Atlas, Ağlama gelin, ağlama Atlasa iğneler batmaz, El oğludur, bel bağlama, Gelin güveysiz yatmaz. Gelinlik mübarek olsun, Dünyada gelin sağ olsun.

Bu türkü söylenirken gelinin gözlerinden damla damla yaşların aktığını gören ana ve yakinleri de, hep birden ağlamaya başlarlar. Fakat bu göz yaşları çok sürmez, oğlan tarafının teşebbüsleriyle Tefciler, hemen daha oynak türküler söylemeğe başlayınca hava değişir, neş’e, gülme, söyleme her tarafa dağılırdı.

Eski zamanlarda kadınların takıp takıştırma ve süslenmelerinde ciddiyet ve sonra kıymet aranırdı. Şimdiki gibi yalancı inci ve neceflerin yerine, boyunlarında keleplerle çok kıymetli hakikî inciler.. Altun hapler ve altun dizili Ahmalar bulunurdu. Hele Ruj, Pudra, Rimel gibi sunî süs malzemesi hiç yoktu. Yüzler, gözler, dudaklar, tabiî renk ve güzelliklerini daima muhafaza eder ve bozulmazdı. Bunların yerine ellere ve ayak parmaklarına kına koyma âdeti vardı ki, pek ucuza satın alınan bir Tuht Acem kınası, evdeki bütün kadınların süslenmesine kâfi gelirdi. Ellere o kadar meharetle kına koyanlar vardı ki, bugünün modern sanat meraklıları, o elleri görebilmek kudretine sahip olsalardı, sanaatlerine bir çok yenilikler daha eklemiş olurlardı.

O kınalı parmaklar, o düzgün kesilmiş normal tırnaklar… Şimdiki gibi ilk nazarda insana korku veren uzatılmış, sivrileştirilmiş kan parmak ve tırnaklara hiç de benzemezdi. Şimdi bilhassa kadın berberlerinin yarattıkları Rimelli gözlerin yerine, her kadının Cam çekmecesinde sakladığı bir tek sürmedanlığı vardı ki, kadınlar bir aynanın karşısına geçtiler mi, beş on dakika içinde kendi kendilerini süsleyebilirlerdi. Kadın, berbere mi mitsin? Saçlarını mı kestirsin ve boyatsın? Ne münasebet!.. Hangi kız ve kadının saçları belinden aşağı bölük bölük örülerek sarkıtılmış ve üzerlerine de aîtunlar dizilmiş ise bunlar beğenilirdi. Bir kadın veya bir genç kız, erkek berberin önüne otursun da saçlarını ondüle ve lüle lüle yaptırsın.. Kâküllere istifham işaretleri kondursun.. Saçlarına Diba veya Karavel denilen çeşit çeşit renk ve şekil verdirsin, kimin haddine düşmüş.

Hakikaten bir zamanlar Harput’un kızları ve kadınları çok güzel ve cana yakındılar, içlerinde öyle müstesna güzeller vardı ki, hâtıraları şimdi bile insanı heyecanlandırıyor. Bakınız! Harput şâirlerinden Serseri, bir zamanlar gurbete çıkmış.. Diyar diyar dolaşmış.. Dönüşünde Harput güzellerine karşı iştiyak ve ihtisasatını şu satırlarla ne güzel ifade etmiştir :

«Yine bir şuh-i şirin yazmayı nevrestelemiş, Aldı aklım, hele bilmem, ne güzel bestelemiş. Fino fes bir yana, püskül karışıp kâhkülüne, Kara gözler, ne yaman hasta bakar mesteyîemiş.

Zülüfler kesilince, bütün misafirler tarafından Gelinin başına paralar serpilir.. Fakat Gelin durmadan ağlar.. Bu sıra sayısız kına tabaklarına mumlar dikilmiş ve yandırılmış olduğu hâlde ortaya getirilr, misafirlere dağıtılır… Tefciler Çayda çıra havasım çalmaya ve türkülerim söylemeğe başlayınca ilk kına oyununu Gelinle, Sağdıç oynıyarak açarlar, sonra oğlanın ve kızın anaları oynarlar. Bunları takiben bütün tabaklar misafirlerin ellerinde oyuna başlarlar ve saatlerce devam eder. Şimdi Tefciler tarafından türküler söylenmeye başlar.

Daha sonra sırasıyla gecede bulunan bütün kadınlar ve kızlar tarafından bu suretle «Çayda Çıra» oynanır. Kadın kına geceleri de, yukarıda açıkladığımız erkek kına gecelerinin hemen hemen benzeridir. Bu eğlenceler de gece yarılarına kadar devam edip giderdi. Şimdi sizlere kadın kına gecelerindeki Tefciler, Köçek ve okuyuculardan da biraz söz açalım. Bizim Tefciler, hem çalar, hem de şarkı ve türkü söylerlerdi. Bunlardan isimleri hatırımda kalan başta Cihanyandi Gülhan, Köçek Arap Zehra ve Köçek Güllü gibi Tefciler şöhret yapanlardandı. Köçek Güllü’den sonra, gelini Şefika da onlardan geri kalmamış, bilakis çok güzel sesiyle üstünlük kazanmıştı. Sonra kadınlar arasında nam ve şöhret yapmış bir çok da okuyucu ve oyuncular vardı.

Başda, on dörtgillerden Uku meşhurlardan.. Sesi erkek sesi kadar gür ve yanıktı, okuduğu mayaları, hoyratları, benim diyen erkekler bile okuyamazlardı. Sonra Halep’linin Zahide.. Hafo, Karğacıklı Zekiye.. Kala’lı Fatma..  Son zamanlarda ise Morı kızı gibi okuyucuların sesleri çok güzeldi. Oynıyanlar ise, başda meşhur Fide, Karğacıklı Hayriye,Küçük Hayriye, îri Güllü, Kirü Aşen’in kızı Feride, Kel Teybe, To-po Zeynep, Binnaz, Zinnete ve Nazire gibi kadınlardı ki bunlar, veya bunlardan bir kısmı, mutlak surette Düğünlere davet edilir ve oyunla-riyle misafirleri coşdururlardı.

Kaynak: İshak Sunguroğlu- Harput Yollarında