Sayın okuyucularım! Şimdi sizlere eski usul bir nikâh merasiminin paragrafını bütün ayrıntılarıyla anlatmağa çalışacağım. Cehiz yazma ve nikâh kıyma günlerinden bir kaç gün evvel, ilgililer tarafından memleketin Kadısına şifahen müracaat edilerek Evlenme İzinnamesi istenirdi. Kadı Efendi de Mahallesi İmamına hitaben aşağıda İzinnameyi yazar verirdi.
Bu İzinname, Cehiz yazma ve Nikâh gününde davetliler arasında bulunan Mahalle İmamı Efendiye verilirdi. O devirlerde her hangi bir kadın veya bir kız erkeklerin yanına başı yüzü açık çıkamaz ve konuşamazdı. Bu sebeple İzinnamede ismi yazılı kız vekili yine İzinnamede isimleri yazılı iki şahidi de yanına alarak Harem dairesine gider.. Gelinin bulunduğu odanın kapısı önünde dururlar.. Kızın vekili, oda kapısının arkasında bulunan kıza hitaben:
Efendiye nikâhının kıyılması için beni vekil ediyor musun? diye sorunca, içeriden evvelâ hıçkırıklarla dolu bir ağlama sesi işitilir.. Gelin kız, bu soruya kolay kolay cevap veremez.. Nasıl verebilsin ki, bu Evet, o kızın bütün hayatı boyunca saadet veya felâketinin sebebi olabilirdi. Bu yaşa kadar büyüdüğü, yetiştiği bu sıcak ana baba yuvasından kendisini ebediyen ayıracak olan bir Evet.. Sonra bilmediği, tanımadığı hatta yüzlerini bile görmediği yabancı bir aile içine.. Huyunu, tabiatını bilmediği bir erkeğin kolları arasına kendi kendini teslim edecek olan bir Evet.. Buna kolay kolay Evet’ denilemezdi. Bu yönden Gelin kız haklıydı ve göz yaşlan da tam yerindeydi. Aradan dakikalar geçiyor.. Dışardakiler sabırsızlanıyorlar.. Gelin hâlâ kendine gelememiş.. Ağlayıp duruyor. Nihayet içerdeki kadınların ısrarıyla kurumuş, solgun dudakları arasından güç hâl bir Evet kelimesi çıkabiliyor ve bu kelimeyi dışarıda işitenler de hemen selâmlık tarafına geçiyorlar.
Bunun üzerine İmam Efendi misafirlerin bulunduğu yerde veyahut diğer bir odada hususî surette hazırlanmış olan bir minder üstüne diz çökerek oturur.. Şahitleri sağına ve soluna, oğlan ve kız vekillerini de karşısına alarak iki ellerini dizlerinin üzerine koyar, diğerlerinin de aynı şekilde oturmalarım ihtar ederek şu şekilde tevbe ve istiğfar başlardı:
«Esteğfirullâh, Esteğfirullâh, Esteğfirullâh el-âzime el-kerime ellezi lâ ilahe illâ hû El-hayyel-kayyum ve etubü ileyh ve neselühüttevbete vei-meğfirete vel-hidâyete lena innehû hüve-ttevvabürrahim. İlâhi yarabbi! İlâhi yarabbi!
Uzun bir dua okunur. İmam Efendi duasını bitirince cemaat hep bir ağızdan Âmin der ve sonra iyi sesli Hafızlar tarafından yasini şerifler okunurdu. Sonra misafirler, her birisi ayrı ayrı düğün sahiplerine : Hayırlı ve uğurlu olsun diye dua ve temennilerini tekrar ederler, davetlilere şerbetler, kahveler ikram edilir, dağılırlardı.
İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında