Azeri Türklerinde bir kadının diz çökmesi, yazmasını yere atması, kan davalı, tüfekli düşmanları bile engelleyebilir. Doğu Anadolu’da bir kadının yazmasını düşmanın ayaklarının önüne atması düşman saldırısının durması için yeterlidir. Evinin kapısını açıp kadının kapının eşiğinde durması, düşmanın saldırısını önler.
Türklerde, kişioğlunun, aynı zamanda bir iye gibi, bir bedene, bir dona girdiği inancının, yaşa bağlı örneklerini Kars yöresinde çeşitli örnekler ile görüyoruz. Kars’da gelecekten haber verebilen bir kız çocuğu vardır. Azerbaycan’da bazı sembollerin rüyalarda görülmesinin işaret olduğuna, bazı kimselere sır verildiğine, bunların rüyalarında ne görülür ise, hakikat olacaklarına inanılır. Bu hak vergisi, özellikle münferit bir kişiye değil, bazı soyların bütün fertlerine verilmiştir. Bunlar için “rüyada bade içmişler” denilir. Bu tür ailelerin bütün fertleri kızlı erkekli belli bir yaşa gelince, bunlarda özel haller görülür.
Kişioğlu’nun cismi kimliğinin dışında da bir kimliğinin oluşu fikrini veren başka tesbitler de yaptık, iç Anadolu’da “Göz Hakkı” olarak bilinen inanç, Doğu Anadolu’da “Göz Kirası” olarak bilinmektedir. Kerkük Türkmenleri ve Kırmançlarında bu inanç “Göz Payı” olarak geçmektedir. Bu inanca göre, kişi kendisine ait olmayan bir yiyecek veya maldan bir kısım alabilir.
Adeta o metaı görmüş olması, o şahsın, o şeyin üzerinde hak sahibi olmasını sağlar, istemesi veya verilince alması doğaldır. Bu ilişkiye malın gerçek sahibi de katlanır. Göz Hakkı, Göz Kirası veya Göz Payı uygulamasına riayet edilmediği takdirde, göz hakkını alamayanın gözü, inanca göre o şeyin içinde kalır. Gerçek sahibine de hayır etmez. Mesela, Süt ise dökülür, yemek ise bozulur. Bunları korunmak için, göz hakkına riayet edilmelidir. Daha ziyade fakir insanların çocuklarına “Gözü içinde kalır” denilir ve bunların gözünün payının verilmesi bir başka önem arzeder.
Kişioğlu’nun güçlü veya güçsüz, hayırlı veya hayırsız olmasını belirleyen özel dönemler ve özel haller de vardır, iç Anadolu’da adetli hanımın mayalayacağı hamurun tutmayacağı inancı vardır. Bu dönemdeki hanımlar hamur mayalayamazlar. Doğu Anadolu’da koç katımından sonra döl tutmuş koyunun, sütünden kırk gün yoğurt yapılmaz, yapılması halinde bu sütün maya tutmayacağı inancı vardır. Erbil’de kışlık erişte kesiminde veya aylık ekmek için hamur yoğurulacağı zaman, adetli hanım, hanımlar grubunun içine alınmaz. Bu tesbitler kişinin bedenindeki irade dışı bazı farklılaşmaların, onun görünmeyen güçlerden etkilendiğini düşündürmektedir.
İnsan hayatının belirli sosyal dönemlerinde kişioğiunun müessiriyeti artabilmektedir. İç Anadolu’da genç kızlar kısmetlerinin açılması için gelinin duvağının telinden bir tel alır saklarlar. Doğu Anadolu’da gelinin başına atılan şeker ve bozuk paradan alınır ve saklanır. Bazı yerlerde de gelinin papucunun altına kısmeti açılması istenen kızların isimlerini yazarlar. Erbil’de Kırmanç ve Türkmenler evde kalan kızların kısmetinin açılması için, gelinin ayağına giderler, gelini karşılar, onu gerdeğe girmeden ziyaret ederler. Bu tür evde kalan kızlara Türkmen ve Kırmanç’lar kalıp demektedir. Bu uygulamada ayağı uğurlu olan “Kişioğlu”ndan yararlanma vardır. Evlenmesi çok gecikmiş kızlara Kars yöresi, Aras vadisi ve Güney Azerbaycan’da “kalığ” denir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bazı ilçelerde kız ve oğlan kına geceleri ayrı ayrı yapılabilirken, Kuzey Irak’da Türkmen ve Kırmançlarda sadece kız evinde yapılır. Aydınlık ve bereketli olsun diye, gelinin ayağının suya konulduğu bu gecede, gelin bereketli olsun diye kınayı geline, kısmeti bol olduğuna inanılan bir kimse yakar. Bu pratikle izlenen yöntem bize kişioğlundan kısmetli olanın bereket sağlayabildiğini düşündürüyor.
Gagauz Türklerinde perşembe günü öğleden sonra tutulan iki kadın, gelinle beraber kız ve dostları için ev ev dolaşarak tanıdık kadınları gelin evine “Kınaya” davet eder. Bu geceye “Kına gecesi” denir. Bu pratikde de uğurlu olduğu denenmiş bir kadın kişinin hikmeti vardır. Kınayı, dula, evde kalmışa, kıza ve çocuğu olmayana yaktırmazlar.
Kişioğlu’nun bedeni gücünün dışında kaynaklanan etkileyici fonksiyonlarından birisi de “Nazar”dır. Nazar için Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi. Kuzey Irak’ın Türkmen ve Kırmançları arasında da, içinde göz bulunan bir el resminin etkili olduğu inancı vardır. Bu resmin üzerinde bir ayet vardır. Ayrıca mazı ağacının tohumundan yapılan nazarlık, çocuğun beşiğine asılır. Nazardan korunmak ve nazarın kötü tesirini atlatmak için, Kırmanç ve Türkmenlerin Betük tabir ettikleri muskalar kullanılır. Bunlar, yatırların yeşil örtüsünden kesilerek üzerine ayetler yazılan ve mektup gibi katlanılan, kişilerin üzerinde taşıdıkları muskalardır. Muskaya veya yazılı küçük kağıt parçasına, bazan da mektuba “Betük” denildiğini Doğu Anadolu’da da görmekteyiz.
Gagauzlar’da nazara (Göz değmesi) inanırlar. Nazardan korunmak için muska takarlar. Muska haçla beraber takılır. Ayrıca şapka ve gömleğe de dikilir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da nazarlıklar bazan özellikle görünen yerlere; çocuğun omuzuna beşiğin üzerine, atın boynuna, binanın üzerine, bazen görünmeyen yerlere, boyuna, gömleğin içine konur, asılır ve dikilir. Gagauzlardaki haç, Müslüman Türklerde yerini ayetlere, yazılara bırakmıştır. Nazar, yani tekin olmayan insanların bakışları ile zarar verdikleri inancı, Türklerde İslamiyetten evvel de vardı.
Nazardan korunmak için üzerlik yakılması uygulaması, Doğu Anadolu ve Güney Azerbaycan’da olduğu gibi, Kuzey Irak’da da vardır. Kerkük yöresinde yapılmış bir tesbit Anadolu’daki benzerlerinin aynıdır. “Üzerliksen havasan Yedi derde devasan Allah’tan istemişem Bu derdi sen kovasan.
Kişioğlunun görünmeyen gücü, bazı hallerde yaşıtları için zararlı olabilmektedir. Kerkük’teki Türkmen ve Kırmançların korkan çocuklar İmam Ahmet Türbesi’ne götürülmektedir. Adak olarak yakılan mumun isleri korkan çocuğun yüzüne ve muayyen yerlerine sürülmektedir. Bu dinî pratikten amaç çocuğu ziyaretin gücünden yararlanarak korumak ve islemek suretiyle kötü ruha, kara iye’ye çocuğu çirkin göstermektir. Bu uygulamanın icaplarından birisi de, ziyarette hasta bir çocuk var iken, başka bir hasta çocuğun ziyarete alınmamasıdır. Amaç; ikinci çocuğu birincinin kişi ruhu veya ruhuna musallat olan kötü ruh/kara iyeden korumaktır.
Korkan çocukların yatırlara götürülerek sağlıklarına kavuşmaları için yatırlardan yardım isteme inancı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygındır. Keza Kars yöresinde çocuğun nazardan korunması için yüzüne is sürmek suretiyle onun çirkinleşmesi sağlanır. Ağrı yöresinde kırklı çocuğun bulunduğu eve başka kırklı çocuk getirilmez. Aksi halde büyük çocuğun kırkının küçüğü basacağına inanılır.
Kişi ruhunun, ölümden sonra da, bu dünyada görülebileceği inancı vardır. Erbil’de gece köyden geçen bir şoför, yolun kenarında duran beyaz elbiseli kızı arabasına alır, üşüyen kıza paltosunu verir. Bir köyden geçerlerken kız arabayı durdurur ve şoföre parası için beklemesini söyler, kız geriye dönmeyince; şoför aynı eve girer ve arabasına aldığı kızın 10 yıl evvel öldüğünü öğrenir. Aynı gece kızın yaşlı babası ile kızın mezarına giderler. Mezarın üzerinde şoförün paltosu ve taksi ücretini bulurlar.
Eski inançlarda Türkler, insanı “beden” ve “tin” şeklinde düşünüyorlardı. İnsanın bedeni ölünce tin, yani ata ruhu sonsuza kadar yaşıyordu. O çoğu zaman aile üyelerinin yardımına yeni biçimiyle de koşuyordu. Bu sebeble eski Türkler hayatta olduğu gibi, ölümden sonra da onları kızdırmamaya özen gösterirlerdi. Kars’ta ölmüş insanların bilhassa büyük ve sevgili ölülerin ruhu üzerine yemin ettirilir. Kabirleri üzerine ant verilir.
Kişioğlunun ruhu ile bazı ulu kişilerin ruhu arasında özel bir iletişim vardır. Erbil’deki Baba Gulgul yatırına götürülen kişi mezarın üzerine uzatılır. Buraya her türlü murat dilemeler için çarşamba günleri gidilir. Ziyaretçinin muradı olacak ise, ziyaretçiyi bir titreme tutar. Böylece Baba Gulgul ile ziyaretçinin ruhunun temasa geçtiğine inanılır. Eski Türk inancındaki Kam-hasta ilişkilerini düşündürüyor. Bu tür pratiklere doğu illerimizde de rastlamaktayız.Kars’da, Erzurum’da, Ağrı’da, Van’da ve daha birçok yerde, kötü niyetle yapılmış muskayı bozacak olan ehliyetli falcı veya hocanın kendinden geçtiği olur. Çarpılmış ve büyü yapılmış kimselere yardımcı olmak isteyen ehil kimselerin, işlem anında titreyerek kendilerinden geçtikleri görülür. Bütün Türk dünyasında görülen uygulamadır. Bu uygulamada kadın kişinin, er kişinden korunması vardır.
Gagauzlar’da biri aksırırsa o kişiye hayırlı olsun demelidir, insanın ancak kendisi anıldığı zaman aksırdığına inanılır. Doğu Anadolu’da mesela: Kars, Ağrı, Bitlis, Malatya’da aksıran kişiye oradakiler “çok yaşa” derler. Aksıran da “siz de görün”der. Sivas’ta aksırdığı için kendisine “çok yaşa” denilen kişi diğerlerine “torununun taşağını avuçla” der. Bu, erkek torunun olsun anlamına gelir. Aksıran ayrıca “Çok Şükür Elhamdülillah” der. Aksırmayı Tanrıya hamd için bir vesile yapar.
Kaynak: Eski Türk Dini İzleri, Yaşar Kalafat