Eski Türkler de evlenme, egzogami (dıştan evlenme) kuralına bağlıydı. İ.O. III. yy.’a ait Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, hun hükümdarları kendi boyları dışında belli bir boydan kız alıyorlardı. Etnografya araştırmaları, Hunlar’da aynı boydan kız alma ve aynı boya kız verme yani bir tür kız değiştirme geleneğinin varlığını ortaya koymaktadır. Hunlar’ın yanı sıra Uygurlar, Göktürkler ve Kırgızlar’da da görülen yengeyle ya da üvey anneyle evlenme geleneğinin de egzogami kuralıyla ilişkisi olduğu öne sürülür.
Eski Türkler’de evlenme, kız kaçırma ya da yağma yoluyla olurdu. Yakut ve Altay Türkleri arasında son zamanlara değin evlenme, ancak kız kaçırma yoluyla olduğunda geçerli sayılıyordu. Yakutlar’ da kız kaçırmaya gidecek gençler için, şaman tarafından küçük bir ayin düzenleniyordu. Kız kaçırmaya gidecekler bir araya toplanıp atlarını bir direğe bağlıyor ve içinde kımız bulunan bir tulum taşıyan şaman kımız saçarak atların çevresini dolaşıyordu. Daha sonra kırk kötü ruhun adını söylüyor ve bunlardan gençleri koruması için tanrıya yakarıyordu. Ayinden sonra gençler atlarına atlayarak kızın kaçırılacağı kabileye doğru yola çıkıyorlardı. Yakutlar’daki bu gelenek, kimi farklılıklarla günümüzde de sürdürülmektedir.
Altaylılar da kız kaçırarak evleniyorlardı. Ancak kaçırma kızın, hatta anne ve babasının izni alındıktan sonra yapılıyordu. Kızın, razı olduğunun belirtisi olarak erkeğe yüzük, mendil vb. bir armağan vermesi gelenektendi. Kaçırma gerçekleştirildikten sonra erkeğin arkadaşları çalı çırpıdan bir otağ yapıyor ve kapısı olmayan bu barınakta kızla erkek üç gün boyunca kalıyorlardı.
Anadolu’ya göç eden müslüman Oğuzlar arasında da egzogami (dışarıdan evlenme) kuralı geçerliydi. Müslüman Türkler’den Kazaklar ve Başkurtlar egzogami kuralına sıkı bir biçimde uyuyorlardı. Bunlarda evlenmenin yasak olduğu soy zinciri, en az yedinci göbek atanın erkek torunlarına değin uzanıyordu Müslümanlığı benimsemiş olmalarına karşın bu topluluklarda yakın zamanlara değin şaman inanışlarının etkisi görülmüştür. Örneğin Kırgızlar ve Kazaklar’da evlenme gerçekleştikten sonra gelinin, kayınbaba evindeki ateşe yağ atıp secde etmesi; Başkurtlar’da gelinin kayınbabasının su içtiği pınar, göl ve ırmağa gümüş para atarak onu selamlaması, şaman inanışlarının uzantısıdır.
Kız kaçırma ve yağma sık sık boylar arasında huzursuzluk ve çatışmaya yol açtığından, daha sonra bu sorunu barış yoluyla çözümleme yoluna gidilmiş, böylece evlenmenin kalın (başlık, çeyiz) ödeme yoluyla gerçekleştirilmesi gelenek halini almıştır. Kalın, kızı kaçıran boyun, karşı tarafa ödediği maldır.
Eski Türklerde kalın boyun malı sayılıyor, boy üyelerince ortaklaşa ödeniyor ya da malı alan boy bunu üyelere paylaştırıyordu. Barış yoluyla yapılan evliliklerde anlaşmazlıkları önlemek için boyun ve kızın rızasını kanıtlamak amacıyla bir nişan alma geleneği giderek yaygınlık kazandı. Rızalık’ adı da verilen bu nişan ilkin bir boy üyesinden, daha sonra da kızdan alınıyordu. Böylece nişan* geleneği, evlenmenin geçerli olmasını sağlayan bir öğe olarak evlenme törenine girdi.
Gerek şaman inanışlarını benimsemiş, gerek islamlığı kabul etmiş Türkler arasında çok yaygın olan bir gelenek de, gelinin erkek evine geldiği gün başına saçı saçılmasıdır Eski Türklerde saçı, topluluğun ürettiği en değerli ürünlerden olurdu. Avcılıkla geçinenlerde avın eti, yağı, kanı; hayvancılıkla geçinenlerde hayvanın sütü, yağı ya da elde edilen kımız; çiftçilikle geçinenlerde buğday, darı vb. saçı olarak kullanılıyordu. Bugün Anadolu’nun gelenekselliğini koruyan birçok yöresinde yaşamakta olan saçı, daha çok bozuk para, kuru üzüm, buğday, darı vb. şeylerin karışımından oluşmaktadır.
Evlenme sonrasında gelinin, kocasının ve onun ailesindeki erkeklerin adını söylemekten kaçınması; kayınbaba, kayınbirader kaynana ve hatta yaşlı kadınlarla konuşmaması gibi günümüzde de birçok yörede yaşayan gelenekler de Eski Türkler’in evliliğe ve evlilik sonrası ilişkilere yönelik inanışlarından izler taşımaktadır.