Eski Türklerde Müziğin Yeri ve Önemi

Eski Türklerde Müziğin Yeri ve Önemi, Kullandıkları Müzik Aletleri, Çalgılar Hakkında Bilgi

Eski Türk topluluk hayatında müziğin önemli bir yeri vardı. Bizans elçisi Priskos, Attilâ’nın sefer dönüşlerinde başkente girerken, saflar halinde dizilmiş güzel giyimli Hunlu kızların söyledikleri şarkılar ile karşılandığını yazmaktadır. Ayrıca, Attilâ Burgond Kralı’na da bir Hun orkestrası göndermiştir.

Çin kaynakları 28 çeşit Hun halk türküsünden bahsetmektedir. Çinliler Asya Hun çalgılarından olup, milâddan önceki yüzyıllarda Çin’de de yayılan bazılarını K’ung-Hou, Bi-Li, P’i-Pa, Ku-Sie vb. adlarla zikretmektedirler. Bunlar mızraplı (telli), nefesli ve vurmalı (darbe) sazlar idi. Ayrıca Türkler’de askerî mızıka (=tuğ, bando, mehter’in ilk şekilleri) yaygındı. Gök-Türk, Uygur bandolarında davul (kövrüg veya köprüge) başta gelen musiki âletiydi. Çeşitli nefesli çalgılar da bu bandoda bulunmaktaydı.

Hunlarda, “tuğ, bayrak ve davul” bir bütün olarak komutanlık sembol ve alâmetlerini oluşturuyorlardı. Biz bunun vesikalarına M.Ö. 119’daki Hun-Çin Savaşları’nda rastlıyoruz57. Hunların “sol” ve “büyük kumandan” unvanını taşıyan komutanı, Çinlilere yenik ve esir düşünce, Hun komutanının bayrak ve davulunu ele geçirdikleri için Çinliler sevinirler. Bundan, bayrak ve davulun da önemli bir sembol olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Öte yandan, Hunlar’da davul ve bayrağın, bir memuriyet, komutanlık ve yetki sembolü olduğunu da fark ediyoruz. Bayrak ile davul hakan otağının önünde duruyordu.

M.Ö. 121’de yapılan Hun-Çin savaşında da en zorlu çarpışmalar Hunlar’ın sağ, yani batıdaki beylerbeyinin otağı önündeki kıllı tuğ ve bayrak ile davul önünde yapılmıştı.

Hunlardaki bayrak ve davula, Gök-Türkler ’de bir de “boru” katılmıştır. Göktürk Kağan’ının otağı önünde büyük bir “kaganlık mehteri” de vardı. Çin tarihlerine göre bunlardan biri de “kurt başlı” sancaktı. Çinlilere göre Türkler, atalarının “kurttan türeme” olduğunu göstermek için bu sancağı kullanıyorlardı. Daha sonraki yıllarda bu kutlu sancağın yanında kaganlık davulu ve diğer semboller de bulunmaktadır.

Gök Türkler’de yetki belgesi olarak, atamalarda verilen “beylik mehterleri” de vardı. Yâni, bayrak ve davul; tâyin, yetki ve bağımsızlık belgesi olarak görülmektedir.

Selçuklularda saray, saltanat çadırı, , taht, kaftan gibi hükümdarlık alâmetlerinin yanında “nevbet” de bir hâkimiyet alâmeti olarak görülür. “Nevbet”; hükümdarlık sarayının kapısında veya saltanat çadırının önünde, o zamanki devlet bandosunun konser vermesi demektir. “Nevbet” sultan için namaz vakitlerinde beş defa çalındığı halde, bağlı hükümdarlar üç defadan fazla çaldıramazlardı. İlk defa Tuğrul Bey zamanında beş defa nevbet çalınmıştır. Çünkü Büveyhoğulları hükümdarı Ebû Kalicâr, üç yerine beş nevbet vurdurmasına müsaade etmesini halifeden istemiş, fakat red cevabı almıştır. O yine de kendiliğinden beş nevbet vurdurmaya başlamıştı. Bu âdetin, Melikşah zamanında da ve Anadolu Selçuklularının parçalanmasına kadar günde beş vakit nevbet vurulması şeklinde sürdüğü bilinmektedir.

Türk müzik âletleri arasında bulunan ve Çinliler’in “Hyu-pu” (veya K’ung-hou, K’ong-heou) adı ile zikrettikleri “kopuz”, Bozkır Türk folklorunda çok önemli yeri olan bir çalgıdır. Destanlar, kahramanlık menkîbeleri, aşk türküleri, acı tatlı hatıralar, saz şâirleri tarafından “kopuz” çalınarak söylenirdi. Asya Hunları’ndan beri bütün Türkler arasında en çok tanınmış olan bu basit fakat tatlı sesli saz “kopuz”, “kobuz” adı ile Uygur metinlerinde ve Divanü Lugat-it Türk’de de geçmektedir.

Türklerin bulunduğu her yerde mevcut olan kopuz, atalarımızla birlikte Suriye, Mısır, Balkanlar, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Rusya, Ukrayna ve Almanya’ya da girmiş ve oralarda “koboz, kubos, kobzo, kopus” vb. gibi adlarla çok sevilen sazlardan biri olmuştur. Bozkır Türk Tarihi boyunca arkeolojik vesika olarak bize intikal eden müzik âleti, bilindiği gibi Macaristan ve komşusu ülkelerde ele geçen üç adet “Avar tipi çifte kaval”dır.

Türkler’in meşhur sürek avlarının sonunda yaptıkları bir de dinî törenleri vardı. Bu dinî törenlerde Türkler “gök”e (Gök-Tengri) at kurbanları sunuyorlar ve şarkılar söylüyorlardı. Çin kaynakları, bu şarkıların “kurt ulumalarını” andırdığını yazar. Tabii bunda, Çinlilere göre, ileride de anlatacağımız gibi Türkler’in atasının kurt olduğu düşüncesinin hakim olması mümkündür. Bu şarkıların daha ziyade, “uzun hava” veya “maya” tipinde şarkılar olması tahmin edilebilir. Çinlilerin bugünkü şarkılarıyla bile kıyaslandığında, eski Türklerin okuduğu bu şarkıların onlarda bıraktığı tesiri tahmin etmek zor olmasa gerektir.