Fal: Gelecekten haber verme, kaybolanı bulma vb. amacıyla kimi nesnelere bakıp anlam çıkarma; Fala inanma, falsız kalma (atasözü), 2. Fal açmak, fal bakmak, kimi nesnelere bakarak geleceği okumak.
Fal taşı, falcıların fal bakmada kullandıkları çeşitli büyüklükteki taşlar. (Falcı bunları yere atar, yerdeki durumlarına göre yorumda bulunur.)
Fal oku, cahiliye döneminde Arapların geleceği öğrenmek için fal aracı olarak kullandıkları ok.
Falname. Falla ilgili kitapların genel adı. “Fal bakmaya yarayan, mistik folklorun gereği olarak anlaşılması kolay bir dille yazılmış resimli ve resimsiz, tıbbî folklora ait tellkine dayalı kitaplar.
” Eski Falnamelerin başında “Gaybı ancak Allah bilir” hükmü yer alır. Fal bakma işinin, ‘olayları hayra yormak’tan ibaret olduğu özellikle vurgulanır bu tür kitapların başlangıcında. Çokluk manzum olarak kaleme alınan falnamelerin nesir hâlinde olanları da vardır.
Eski Türkler’de fal, şaman inanışlarının ana öğelerinden biriydi. Çeşitli türk boyları arasında en yaygın ve güvenilir sayılan fal, yağrın’ adı verilen kürek kemiği falıydı. Falcılar çeşitli hayvanlardan elde ettikleri kürek kemiklerini, kaynatmadan özel olarak bu iş için hazırlanmış ocaklarda ateşe tutuyor ve üzerinde beliren şekillere, deliklere göre yorum yapıyorlardı. Etnografya araştırmaları, bu tür falın çok eski bir geçmişi olduğunu ve çeşitli ırktan topluluklar arasında yaygın biçimde kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Kırgız-Kazaklar, Altay Türkleri, Nogaylar ve Başkurtlar arasında başlıca fal türlerinden olan kürek kemiği falına, Moğollar da çok önem veriyorlardı. V. Rubruk’un verdiği bilgiye göre, Moğol hükümdarı Mengü Han bir işe girişeceğinde kürek kemiği falına baktırıyor ve aldığı sonuca göre hareket ediyordu. 1221’de yöreye seyahat yapan Çinli bir gezgin de Moğallar’ın bu tür fala çok önem verdiklerini belirtir. 1771’de kazak bozkırlarına seyahat eden yüzbaşı Riçkov, kırgız-kazak hanlarından Nur Ali Han’ın, Kalmuklar ile yapacağı savaş için kürek kemiği falına baktırdığını belirtir.
XIX. yy. başlarında Kırım yöresini gezen papaz Minas Meditsi de nogay kâhinlerinin bu biçimde fala baktıklarını yazar. Kürek kemiği falı motifine, eski türk destanlarında da rastlanır. Bunlardan anlaşılacağı gibi Türkler, müslüman olduktan sonra da kimi şaman inanışlarını sürdürmüşlerdir. Nitekim Eski Türkler’in kürek kemiğini kutsal saydıkları ve kırmadan köpeklere atmadıkları bilinmektedir. Bu inanış bugün de Anadolu’nun birçok yöresinde sürdürülmektedir. Kasaplar hayvanın kürek kemiğini müşteriye vermezler, atarken ya da köpeklere vereceklerinde mutlaka ortasından kırarlar.
Bunun yanı sıra Türkler aşık kemiği ile, ateşe bakarak ya da ateşe yağ atıp alevlerin durumunu yorumlayarak, atalarının ruhuna kurban kesip eti ya da ciğeri üzerindeki biçimleri yorumlayarak da fal bakıyorlardı. Kumalak’ adı verilen fal türünde ise 41 taş, nohut, fasulye vb. ya da koyun tezeği kullanılıyordu. Kurban etine bakarak yorum yapma, özellikle Kırgızlar arasında yaygındı.
Fal, günümüzde Anadolu’nun birçok yöresinde yaygın bir inanıştır, yalnızca kullanılan malzemede bazı değişiklikler olmuştur. Ayna” falı, ay falı, bakla falı, çeşme falı, el falı, iskambil falı, kahve falı, durgun su yüzeylerine bakarak bilicilik yapma, bugün de başvurulan fal türlerinin başlıcalarıdır
İslam inanca göre, gaybı Allah’tan başkası bilemez. Kuran’da Hz. Muhammedin bile gaybı bilemeyeceği falcılığın şeytanın kötü işlerinden olduğu anlatılarak bu yolla kısmet aramanın haram olduğu da belirtilir. Fal okları üç taneydi. Birinin üzerinde “Rabbim buyurdu” ya da “yap”, ikincisinin üzerinde “Rabbim nehyetti, yasakladı” ya da “yapma” yazısı bulunurdu; üçüncü ok üzerinde yazı bulunmazdı. Bir işe niyetlenen cahiliye Arapları bu okları atar; hedefe hangi ok isabet ederse ona göre davranırlardı. Hedefe boş okun isabet etmesi durumunda, yazılı oklardan biri hedefi buluncaya kadar ok atmayı sürdürürlerdi.
Falcılık
Gelecekte meydana çıkabilecekler hakkında bilgi vermeyi meslek edinmiş kimselerin yaptığı iş. Bu işleme, “fal açmak”, “fala bakmak”, “fal çıkarmak” adı verilir.
Gelecekten haber almak, talihini öğrenmek, sevgiliden haber alabilmek, kaybolan eşyaları bulmak için fala bakıldığı gibi uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkılmadan önce, evdeki geçimsizlikler, kaynana-gelin anlaşmazlıktan da değişik yöntemlerle bakılan fal çeşitlerinin doğmasına yol açmıştır.
Eskiden beri fala bakmak için birçok usul denenmiştir. Bunların içinde en çok rağbet gören ise “kitap falıdır. Kitap falı için Mevlana’nın Mesnevi, Yazıcızade Mehmed ‘in Muhammediye, Ahmed Mürşidinin Ahmediye, Ahmed Bican’ın Envarü’l Aşıkîn gibi dini nitelikli kitaplarına başvurulurdu.
Kuran da kitap falına bakmada sıkça kullanılırdı. Bunun için, herhangi bir sayfa açılıp yedi sayfa geriye gidilir ve ilk ayetten bir anlam çıkarılmaya gayret edilirdi. Kitap falında divanlara başvurmak, Osmanlı aydınlarının çokça tercih ettikleri fal çeşitlerindendi.
El falında eldeki değişik şekiller ve çizgiler ömür, servet, aşk gibi kavramları ifadede sembolleştirilerek fal bakanın geleceği söylenirdi.
Bakla falı, günümüzde de görüldüğü gibi Çingeneler tarafından bakılan fal cinsidir. Bu fala, “kumalak” ismi verilmiştir. 41 bakla kullanılarak açılan bakla falında baklaların arasına birer tane kömür, şeker, kayataşı ve bozuk para konulurdu. Bu malzemeler, bir mendil içinde taşınır, fala bakılacağı zaman mendil açılarak içindekiler, gelişigüzel serpilir ve bu maddelerin aldıkları değişik şekillere göre fala bakılırdı. Çiçekçilik ve bohçacılık yapan Çingene kadınları, yan meslek olarak falcılık yaparlar ve girdikleri evlerden de çoğu zaman öteberi çalarlardı.
Remil, fal çeşitlerinin hemen hemen en eskisidir. “İlm-i nücum” adı da verilen bu falın temelinde yıldız hareketleri bulunmaktadır. Remil bir fal cinsi olduğu gibi kaybolan eşyaların keşfedilmesinde de kullanılmıştır, ilk zamanlarda kum, daha sonraları kâğıt üzerine tatbik edilmiştir. Remilde kullanılan nokta ve çizgilerden oluşan 16 şeklin her biri sırasıyla bir burca ve gezegene ait olup, bunların ihtiva ettiği şekillere dayanılarak gelecekle ilgili kehanetlerde bulunulurdu, İstanbul’da Nuru Osmaniye ve Beşiktaş semtlerindeki zenci Arap şeyhleri bu falcılık çeşidiyle tanınmışlardı. Ayrıca, 16. yy Divan şairlerinden Zati’nin de iyi bir remilci olduğu bilinmektedir. Evliya Çelebi Seyahatname ‘de remilci esnafının 15 dükkânda 300 kişi olduğunu kaydeder.
Kahve falı, eski İstanbul’da kafes arkasında hayatlarını geçirmekte olan kadınların en büyük eğlencelerinden biri olmuştur. Mahallelerde falcılığı ile ünlenmiş değişik kişiler de müşkil işleri olanların dertlerine kahve falıyla derman bulmaya çalışırlardı.
İskambil falına ise Rum, Ermeni gibi azınlıklarla daha çok ayaktakımına mensup kimseler bakardı. Bir zamanlar İstanbul’da kuş falı çok rağbet gören fallardan olmuştur. Evlenecek çağa gelen bütün genç kızlar, muhakkak kuş falına baktırırlardı. Bu fal için isketekuşu kullanılırdı. Kuş falcıları, manicilere yazdırdıkları küçük fal kâğıtlarını bir tahta üzerine dizerler, müşteri geldiği zaman bu tahtayı kuşun ağzına doğru tutarlar, kuş bir kâğıdı çekip alır, bu kâğıt açılıp içindeki okunduğu zaman da fala ne çıktığı öğrenilirdi.
Bu falların dışında diğerlerine göre daha az rağbet gören çay falı, su falı, bıyık falı da İstanbul halkının müracaat ettiği fal çeşitlerindendir.
İstanbul’da falcıların yanında, hemen hemen aynı fonksiyonda bulunan “bakıcılar” da halledilmesinde güçlük görülen işlerde başvurulan kişilerdi. Bakıcılar, daha çok kaybolan ya da çalınmış mücevher, para gibi kıymetli şeylerin nerelerde bulunabileceğini haber verirlerdi. Kendilerine has birtakım tekerlemeleri okuduktan sonra gözlerini sabit bir yere dikerek kendilerine sorulanları cevaplandırırlardı.
Falcılık, büyücülük ve gaipten haber verme, 13 Aralık 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla yasaklanmıştır.