Geleneklerimiz ve Göreneklerimiz Nelerdir? Örf, Adet, Gelenek ve Görenek Örnekleri. Türk Geleneklekleri ve Özellikleri, Kültürel Özelliklerimiz
Doğum Adetleri Gelenekleri
Geçiş dönemlerinde ilki olan doğum, dünyanın her yerinde olduğu gibi Anadolu’da da her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir.Anaya benlik ve bütünlük, babaya güven, akrabaya, soya, sopa da güç kazandıran ve yaşamın başlangıcı olan doğum olayı gerek söz konusu çift, gerekse yakınları tarafından büyük önem taşımaktadır. Doğum ve kendi evresi içerisindeki evrelerine de bir takım geçiş töreleri eşlik etmektedir.
Yaşamın başlangıcı olan doğum, en önemli geçiş dönemlerinden biridir. Gelenek, görenek, adet ve inanmalar, hamile kadını ve çevresindekileri daha doğum öncesinden hatta çocuk sahibi olma isteğinden başlayarak birtakım adetlere uymaya, bu adetlerin gerektirdiği işlemleri yerine getirmeye zorlamıştır.
Anadolu’da doğumla ilgili adet, inanma ve gelenekler:
- Doğum öncesi
- Doğum sırası
- Doğum sonrası olmak üzere üç ana başlık altında incelemektedir.
Doğum Öncesi Gelenekleri Adetleri
Doğum öncesi gelenek, görenek, adet ve inanmalara yönelik uygulamalar; kısırlığı giderme, hamile kalma, aşerme, hamilelik, çocuğun cinsiyetini anlama, hamile kadının hamilelik esnasında kaçındığı davranışlar etrafında yoğunlaşmaktadır.
Gelin: Alma Kına gecesinin ertesi günü, hem gelin alma hem de esas düğün günüdür. Her iki tarafta da konuklara yemek ikram edilir, genellikle davul- zurna eşliğinde eğlenceler yapılır.Gelin ve damat için her iki tarafta da hazırlık yapılır.O gün oğlan tarafından konuklar toplanarak kız evine gelin almaya giderler. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra gelin evden çıkarılır. Gelin baba evinden çıkarken oğlan evinin kapısından girerken evliliğin yolunda gitmesi, çifttin mutlu olmasını sağlamak için birtakım dinsel-büyüsel işlemler yapılmaktadır. Gelinin başından şeker, bozuk para, kuruyemiş gibi şeyler atılarak bolluk-bereket getirmesi dileği ifade edilir.
Bu uygulamalar geçmişte genel olarak: Kısırlığı Giderme, Gebe Kalma Toplumumuzda geçmişte çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kusur çoğunlukla kadınlarda aranmaktaydı.
Nikah: Düğün olduğu akşam, erkek tarafında kalmış misafirlere yemek verilir ve gelinle damadın imam nikahı kıyılır.Önceleri resmi nikah düğünden sonra herhangi bir tarihte yapılabilirken son zamanlarda düğün öncesinde resmi nikahın mutlaka yapılmış olmasına özen gösterilmektedir.İmam nikahı kıyıldıktan sonra gelin ile damat kendi odalarında bir araya gelirler.Bu arada Bu sırada gelinle damadın uyumlu bir şekilde bir arada olabilmelerini sağlamak amacıyla bir takım geleneksel işlemlere başvurulur. Damada ve geline bilgi veren kişiler vardır.Erkeğe bilgi verene “sağdıç”, kıza bilgi verene ise “kız yengesi” denir. Evliliğin ilk gecesine “gerdek” veya “zifaf’gecesi , gecenin geçirileceği odaya da “gerdek” veya “zifaf odası” denir. Gelin damattan önce gerdek odasına girer.
Damadı, sağdıç gerdek odasının kapısına kadar getirir. Dua edilir,güvey özelikle taşrada arkadaşları tarafından şamata ile yumruklanarak gerdek odasına sokulur.
Dinsel Nitelikli Uygulamalar: Türbeler ziyaret edilir, dualar edilir, kurban kesilir, adak adanır.
Halk Hekimliği Kapsamına Giren Uygulamalar: Kaplıcalara gidilir, içmelere gidilir, çeşitli ilaç tedavileri uygulanır.
Günümüzde ise çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kadın ve erkek aynı derecede sorumlu tutulmakta ve beraber tedavi görmektedirler. Günümüzde de zaman zaman geleneksel tedavi yöntemlerine başvurulmasına rağmen modern tıp yöntemleri hem kırsal kesimde hem de kent ortamında daha ön plana geçmiştir.
Aş Erme Dönemi:Halk deyişiyle “aş erme” aşamasında ise bazı şeyleri yapmakta, özelikle belirli nesnelere bakmaktan, yiyecekleri yemekten kaçınmakta ya da tersine bazı şeyleri özen göstermektedir. Aşeren kadın genellikle acı, ekşi ve baharatlı şeyleri yemekten kaçınmaya zorlamaktır.
Hamilelik: Toplumun kültürel değerleri kadını hasta kategorisine sokarak ona hasta gözüyle bakmakta ve kadından bu değerlere uygun beklentilere göre hareket etmesini ve anne rolünü üstlenmesini istemektedir.
Anadolu’da hamile kadın: yüklü, iki canlı, gebe, ağır ayak, koynu dolu vb. adlarla tanımlamaktadır.
Hamilelik döneminin en önemli konularından birisi de doğacak çocuğun cinsiyetiyle ilgili yapılan yorumlar oluşturmaktadır. Anadolu’da konuyla ilgili olarak;
- Kadının fiziksel görünümüne bakarak
- Kadının yediklerine bakılarak
- Kadının davranışlarına bakarak çocuk cinsiyeti hakkında fikir yürütülür.
Günümüzde ise çocuğun cinsiyetiyle ilgili geleneksel yorumlardan daha yoğun olarak modern tıp yöntemlerine başvurulduğu gözlenmektedir. Anadolu’da geleneksel kesiminde çok yaygın olan inanış sistemi, hamile kadını bir takım davranışları yapmamaya ve yapmaya zorlamaktadır. Bu davranışlardan bazıları:
Yapmaması Gerekenler
- Gizli saklı bir şeyi alıp yemez.
- Cenazeye gitmez vb.
Yapması Gerekenler
- Aya ve gökyüzüne bakar.
- Güzel kimselere bakar.
- Gül koklar.
- Ayva, elma, yeşil erik, üzüm yer.
Doğum Sırası: Anadolu’nun kırsal kesimlerinde, geçmişte doğumlar köy ebelerinin yardımlarıyla evlerde yapılmaktaydı. Çok yaygın olmamakla birlikte Anadolu’da hala evde yaptırılmaktadır. Doğum esnasında yapılan uygulamaların büyük çoğunluğu doğumun kolay olmasına yönelik uygulama ve pratikler oluşturmaktaydı.
Bu uygulamalara örnek olarak :
- Kadının yüksek bir yerden atlatılması
- Kadının sırta alınıp silkelenmesi
- Kolay doğum yapan kadının, doğum yapacak kadının sırtını sıvazlaması vb.
Doğum Sonrası: Doğan çocuk tuzlu suda yıkandıktan sonra hemen arkasından kundaklanır. Üzerinden üç ezan vakti geçlikten sonra çocuğun ağzına şerbet damlatılır. Arkasından imam ya da dua bilenlerden biri çocuğun kulağına ezan ve dua okur.
Doğum Sonrası Gelenekler Adetler
Çocuğun Göbeği ve Eşi: Çocuğun göbeği, ilerde işini ve geleceğini etkileyeceği inancıyla gelişigüzel atılmaz.
Okulun duvarına, bahçesine atılır (okusun diye). Suya atılır (kısmetini dışardan arasın diye).
Günümüzde doğumlar hastanede gerçekleştiği için eşle ilgili geleneksel uygulamalar tamamen yok olmuş durumdadır. Göbekle ilgili adet ve inanmalar günümüzde de yaygınlılığını sürdürmektedir.
Loğusa: Anadolu’da yeni doğum yapmış ve henüz yataktan kalkmamış kadına verilen addır. Loğusalık süresi kırk gündür. Doğum yapanlar, loğusalar aile büyüklerinin yanı sıra, akrabalar ve komşular tarafından ziyaret edilir.Loğusa ziyaretinde şu sözler söylenerek loğusa tebrik edilir.
- Uzun ömürlü olsun.
- Ağzının tadıyla büyütesin.
- Analı babalı büyüsün
Kırk Basması: Anadolu halkı loğusayla kırklı çocuğun doğumdan sonraki kırk gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki gelişim eksikliğine; kırk basması, kırk düşmesi gibi adlar verilmektedir.
Kırklama: Loğusa ve kırklı çocuğa kırk basmaması için loğusanın ve çocuğun serbeste çıkması için kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuğun yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama”adı verilmektedir.
Anadolu geleneklerinde doğum ile ilgili olarak bazı gelenek ve göreneklere birkaç örnek verirsek:
Erkek çocuğun doğumu, toplumun tutum ve inançlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Genellikle aileler erkek çocuk ister. Kız çocuk dünyaya gelmesi durumunda aileler biraz üzülür, ancak “Allah’tan gelene şükür” denerek teselli duyulur.
Köylerde çocukların ana sütüyle beslenmesi esastır.Eğer ana sütü erken kesilirse, çocuğa bir “sütanne” tutulur.Bu sütanne çocuğu gerektiği süreye kadar besler.
Evlenme Gelenek ve Görenekleri
Yaşantının temel dönüm noktalarından biri olan evlenme, hem kadın erkeğin yaşamını birleştirmesi açısından bireysel hem de aile ve akrabalık bağlarının kurulması açısından toplumsal bir olgudur.
Evlenme, hayatın doğumdan sonra ikici dönemi olarak kabul edilir.Gelenekte ev yapanın, ev alanın ve evlenenin işlerini kolay gidileceğine inanılır.Bu konuda borçlanmadan pek korkulmaz. Anne babanın görevlerinden biri çocuklarını evlendirmektir.
Günümüz Türk toplumunda tek evlilik esası vardır.
Bugün ülkemizde eş seçme yolları ve çeşitleri şöyle sıralanabilir.
- Görücü usulü
- Aileler seçmekle birlikte, gençlerin rızasının alınması
- Eş seçiminin gençlerin yapması fakat ebeveynin onayının alınması
Bunların dışında ailenin onayını almadan evlenme şeklinde ortaya çıkan ve zaman zaman bir takım problemler doğuran daha başka eş seçme yolu da “Kız kaçırma” dır.
Toplumumuzda, geleneğe bağlı olarak var olan bir eş seçme şekli de “beşik kertmesi” dir. Yalnız gelecek nesillerin sıhhatli yaşayabilmesi için yakın akrabalardan eş seçmekten kaçınılmalıdır.
Görücü usulü olarak literatüre geçmiş olan evlilik türünde, önce erkeğin annesi ve aile yakınları kız tarafına gider kızı görürler. Kız beğenildikten sonra damada gösterilir, o da beğenirse kızın istenmesine karar verilir.
Söz Kesme: Kız evine gidilerek kızın babasından istenilmesine dünürlük, dünürlüğe gitme adı verilir. Ailenin ileri gelen kadın ve erkekleri daha önce belirlenmiş hayırlı bir günde kızı Allah’ ın emri, peygamberin kavliyle ailesinden istemek üzere giderler.
Ancak kız evi biraz naz evi olması nedeniyle ilk istemede kız verilmez. Birkaç defa daha kız istenip, kız evi yeterince düşündükten sonra olumlu cevabı erkek tarafına bildirir.
Böylece karar verildiği için söz kesilmiş olur.Tarafların isteğine göre bazen aynı gün gelin ile damada nişan yüzükleri de takılır, bazen de ayrıca düzenlenecek nişan töreninde bu işlem gerçekleştirilir.Söz kesildikten sonra yaygın bir gelenek olarak arada tatlılığı sağlamak dileğiyle şerbet içilir. Şerbetin içilmesi artık kızın kesin olarak verildiği ve evlilik kararının kesinleştiği anlamına gelir. Ayrıca söz kesme sırsında aileler nişan ve düğün tarihleri, alınacak eşyalar gibi konuşmalar da yaparlar.
Nişan: Her iki taraf da hazırlıklarını tamamladıktan sonra kız evinde daha çok kadınların katılımıyla nişan töreni yapılır. Erkek tarafı gelin için alınan takıları takar ve diğer hediyeleri verir, karşılığında da kız tarafı hediyeler verir.Nişan törenleri isteğe bağlı olarak yemekli de olabilir.
Nişan, hem evliliğe atılan bir adım hem de her iki taraf için bir tanışma ve uyum, düğün için karalaştırılan sürenin başlangıcı anlamlarına gelmektedir.Eğer taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlık ortaya çıkarsa nişan bozulabilir.
Kına Gecesi: Düğünden bir gün önce, kız evinde ve oğlan evinde yapılan törene ‘kına gecesi’ denir. Kına gecesi her iki tarafta da yapılabilir ama yoğun olarak daha detaylı bir biçimde kız evinde, kadınlar arsında yapılır.
Kına gecesi olduğu gün ya da birkaç gün öncesinde gelinin çeyizleri kız evinden alınır, oğlan evine getirilerek gelinin odası hazırlanır. Gelinin çeyizleri düğün veya düğün sonrasında oğlan evinde sergilenerek misafirlere gösterilir.
Kına gecesinde kız evinde toplanan kadınlar, bir süre eğlendikten sonra acıklı türküler söyleyerek gelini ağlatmaya çalışırlar. Daha önceden suyla yoğrulan kına, bir tepsi içerisinde etrafına mumlar dizili şekilde ortaya getirilir.Bazı yerlerde önce geline kına yakıldıktan sonra misafirlere de dağıtılır bazı yerlerde de en son geline kına yakılır.
Düğün: Düğün aşamasında, önceleri çevredeki insanların düğüne çağrılması gerekmektedir. Düğüne çağrı anlamında düğün davetiyesi gönderilir. Bu davetiye daha önceden hazırlanmış bir parça kumaş, bir kart, bir yazma gibi hediyeler olabileceği gibi şeker, börek gibi yiyecekler de olabilir.
Anadolu’da düğünler, genellikle üç gün sürmektedir. Son zamanlarda ise yalnız hafta sonları olan iki günlük düğünler hem ekonomik hem sosyal açıdan tercih edilmektedir.
Ölüm Adetleri ve Gelenekleri
Dünyanın her yanında, ölümle ilgili olan töreler üç gurupta toplanmaktadır. Bunlardan biri ölenin “öbür dünyaya gidişini kolaylaştırmak; Bir başka adet, tören ve uygulama ise ölenin geri dönüşünü; yakınlarına ve geride bıraktıranlara zarar vermesini engellemek amacıyla yerine getirilenlerdir. Üçüncü grupta toplananlar ise ölenin yakınlarının, ruhsal durumlarını ve sarsılan toplumsal ilişkilerini düzeltmektir.
Türk kültüründe ölümden hemen sonra yapılan işlemler, zaman sırasıyla şunlardır: Ölünün gözleri kapatılır, çenesi bağlanır, yatağı değiştirilir, karnına bıçak(yada makas, maşa) konur, bulunduğu odaların perdeleri açılır, gece ise oda aydınlık tutulur; baş ucunda Kur’an okunur, yalnız bırakılmaz. Yaygın olan inanışa göre ölü elden geldiğince çabuk gömülmelidir; ancak ikindiden sonra ölenler, ertesi güne kadar bekletilir. Gömülme hazırlıklar yıkanma, kefene sarılma, musalla taşında cenaze namazının kılınmasıdır. Genel olarak tabutun üstüne ölünün cinsiyetini, kimi hallerde mesleğini belirten bir eşya konulur, Genç yaşta ölen kızların tabutu, gelin teli veya duvak ile süslenir. Ölü tabutlu veya tabutsuz gömülür. Tabutlu gömüldüğü hallerde de tabut baş tarafından açılır. Geleneğe göre tabut içinde de olsa üstüne bir parça toprak konulması gereklidir. Gömülmeden sonra, imam olsun, cemaat olsun, Kur’an da belirli ayetler okurlar. Bundan sonra, imam “talkın” verir: Talkın, sorgucu meleklere ölünün vereceği karşılıkları kolaylaştırma amacı ile söylenen öğüt niteliğine Arapça sözlerdir. En sonunda ölünün oruç ve namaz borçlarını ödemek, yerine getiremediği sözlerini affettirmek için fakirlere “devir” veya “ıskat” adı verilen usule göre para dağıtılır.
Ülkemizde başsağlığı dileme geleneği vardır. Baş sağlığı dilemenin en iyi yolu ölenin yakınlarıyla yüz yüze görüşmektir.Uzakta oturup seyahat imkanı bulamayanlar telefon, telgraf,mektup ve gazete ilanı vasıtasıyla baş sağlığı dileklerini iletirler.Baş sağlığı ziyaretine gelenler uzun süre oturmazlar.Baş sağlına gelenler şu sözlerden birini veya birkaçını söylerler.
- Başınız sağ olsun.
- Allah başka acı, keder göstermesin.
- Mekanı cennet olsun.
- Allah taksiratını affetsin.
- Nur içinde yatsın vb. gibi sözler söylerler.
Ülkemizde ölenin, dinsel törelerle “ölü aşı” denen yemekler hazırlanıp davetlilere sunularak anıldığı belli günler vardır. Bunların başında ölünün “kırkıncı”, “elli ikinci” günleri ve “yıl dönümü” gelmektedir. Daha az rastlanmakta beraber, “üçüncü” ve “yedinci” günlerde de ölen kişi belli bir biçimde anılmaktadır.
Ölüyü anma günleri içerisinde ve “kırkıncı” gün en yaygın anma günüdür. “Kırkıncı” günde ölen için yemek verilir, helva su dağıtılır. Mevlid okunur,hatim indirilir. “Yasin” okunur, “kırk duası” okutulur. Elli ikinci günde de mevlid, Kur’an ve ” elli ikinci gece duası” okunur dua edilir; yemek verilip, helva dağıtılır. Kırk ve elli ikinci günlerin dışında, ölüm yıl dönümüne, ekonomik duruma göre camilerde veya evlerde “ölenin ruhu için” mevlit okutulur ve şeker dağıtılır. Mevlid çevreye,”okuyucu” veya gazete aracılığıyla duyurulur.
Evrensel bütün kültürlerde olduğu gibi bizim kültürümüzde de ölümle ilgili adet ve uygulamalar arasında yas tutmak işlemi yer alır. Yas toplumsal, ekonomik, biyolojik ve duygusal yönden bağlı olduğumuz bir insanın kaybından duyduğumuz acı ve insancıl bir tepkinin dışa vurumudur. Kültürümüzde, ölenin ardından “yas tutmanın” süresi, üç gün ile bir kaç yıl arasında değişmektedir. En yaygın yas süresi, “kırk günlük” olandır. Yas süresince gerek kadın, gerek erkek, gerekse ailenin öteki üyeleri birtakım şeyleri yapmaktan kaçınırlar. Genellikle renkli, süslü şeyler giyilmez, gezmeye eğlenceye gidilmez, yıkanılmaz, tıraş olunmaz. Bu arada nişan, düğün, sünnet gibi töreler, ya ileri bir tarihe alınır ya da sessiz bir törenle yapılır. Komşular ve akrabalar, ilişki derecesine göre bir takım şeylere dikkat ederek yaslı ailenin acısını paylaşmaya çalışırlar.
Kültürümüzde, ölümle ilgili önemli adetlerden birisi ,”baş sağlığı” (taziye) dilemektir. Baş sağlığı dileme, sözün etkileyici ve sağaltıcı gücünden yararlanarak hem acıyı, yası azaltmaya hem de dayanışmaya yönelik bir adettir. Uzakta olanlar da telgraf, mektup, telefon ve gazete ilanlarıyla bu önemli görevi yerine getirirler.
Türk halkı, ölümü de doğum gibi normal karşılar, şu atasözleri ölüm hakkındaki düşüncelerini en güzel şekilde anlatmaktadır.
- Ölüm geliyorum demez.
- Akıbet gelir başa.
- Ölüm hak, miras helal.
- Ölenle ölünmez.
Kaynak: MEGEP ( Anadolu Halk Kültürü)