Geleneksel Takılarımız Nelerdir?

Geleneksel Türk Takıları

Nişanlanan veya evlenen birine armağan olarak takılan bilezik, kolye, küpe, iğne gibi ziynet eşyasının tamamı “takı” olarak isimlendirilir. Geleneğimizde değerli madenlerden ve taşlardan yapılan takılar hem bir süs eşyası olarak kullanılmış hem de yeri gelince ailenin ekonomisine katkıda bulunacak bir tasarruf aracı olarak düşünülmüştür.

Takının Tarihi

Süslenmek maksadıyla çeşitli maddelerden, çeşitli şekillerde yapılan takıların tarihini, insanlık tarihi kadar geriye götürmek mümkündür. İlkel insanların kemik, tahta parçası ve demir parçalarından yaptıkları çeşitli halkaları kulağa, buruna, boyunlarına ve saçlarına taktıklarını biliyoruz. Bugün bile dünyanın çeşitli yörelerinde hayvanların dişlerinden, boynuzlarından, kabuklarından yapılan çeşitli takılar kullanılmaktadır. İnsanların altın, gümüş gibi değerli madenlerden ziynet eşyaları yapmaları, bu madenlerin keşfedilmeleri ile başlar. Özellikle altın, kolay işlenmesinden dolayı en çok tercih edilen maddelerden biri olmuştur. Takı yapımında altının yanında platin, gümüş gibi değerli metaller; elmas, safir, zümrüt, inci, yakut, opal gibi değerli taşlar kullanılmaktadır. Her ülke kendi örf, adet, yaşayış ve inanmalarına göre çeşitli modellerde takı yapma teknikleri de geliştirmiştir.

Türklerde Takı Malzemesi Olarak Kullanılan Kıymetli Maden ve Taşlar

Çeşitli süs eşyası, bilhassa takı yapımında Türklerin kullandıkları kıymetli madenlerin başında altın ve gümüş yer alır. Bunlar bazen tek başlarına kullanıldıkları gibi, bazen de üzerlerine inci, firuze, mercan, yeşim gibi değerli taşlarla süslenmiş olarak ta kullanılmaktaydılar. Divan ü Luğat-it Türkte, “o altun üze çeş kondırdı- o altının üzerine firuze kondurdu”sözü, bize bu kullanım şeklini açıkça göstermektedir. Türkler firuzeye “çeş” demekteydiler iri, büyük ve daha değerli bir cins firuzenin adı ise “but”tur bu cins firuzenin daha çok beylerin oğul ve kızlarının alınlarındaki kahküllere takıldığı da bilinmektedir. Kaşgarlı ‘nın açıklamalarına göre, Türklerde takı malzemesi olarak en çok incinin kullanıldığını görmekteyiz. İnci ya tek başına veya diğer taşlarla birlikte dizilerek daha çok gerdanlık olarak kullanılmıştır. Türkler çok küçük incilere “kepek yinçü”, iri incilere ise, “erdini” veya “tuwuz yinçü” demekteydi. Yeşim de çok kullanılan taştır. Bunun adı “ürüng”dür. Mercanın ismi “sata” yakut ve ona benzeyen maddelerin adı ise, “süzük”tür.

Geleneksel Takılarımız

Küpeler: Kulağı süslemek maksadıyla kullanılan bir çeşit süs eşyası veya takıdır. Kulak memesine açılan bir delikten geçirilen halka veya kancaya bağlı olarak aşağı sarkar. Bazen de, bir klipsle kulağa tutturulur. Eski Türklerde küpe takmak her çağda yaygın bir moda halinde görülmektedir. Sadece kadınlar değil, erkeklerin de küpe taktıklarını Çin kaynakları ve Orta Asya Türklerini gösteren minyatürlerde açıkça görmekteyiz. Bilhassa Osmanlı döneminde bunun örnekleri çoktur. XIV. yüzyılda Ahi zaviyelerinde şeyhler ve müridleri bir sanata sahip olduklarının işareti olarak sağ kulaklarına küpe takarlardı. Şeyh ve dervişlerin küpe takmaya asrımız başlarına kadar devam ettikleri bilinmektedir.

Ayrıca Yavuz Sultan Selim ‘in kulağında bir küpe taşıdığı, küpeli muhayyel bir portresi yapılacak kadar meşhurdur. Kanunî Sultan Süleyman ‘ın ise sağ kulağında fındık büyüklüğünde ve armut şeklinde tek inciden bir küpesi olduğu çeşitli eserlerde kayıtlıdır. Ayrıca genç erkek dansçılar, sırf süslenmek maksadıyla küpe takarlardı. XVII. yüzyılda Evliya Çelebi , Küpeli Ayvaz Şah adında meşhur bir köçekten bahsetmektedir. Küpe, XI. yüzyılda da aynı adla anılmaktadır (Divan ü Lûgat-it Türk). Fakat öyle anlışılıyor ki, bu küpeye verilen genel bir addır. Yapılışları itibariyle azçok biribirinden farklı küpeler için Divan ‘da değişik kelimeler kaydedilmiştir. Mesela, altın ve gümüşten yapılan halka biçimindeki küpelere “ökmek” , inci gibi kıymetli madenlerden yapılan ve kulaktan sarkan modellere “tol-gag”(C.II. s. 288) denirdi. “Isırga” kelimesi de, eski Türkçede küpe manasına geliyordu. Harzemşahlar döneminden itibaren kullanılan bu kelime, Anadolu’da da aynen mevcuttur.Eski Türkçe’deki ve bugünkü “küpe” sözü Dede Korkut hikayelerinde de “altun küpeli” şeklinde sık sık geçmektedir.

Türk kuyumculuk sanatında çeşitli madenler ve kıymetli taşlardan yapılan küpeler şekillerine göre; “armut küpe”, “gül küpe” “salkım küpe”, “halka küpe”,”divanhane enseri” gibi isimler almışlardır.Bir kadının hayatında genç kızlığında takındığı ilk küpe ile gelinlik küpesi delindiği için, çocuklar da dahil olmak üzere hem askılı küpeler, hem halkalar ve klipsli küpeler çok yaygın olarak kullanılmaktadır.

GERDANLIK VE KOLYELER

Bunlar çeşitli kıymette madenler, taşlar, boncuk ve malzemelerden boyuna takılmak için yapılan takılardır. Göğüs ve boyun süsü oldukları için takıldıkları yerlere göre de isimler alırlar ki, Anadolu’da gerdanlık için söylenen “göğüslük” kelimesi bunlardan biridir. Ayrıca boğmak, sıkınduruk, sıkma, bağırdak, boğaz kıstı, boğazlık da gerdanlık manasına kullanılan çeşitli kelimelerdir.. Türk süslenme geleneğinde gerdanlık yapımında en çok altın, gümüş, inci, firuze ve boncukların kullanıldığını görüyoruz. Kaş-garlı ‘nın verdiği bilgiye göre, “boğmak” altın ve gümüşten yapılıyor, üzerine değerli taşlar ve inciler oturtuluyordu. Bu cins gerdanlığın gerdek gecesi için süslenen geline takıldığı ayrıca kaydedilmektedir. Türklerin kolye olarak en çok kullandıkları malzemeler arasında “yinçü” dedikleri inci gelmektedir. Bunları ya sadece inci dizileri olarak veya bir inci, bir firuze şeklinde dizerek kullanıyorlardı. Bu tip pahalı gerdanlıklara sahip olamayanlar ise, “monçuk” denilen çeşitli büyüklükteki boncukları dizip, takarlardı ki, günümüzde bunlar çocuk ve gençlerin takılar olarak çok kullanılmaktadır.

Anadolu’da altın ve özellikle gümüşten çeşitli şekil ve büyüklükte, bazen yarı değerli taşlarla süslü pulların, zincirlerin birbirine eklenmesiyle veya telkari tekniğiyle yapılmış gerdanlıklar çok kullanılmıştır. Ayrıca “akarsu” adı verilen altın ve platin üzerine yalnız bir sıra pırlantı ile yapılan gerdanlıklar da bilhassa varlıklı ailelerin hanımlarının boyun süsü olarak çok gözdedir.

BİLEZİK

Kola, bilhassa el bileği ile dirsek arasına takılan halka şeklindeki takılardır. Tarih boyunca bakır, tunç, demir, gümüş veya altın gibi madenlerden ya da deri, cam, taş, ağaç gibi malzemeden yapılan bilezikler Türklerde kadın ve erkekler tarafından da kullanılmıştır. Bilek süsü manasına gelen bu Türkçe kelime, çeşitli Türk boylarında bilezük, bilerzük şekillerinde de görülür.

Çağlar boyunca gösterdiği gelişmeye uygun olarak her dönemin modasına göre değişik şekilde bilezikler yapılmış ve kullanılmıştır. Saraylarda ve zengin hanımları arasında altın ve gümüş üzerine elmas, zümrüt, yakut ve inci kakmalı bilezikler ilgi görürken, Anadolu halkı arasında tellerin bükülmesi ile yapılan burmalar, örgü şeklinde olan Trabzon hasırları, telkariler, akıtmalar ve düz kesme bilezikler çok sevilmiştir. Nişanda, düğünde, doğumlarda geline eşi ve yakınları tarafından altın bilezik takılması yaygın bir gelenektir. Bilhassa küçük şehirlerde ve köylerde kadının bilezik sayısı, sosyal statüsünün de bir işaretidir. Aynı zamanda ailenın gerektiğinde paraya çevrilebilecek bir tasarruf aracı olarak da görülen bilezik çok sevilen bir takıdır.

YÜZÜK

El parmaklarına takılan halka şeklindeki takı manasına gelen yüzük, Türk kültürünün çağlar boyunca hiç değişmemiş kültür unsurlarındandır. “Yüksük” ise, terzilerin kullandıkları, parmak ucuna takılan bir çeşit parmak koruyucusudur. Yüzük kelimesi, Anadolu’nun bazı bölgelerinde “üzük” diye söylenmektedir. Bu takının yeri, genel olarak yüzük parmağı diye adlandırılan serçe parmağının yanındaki parmak ise de, günümüzde bilhassa gençler, hemen her parmaklarına yüzük takmaktadırlar. Evlilikte birliği ve bağlılığı temsil eden nişan yüzüğü takma adeti ise, Türklerin çok eski çağlardan beri uyguladıkları yaygın bir alışkanlıklarıdır. Dede Korkut Hikayelerinde Beyrek , nişanlısı Banı Çiçek ‘e altın bir nişan halkası takar. Hikayelerin değişik yerlerinde “altın yüzük” tabiri sık sık kullanılmaktadır. Divan ü Lugat-it Türk ‘ten öğrendiğimize göre, Türkler yüzüğü kaşlı ve kaşsız olarak kullanıyorlardı. Bazı yüzük kaşları ise, uğurlu olarak düşünülüyor, onların yıldırımdan, şimşekten ve susuzluktan koruyucu bir etkisi olduğuna inanılıyordu. Uğurlu yüzük motifi hem dünya, hem de bizim edebiyatımızda sık işlenen konulardandır. Dede Korkut Hikayelerinde Tepegöz ‘ün bir peri olan annesi, ona sihirli bir yüzük vererek, “sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin” demiştir.

Yüzükler basit birer halka şeklinde olabildiği gibi, üzerlerine zümrüt, yakut, elmas, inci gibi değerli taşlardan değişik monturlerle (çerçeve örgü)de yapılmaktadır. Bazen montürü açılabilen yüzükler yapılmış, bunların içinde zor durumlarda kullanılmak üzere çeşitli zehirler saklanmıştır.

Çiçek, hayvan ve değişik desenlerden meydana gelen motiflerle süslenen yüzüklerin en değerlileri, kıymetli tek bir taşla yapılmış olanlarıdır. Toplumumuzda kadın ve erkeklerin severek kullandıkları bir takı olan yüzük, evlilik yüzüğü veya nişan yüzüğü adı altında herkesin hayatında önemli bir yer tutar.

Yaka İğnesi (Broş)

Süslenmek maksadıyla kıyafetin yakasına takılan ,üstü kıymetli taşlarla ve değişik desenli işlemelerle süslü olan bu iğneler, Roma İmparatorluğu döneminde giyilen ağır pelerinleri tutturmaya yarayan kancaların gelişmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Osmanlı hanımları bu iğneleri baş süsü olarak yaşmaklarının kenarına ve hotozlarına takarlardı. Elmaslarla süslü olan bu iğneler şekillerine göre “kuş iğne”, “çiçek iğne” gibi adlar almıştır. Göğüse takılan büyük mücevherli iğnelere ise, “pençe” ismi veriliyordu. Mücevherlerle süslü yaka iğnelerinin en meşhur modellerinden biri de “kabak çiçeği” diye anılanıdır. Broş kelimesi dilimize Fransızca’dan, Tanzimattan sonra girmiş ve bizde “boroş” diye telaffuz edilmiş, bütün göğüs iğneleri yerine kullanılmıştır.

Tepelik

Anadolu kadınlarının süslenmek maksadıyla kullandıkları bir çeşit başlıktır. Geleneksel süslenme, kültürümüzde yaygın bir yeri olan tepelikler bugün de bazı köylerimizde kullanılmaktadır. Doğrudan saç üzerine oturtulduğu gibi, fes üzerine takılanları da vardır. Her iki çeşidin de altın, gümüş veya bakırdan yapılma, yassı tas biçiminde bir tabla kısmı ve buradan sarkan süslemeleri bulunur. Alın ve yan taraflara gelen sarkıtmalar altın, gümüş paralar ve inci dizilerinden meydana gelir. Ayrıca, tabla kısmı çeşitli desenlerle işlendiği gibi, zümrüt, mercan ve seylan taşları ile süslenir. Tepelik genellikle üzerine krep veya yazma örtülerek kullanılır. bu örtüleri tepeliğe tutturmak için değerli taşlarla süslü iğnelerden faydalanılır.

Kaynak: Türk Aile Ansiklopedisi, Ayşe Duvarcı

Originally posted 2020-11-30 13:34:08.