Güneş ve Ay İle İlgili Halk İnançları
Güneş ve Ay Üzerine Halk İnanışları, Ülkemizin çeşitli illerinden derlenen gök cisimleriyle ilgili inanışlar, uygulamalar, pratikler
Halk inanışlarında güneşle ay çoğu kez birlikte söz konusu olurlar.
Güneş üzerine, halkbilimi konusu olarak, yurt ölçüsünde soruşturmalar yapılmamıştır; ama Ay’la ilgili inanışlar, görenekler üzerine 1930 yıllarında Halk Bilgisi Derneğince düzenlenen programa göre Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağıtılan bir soruşturma listesine gelen karşılıklar 1934 ile 1939 arası Halk Bilgisi Haberleri dergisinde, 1956-1957 arası da Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayınlandı.
Ay üzerine derlenen anlatılar içinde çoğu kez Güneşten, kimi de yıldızlardan, söz edildiği olur. Onlarla ilgili inanışların hemen hemen hepsinde Güneş kız, Ay erkek olarak kabul edilir.
Birkaç örnek:
Güneş-Kız battığı zaman “anasının yanına gitti” derler. Sabahları yüzü günahlarla kirlenmiş olduğundan feryad eder, anasına dert yanarmış. – Evlerinin yakınında bir köyde, her evin kapısında bir davul asılı dururmuş. Köy halkı Güneşin feryatları duyulmasın diye bu davulları çalarlarmış. (Yusufeli.)
Güneş-Kız ile Ay-Oğlan iki kardeşmiş. Geceyi bir arada geçirirlermiş. Sabaha karşı babaları gelir, Güneşi kaicfınrmış. Güneş o zaman ağlamaya başlarmış. Feryadı duyulmasın diye davul çalarlarmış. (Soma.)
Neden güneşe bakamayız?
Güneş dünyayı bekleyen bir kız imiş. Durmadan nakış işlermiş. Kendisine bakmaya kalkışanların gözlerine iğnelerini batırırmış. (Tosya.)
Ay-Oğlan, Güneş-Kızın gökyüzünde dolaşmasını, ona nazar değmesin diye, yasak etmiş. Güneş, otuz iki iğnesini kem gözlere batırıp kendini koruyacağını söyleyerek dolaşma iznini almış. (Tosya.)
Birçok inanışlarda Ay ile Güneş iki kardeş olarak görülüyor:
Ay ile Güneş zalim bir ananın çocukları imiş. Dayanamayıp sonunda evlerinden kaçmışlar. Bir kadın onlara bir dağın ardındaki iki gölden su içmelerini öğütlemiş. Soldaki gölden içen ay, sağdakinden içen güneş olup göğe çıkmışlar. (Tosya.)
Anaları iki kardeşe ilenmiş, «birbirinize kavusmayasınız!» diye. (Tosya.)
İki kardeş kavga etmişler. Güneş, bacısı Ayı dövmüş; bu da kaçmış, gökyüzüne çıkmış. Güneş de onun peşinden gitmiş. Ama, bir türlü buluşamazlarmış. (Tosya.)
Güneş ile aydaki lekeler nerden geliyor?
Tanrı Ayı erkek, Güneşi de kız olarak yaratmış. Aya gece, Güneşe de gündüz gezmelerini emretmiş. Kız gündüz yüzünü göstermekten utandığı için Tanrı onun yüzüne bir avuç iğne atmış. Güneşin lekeleridir bunlar. Ay buna gülmüş. Dolunayın gülen bir yüze benzemesi bundandır. (Mudurnu.)
İlkin Ay da, Güneş de aynı derecede parlak imişler. Tanrının buyruğu ile Cebrâil Ayın yüzünden kanatlarını geçirmiş; bunun için o ilk parlaklığını yitirmiş. (Mudurnu.)
Halife Ömer gömleğini çıkarmış, bitlerine bakıyormuş bir gün. Güneş sırtını yakmış; o da öfkeyle bir bakmış. Güneşin yüzündeki lekeler ordan kalmış. Tanrı buyurmuş da Cebrâil koşmuş; Ömer’in gazabını yatıştırıp onun öfkeli bakışından Güneşi korumuş; yoksa Güneşin de, Ay gibi ışığı solacak, sıcaklığı yitecekmiş. (Mudurnu.)
Güneş ile Ay kavga etmişler. Güneş Ayın suratına çamur (bir Kıbrıs inanışına göre: hayvan tersi) atmış. Ayın lekeleri ondanmış. (Soma.)
Güneş Ayın karısı imiş. Hamur yoğurmakta iken Ay onu kızdırmış, o da kocasının suratına hamurlu eliyle vurmuş. (Sinop.)
Anası Ay-Oğlana kızmış da suratına unlu ekmek küreğini çarpmış. (Yusufeli. – Van’da: «Anası kızmış da Ayın suratına bulaşık bezini çarpmış, derler.)
Bu inanışlardaki birçok ayrıntılar Türkiye’deki Ermenilerin geleneklerinde de yer alır. Ama onların anlatmalarının çoğu defa Ay kız, Güneş erkek olarak düşünülür. Ermeni anlatmalarından birinde, Türk geleneğinde olduğu gibi, Güneş, kız, Ay, erkektir:
Ay-Oğlanla Güneş-Kız kardeş imişler. Dereye yıkanmaya gitmişler. Ay, kız kardeşinin çıplak vücudunu görmek için önce çıkmış sudan. Güneş onun bu kötü niyetini sezmiş de utancından göğe ağmış. Ay da ardından gitmiş; Güneş onun gözlerine iğneler atmış, böylece yakalanmaktan kurtulmuş.
Ayın kız, Güneşin erkek olduğu düşüncesine Türklerin inanışları arasında pek az sayıda rastlanır:
Ay, Güneşe âşık bir kızmış. Sevdiği ona yüz vermezmiş. Kıyamet koptuğu gün kavuşacaklar ve o zaman Ay, Güneşe sevdasını anlatacakmış. (İstanbul.)
Ay-Kız Güneş-Oğlanla evlenmiş. Güneş karısını aldatmış. Ay mutlu günlerinde beyazlar, aldatıldığı, yaslı günlerinde karalar giyermiş. (Adana.)
Başka bir bölük inanışlar da ay ile güneşe karı koca, ya da iki sevgili niteliği verirler:
Ay ile Güneş karı koca imişler. Güneşin parıltısı, düğününde başına takılmış olan altın, mücevher süsleridir. (İstanbul.)
Onlar birbirinin peşinden koşan iki kıskanç sevgilidir. Birinin ötekini yakaladığı olur: gün veya ay tutulması böyle olur. (İstanbul.)
Onlar birbirinden ayrı düşmüş, ve kavuşmak için kovalaşan sevgililerdir. (Sinop.) – Sevgilisini kovalamaktan bitkin düşen Ay zayıflayıp küçülür. (Soma.) Onlar ancak Kıyamet koptuğu zaman birleseceklerlerdır. (Soma, Devrek, Kırşehir.)
Ayla ilgili inanışların büyük bir bölüğü onun tutulması ve 9-30 günlük süre içinde büyüyüp küçülmesi olgularına bağlanır.
Ay tutulması:
Ayı Cinler (İzmir, Gaziantep, Ankara, Kırşehir, Tokat), Periler (İzmir, Kıbrıs, Bursa, Uşak),İfrit ve Şeytanlar (Muğla), bir Kara-Arap (Bursa) kacırırmış.
Bir canavardan korkar da saklanırmıŞ (istanbul.) Cadı-Karılar onu kovalarlar, Kaf-Dağına varmadan yakalararmış. İşte o zaman parlaklığını yitirirmis. (Kıbrıs.)
Kovalayan düşmanlarına yakalanınca kan ağlar, onun için kıp kırmızı bir renk alırmıs. (İstanbul.)
Ay insanlara günahlarını bildirmek için (Bursa İsparta Devrek, Sinop); büyü yapanlara kızdığında (Bursa) rengini değiştirir, solarmıs. İnsanlara azgınlıklarından vazgeçmelerini hatırlatmak istediği zaman Tanrı Ayın ve Güneşin önüne kanatlarını germesini buyururmuş Cebrâile. (İstanbul.)
Ay, dünyada savaş olacağı zaman, korkusundan gizlenirmiş. (Bursa.)
Büyük bir yılan (ejderha) Ayı kovalar, ona dişlerini batırır, vücuduna sarılırmış ve böylece onu tüm örter, boğup öldürmeye çalışırmış. (Sinop.)
Ayın yolu ormana rastlayınca haram ilere esir düşermiş. (Soma.)
İnişli çıkışlı yollarda yürüdüğü için kimi kez engebeler yüzünden görünmez olurmuş. (Sinop.)
Devlerle Ejderler Güneş-Kızı, memelerinin südünü emmek için bulmaya giderlerken Ay-Oğlan onların yolunu keser ve onlarla savaşırmış. Bu savaşta Devlerle Ejderler Ayı dünyadakilerin gözlerinden gizlerlermiş. (Soma). Ayı Devlerden, Ejderlerden koruyan Meleklerin kanatları onu bizim gözlerimize gizlermiş. (Soma.)
Ayın ve güneşin tutulmaları hallerinde her yerde, bu «felâketsin giderilmesi için çarelere başvurulur: Davul ya da başka çeşitten gürültü çıkaran şeylere (teneke, v.b.) vurularak, tüfek atılarak ayı, güneşi tutan kötü varlıklar (Ejder, Cadı-Karı, v.b.) korkutulur. Sinop’ta ve İstanbul’da derlenen anlatmalara göre tüfekle atılan kurşunların, birbirlerini iteliyerek düşman varlıklara kadar ulaşacaklarına, onları vurarak esir olan Ayı kurtaracaklarına inanılır.
Gürültü yaparak ayı ve güneşi tutan korkunç varlıkları ürkütme işlemine XIII’üncü yüzyılda Moğol Şamanlarının da başvurduğunu Rubruck (fransızca baskı, s. 248) anlatıyor: Yüksek sesle bağırarak çan çalarlar, davul döverler.» diyor. Moğollardaki bu inanış Hacı Bektaş Vilâyetnâmesinin yazıldığı XV’inci yüzyılda Anadolu Türkleri arasında da yaygın idi (A. Gölpınarlı baskısı, s. 39).
Narhdere Tahtacıları, ay ve güneşin tutulmasını, onların işledikleri günahların cezası diye yorumlarlar. Kadınlar, tutulma sona erinceye kadar «dâra dururlar»: ayakta, eller yanu bırakılmış ve baş eğik olarak yakarış ve saygı duruşunda kalırlar.