Hz Muhammed’in ölümünden sonra onun vekili olarak müslümanların imamlığını ve şeriatın koruyuculuğunu yapan kimse. Herhangi birinin yerine geçen kimse; halef.
Müslümanlıkta halife seçimi büyük önem taşır. Nitekim, Hz. Muhammed öldükten sonra ilk iş olarak halife seçimi tamamlandı, Hz. Peygamber daha sonra toprağa verildi. Hz. Muhammed din ve dünya işlerini birlikte yürüten, bu ‘nedenle devlet başkanlığı yetkilerini de elinde bulunduran bir peygamberdi. Yaşarken ölümünden sonra yerine kimin geçeceğini açıkça belirtmedi.
Hz. Peygamberin ölümü üzerine (632) Ebubekır camide bir konuşma yaparak Hz. Muhammet’in öldüğünü bildirerek cemaate; “Bu durumda birisinin onun yerine geçmesi kaçınılmazdır. Düşünün taşının ve sonra da kararınızı söyleyin” dedi. Bu konuda ertesi gün bir karara varılmak üzere cemaat dağıldı. Ertesi gün Mekkeli muhacirlerden bir bölümü Ebubekir’in yanına, Ensar dan bir bölümü de Beni Saide’nin toplantı yerinde (sakife) bulunan Hazreçli Sa’d bin Ubade’nın yanına gittiler. Hz. Muhammet’in ölümüne çok üzülen Ali ise, bazı Haşimeler ile birlikte evinden dışarı çıkmadı.
Ensar kimin halife olacağını tartıştı. Bir bölümü reisleri Sa’d bin Ubade’yi aday gösterirlerken bir bölümü de Kureyş kabilesinden birinin ve özellikle Ebubekir’in halife olmasını önerdiler. Tartışmaların bu aşamasında Ebubekir yanında Ömer, Ebu Ubeyde ve Mekkeli muhacirlerden bir bölümü ile birlikte toplantı yerine geldi, kendilerine gösterilen yere oturdu ve bir süre konuşmaları dinledi. Hazreç kabilesinden Sabit bin Kays yaptığı konuşmada Medineli müslümanların üstünlüklerinden, Hz. Peygamber’e ve Mekkeli muhacirlere nasıl yardımcı olduklarından, kendileriyle ilgili ayet ve hadislerden söz ederek “Bu duruma göre cemaatin yönetiminin bizden birine verilmesi gerektir, ey muhacirler siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
Ebubekir cevap olarak: “Ey Sabit, dediklerin doğrudur, kimse aksini söyleyemez. Ama, Kuran’da muhacirleri öven ayetler de vardır. Bir de cemaatin yönetimi işini Araplar kendi aralarında en ünlü ve onurlu kabile saydıkları Kureyşliler’den birine vermek isteyebilirler. Bu duruma göre ben Ömer ve Ebu Ubeyde’yi aday gösteriyorum. Bunlardan hangisini isterseniz ona biat ediniz.” dedi. Bunun üzerine Sabit ayağa kalktı ve: “Ey muhacirler, Ebubekir ile aynı görüşü paylaşıyor musunuz?” diye sordu. “Evet” cevabını aldı.
Hazreçli Hubbab bin Elmunzır uzlaşma önerisinde bulunarak: “iki halife seçelim, biri Ensar’dan, biri muhacirlerden olsun” dedi. Bu öneri hiç yandaş bulmadı. Ömer, el-Hubbab ve şair Hassan bin Sabit arasında çetin tartışmalar meydana geldi. Sonunda Ensar’dan Ma’n bin Adiy havayı yumuşatan bir konuşma yaparak: “Ey muhacirler, vallahi yeryüzünde bizim için sizden daha değerli kimseler yoktur. Bizim tek istediğimiz yönetime gelecek kişinin ve uygulayacağı politikanın Hz. Muhammet ümmetinin adalet anlayışına uygun olmasıdır Hz. Peygamber, imamlar Kureyş kabilesinden olmalıdır buyurmuştu; öyleyse halife Kureyşli olmalıdır” dedi. Ömer ve Ebu Ubeyde adaylıktan çekilerek Ebubekir’in halifeliğini önerdiler. Toplantıda bulunanların çoğu Ebu-bekir’e biat ederek halifeliğini onayladılar Sonra halk camiye toplandı. Ömer’in önerisiyle hazır bulunan herkes Ebubekir’e biat etti ve böylelikle ilk halife seçilmiş oldu
Ali ise, halifelik konusunda kendisine danışılmadığından Ebubekir’e gücendi ve ancak birkaç ay sonra ona herkesin huzurunda biat etti.
Ebubekir kendisinden sonra Ömer’in halife olmasını vasiyet etti. Herkes bu vasiyete uyarak onun ölümünden sonra Ömer’e biat etti. Ömer, kendisinden sonra gelecek halifenin belirlenmesi için bir kurul oluşturdu, içinde Ali’nin de bulunduğu kurul, Ömer’den sonra Osman’ın halifeliğini kabul etti. Osman’dan sonra Alt halife oldu.
Sonraları müslümanlıkta halife (şiiler bu terim yerine imam terimini kullanırlar) konusunda değişik görüşler ortaya çıktı. Şiiler halife (imam) seçiminin insanların değil Allah’ın görevi olduğunu savundular Günümüzde (1988) iran’ın yönetimini elinde bulunduran imamiye koiu, şeriatın korunması ve şeriatta herhangi bir değişiklik yapılmaması için imamın gerekli olduğunu, ismailiye kolu ise, halifeye gereksinme bulunduğunu, ancak bu görevi yalnız Allah’ın görevlendirdiği kişilerin yapabileceğini kabul ederler.
Şiiler Ebubekir, Ömer ve Osman’ın halifeliklerini tanımaz, halifeliğin yalnız Ali ve onun soyundan gelenlere özgü olduğunu savunurlar.
Sünnet ehli ile şia arasındaki görüş ayrılığının temelini halife ve halifelik konuları oluşturur. Sünnet ehli, halifelere insanüstü özellikler tanımaz; halife olabilmek için müslüman, özgür, temyiz gücüne ve yönetme yeteneğine sahip ve erginlik çağına girmiş olmayı yeterli görür. Çoğu sünnet ehli bilginleri halife olacak kişinin Kureyş kabilesinden olmasını da şart koyar ancak bir başkasının halife seçilmesi ya da halifeliği ele geçirmesi durumunda onun da kabul edilebileceğini belirtirler.
Hz. Muhammet’in ölümünden (632) 1924’e kadar halifelik kurumu yaşadı ve bu süre içinde birçok halife seçildi, ilk dört halife Ebubeırir, Ömer, Osman, Ali’den sonra halifelik önce Emeviler’e onlardan da Abbasiler’e geçti. Fatımi sultanları da “halife” unvanını kullandılar Aynı zamanda Bağdat‘ta, Mısır’da ve İspanya’da üç ayrı halifenin bulunduğu dönemler de geçirildi. Selim I (Yavuz) Mısır’ı ele geçirince son Abbasi halifesi Mütevekkili İstanbul’a getirerek halifeliği kendisi üstlendi. (1517). Bu tarihten başlayarak osmaniı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşıdılar (Selim l’den Mehmet VI Vahdettin’e kadar 28 padişah).
Osmanoğullarının sonuncusu, padişah olmadığı halde halifeliğe seçilen (1922) Abdülmecit’ın TBMM kararıyla halifeliği kaldırıldı ve yurtdışına çıkarıldı ve halifelik son buldu (1924). —
Tarikatlarda halifelik, bir şeyhe bağlı kişinin yükselebileceği en yüksek derecedir. Tarikata girenler başlangıçta muhib (tarikatı seven) diye anılırlar; bir süre sonra kendilerine biat töreniyle dervişlik payesi verilir. Bektaşilerde taç ve elbise de giydirilir. Dervişlerden ancak tarikat şeyhinin uygun gördükleri halife olabilirler. Bektaşilerde halifeye çehar alamet denilen dört eşya verilir. Bunlar, sofra denilen deriden uzun bir torba, çerağ (kandil), alem ve seceacte’dir. Bektaşilerde halife başına siyah destar (sargı) bulunan taç giyer. Mevlevilerde de halifelik törenle verilir ve halife, uzaktan siyahımsı göründüğünden dubam diye adlandırılan koyu mor renkli sarık sarar.