Halk Müziği Nedir? Özellikleri, Gelişimi, Ürünleri

Halk Müziğinin Tanımı ve Özellikleri Hakkında Bilgiler

Halkın estetik yaratıcılığını yansıtan; yarattığı, söylediği, sevdiği ve çalıp türküleri ve ezgileriyle dinlediği müziğe, halk müziği denir. Halk müziği büyük bir içtenlikle türküleriyle çalınıp söylenmesine karşın, yalın, yapmacıksız bir tavıra sahiptir. Kaynağında ait olduğu toplumun asırlar içinde oluşturduğu bir ruh ve duyuş tarzının dışa vurumu vardır. Halk müziği ürünleri, müzik düşüncesinin yalın yolla açık ve yetkin biçimde anlatıldığı güçlü örneklerdir. Bu nitelikleriyle bilim ve sanat için birinci sınıf malzeme olma özelliği taşırlar.

Halk müziği, geleneğe bağlı olmasından dolayı, kendisine özgü kuram ve teknikleri de, geçmişten günümüze taşımıştır. Söz gelimi, bin yıllık Türk müziği ses sistemi, halk müziği bünyesinde değişmeden bugün de yaşamaktadır. Sanat müziğini etkileyip, ona ulusal tat ve renk vermesinden dolayı daha geniş toplum kesimleri tarafından benimsenmiştir.

Halk müziği ürünlerini “bireysel” ve “anonim” olmak üzere, iki grupta toplamak mümkündür. Aslında anonim olarak isimlendirilen ürünlerin başlangıçta bir yaratıcısı vardır. Zaman içinde ilk yaratıcıları unutulmuştur. Anonim sözcüğü “ortaklık, herkese ait olabilir” anlamına gelir. Halk müziği ürünleri, diğer halk kültürü ürünlerinde olduğu gibi, yaratımda değil, kullanımda anonim nitelik taşır. Bireysel ürünler ise, yaratıcılarının isimlerini taşırlar.

Halk müziğinin genel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Halkın benimsediği ezgilere bağlı ürünler, türküler, kulaktan kulağa yayılarak öğrenilirler ve bu nedenle zaman içinde birtakım değişikliklere uğrarlar ve bu yönleriyle süreklilik gösterirler.
  • Yaratıcısının kim olduğu bilinmeyen ve halkın ortak malı hâlinde yaşayan ürünler; türküler, bu yönüyle anonim olarak kabul edilirler.
  • Halk müziği ürünleri icrada sanatsal bir iddia taşımazlar.
  • En değerli ürünleri, çoğu kez ücra köşelerde ve yaşlıların belleğinde yaşatılır.

Halk Müziği Ürünlerimiz 

Halk müziği, ezgi ve söz bileşimi ezgi yapılarından oluşan bir yaratıcılıktır. Ezgili müzikte hiçbir söz ögesi bulunmaz. Sözel ezgili müziğin temeli ise, türkülerdir. Türkiye’nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen şiirlerin her çeşidini ifade etmek için “türkü” terimi kullanılır.

Anonim nitelikteki halk ezgisi eşliğinde ve genellikle hece ölçüsüyle söylenen koşma ve maniler, çoğunlukla kavuştaklı şiirler, türkü diye adlandırılır. Türküler, insanoğlunun başından geçen olayları; bunların toplum içindeki iz ve yansımalarını; aşk, hasret, gurbet gibi insanlığın ortak duygularını; mertlik ve kahramanlık gibi millî hasletleri ve tarihî olayları işler. Türküler, bu olayları yaşayan veya böylesine duygular taşıyan kişiler tarafından yakılır. Türküleri yakanların hemen hepsi halk müziği ve şiiriyle dolu sanatçı kimselerdir. Belleklerindeki şiir ve ezgi yardımıyla yeni türküler yakarlar. Bu yeni yakılan türküler zamanla değişime uğrarlar. İlk türkü yakıcılar genellikle unutulur. Hem bu özelliklerinden dolayı, hem de eski türkülerden birtakım izler taşıdıkları için, bu ürünler toplumun ortak malıdır. Onlar, halk arasında korunur ve yaşatılırlar.
Türküleri ezgi, konu ve yapıları bakımından şu şekilde sınıflandırmak mümkündür.

Ezgilerine Göre Türküler

  • Usullü türküler: Bu türküler belli bir ölçü ve düzene sahiptirler ve genel olarak dans, oyun havaları olarak adlandırılırlar. Usullü türkülere kırık hava veya oturak havası da denir.
  • Usulsüz türküler: Bu türkülerde belli bir ölçü ve düzen yoktur. Genel olarak uzun hava adı verilir. Usulsüz türküler, bölgelere göre; divan bozlak, barak, maya, hoyrat, kayabaşı, Çukurova gibi adlarla anılır.

Konularına Göre Türküler

  •  Lirik türküler: a. ninniler, b. aşk türküleri, c. gurbet türküleri, askerlik türküleri, hapishane türküleri, d. ölüm türküleri (ağıtlar), e. diğer konular üzerine türküler.
  • Taşlama, yergi ve güldürü türküleri
  •  Anlatı türküleri: a. efsane konulu türküler, b. bölgelere veya bireylere özgü konuları olan türküler, c. tarihî olayları anlatan türküler.
  • İş türküleri
  • Tören türküleri: a. bayram türküleri, b. düğün ve kına türküleri, c. dinî nitelikli törenleri de söylenen türküler,  ağıt töreni türküleri.
  • Oyun ve dans türküleri

Yapılarına Göre Türküler

Türk halk şiirinin temel yapıları mani ve koşma üzerine kuruludur. Diğer tür ve biçimler bu iki türün türevleridir. Türküler de esas olarak mani ve koşma yapılarının değişik düzenlemeleri üzerinde oluşurlar. Ezgi de, çoğu kez bu iki yapı üzerinde oluşturulan türkü yapılarına göre belirli bir takım ekleme ve çıkarmalara yol açar. Ezgiden kaynaklanan bu değişmelerle türküler:

  • Yapılarında kararlılık gösteren türküler
  • Yapılarında kararsızlık gösteren türküler

diye iki ana başlıkta incelenebilir. Bu yapılarda ezgiden kaynaklanan eklenme ve çıkarmalara veya doldurma sözlere rastlanır. Bu eklemelere “nakarat” veya “kavuştak” adı verilir.

Halk Müziğinin Gelişimi,

Türk müziğinin en eski şekli, Tunguzların şaman, Altay Türklerinin kam, Yakutların oyun, Oğuzların ozan adını verdiği ve din adamı, büyücü, şair, müzisyen vasıflarını bir arada temsil eden kişilerin kopuz adlı saz eşliğinden çalıp çığırarak yarattığı ezgilerden ve ezgi türkülerden oluşur. Büyücülük, dansçılık, müzisyenlik, şairlik, hekimlik gibi birçok özelliği kendilerinde toplayan bu dinî kişiliklerin halk katında büyük önemleri vardı. Çeşitli yer ve zamanlarda bunlara verilen önem ve değer derecesi, kıyafetleri, kullandıkları çalgılar, yaptıkları işlere göre değişiyordu. Gökyüzündeki Tanrı’ya çeşitli maksatlarla kurban sunmak, ölen bir kimsenin ruhunu göğün üst katına veya yerin dibine göndermek, kötülükler ve çeşitli hastalıklar ile uğraşmak, kötü cinler tarafından geldiğine inanılan işleri büyü ile engellemek, hastaları iyileştirmek, ölenlerin hatıralarını yaşatmak gibi işler, hep bu kişiler tarafından yapılırdı.

Bütün bu işler, çeşitli ayinler (dinî törenler) ile gerçekleştirilirdi. Bu törenlerin bir kısmı unutulmakla beraber, bir kısmı yapı ve biçim değiştirerak Kırgızlar ve Altaylılar arasında hâlâ yaşamaktadır. Bahşı ve ozanlar bu törenlerde kendilerinden geçerek, bir çeşit dans eder gibi hareketlerle sıçrarken, özel bir beste ile büyüleyici etkisi olan bir takım koşuglar (şiirler) koşar ve onları ellerindeki çalgıları ile çalarlardı. Tunguz flamanlarının bu törenlerde davul kullanmalarına karşılık, Kırgız bahşıları kopuz denen, bükülmüş at kılından iki kirişi bulunan ve önlerine konarak, yine at kılından yapılmış bir yay ile çalınan bir çalgı, yaylı kopuz kullanırlardı. Yaylı kopuz günümüzde

Altaylılar tarafından kullanılmakla birlikte, Ortaçağ başlarında, örneğin Uygurlarda kopuzun yaysız olduğu kesin olarak bilinmektedir. Bahşıların bundan başka bir de ellerinde bir âsâ bulunmaktaydı. Önce yapacağı büyü ile ilgili bir ezgiyi kopuzu ile birlikte söyler, sonra âsâyı tutarak fırıldak gibi döndürürlerdi. Müzik ve dans eşliğinde yapılan bu ayin esnasında yapılan bu tür hareketler, dehşet verici bir gürültü meydana getirirdi.

Bu törenler, çoğu zaman iki bahşı tarafından birlikte yapılırdı. Biri kopuz çalarak ezgiler söylerken diğeri de âsâ ile sıçrayarak dans ederdi. Törenlerde bahfliların ateşte kıpkırmızı akkor hâline gelmiş demiri tutmak, kocaman iğneleri kendi etlerine batırmak veya çıplak ayakla üzerine basmak gibi korku ve dehşet verici yetenek ve ustalıkları vardı. İslâm dininin Türkler tarafından kabulünden sonra da bu hünerler, özellikle tekke, tarikat ayinleri içinde çeşitli biçimlerde ve değişik ortamlarda yakın zamana kadar süregelmiştir.

Türk Müziğinin ilk sözlü müzik eserleri, bütün bir kabilenin ortak malı idi ve bunların, çoğunlukla ya dinî, ya da büyüsel veya tarihî, hamasî bir esası vardı. Tanrı’nın varlığını ve yüceliğini belirten, ona şükreden şiirler; hükümdarın hayatı çevresinde meydana gelmiş menkıbeler; eski mitolojik kahramanların hikâyeleri ile Alp Er Tunga, Oğuz Han ve Karahan destanlarının söylendiği ezgiler, Türk müziğinin ilk sözlü eserleridir. Bunlar eski Türk hayatının dinî bir temele dayalı ve belirli kuralları olan üç büyük ayin (tören)de söylenirlerdi. Bu törenlerden biri sığır denilen büyük sürgün avlarıydı; diğeri şölen veya toy denilen büyük kurban ziyafetleri; üçüncüsü ise, büyük matemler sırasında düzenlenen yuğ törenleridir. İşte bütün bu dinî törenlerde oluşturulan eserler, gerek şölenlerdeki kasideler, ve ır, yır/cır veya öleng denilen bir çeşit ezgili şiirler; gerek sığırlardaki destanlar; gerek yuğlardaki sagu (mersiye)lar başlangıçta dinî yanı olan ve daha çok ilahi niteliğindeki Tanrısal ezgilerdi. Bu ilahiler, daha sonra din dışı bir biçim aldılar.

Önceleri ölen hakanların veya kahramanların menkıbelerini (onların hayatlarına ait anlatılar) söyleyen ozanlar, yavaş yavaş hayatta bulunan hakan (kağan) ve hatunların (melike) övgüleriyle uğraşmışlardrr. Türk dilinin oluşumundan beri yaşayan ve ağızdan ağıza dolaşan bu müzik-şiir bileşimi sanatın başlangıcını belirleyebilmek mümkün değildir.

Ancak Türklerin, Arap ve Farslar-dan ayrı millî bir müzikleri olduğu bilinmektedir. Bu müzik sistemi içinde çalgı ile çalınanlara kök, küğ, sesle okunanlarına ır, yır/cır, koşuk denirdi. Kösler, senenin günlerine denk olmak üzere 366 tane idi. Hergün hakanın huzurunda biri çalınırdı. Bunlardan dokuz tanesi vardı ki, her gün çalınması gelenekti.
İslamiyet’ten önceki dönemde belli başlı Türk çalgıları, davul, tunçtan yapılmış bozular kös, yaylı-yaysız kopuz çeşitleri, çeşitli düdükler ile Çinlilerden alındığı bilinen orglardır.

İslâmiyet’in kabulünden sonra Türk halk müziği

Türk Müziği içinde, İslamiyet’in kabulünden sonra, yerli özelliklerin ve ödünçlemelerin karışımı sonucunda yeniden bir oluşum ortaya çıkar. Türklerin yerleşik düzene geçmelerine uygun bir başka müzik türü belirmeye başlar.
Bütün Türklerin İslamiyet’i kabulü ve yerleşik düzene geçişi birden bire olmamıştır. Bu değişme, yeni dinin çıkış tarihi olan 7. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar dört yüzyıl sürmüştür. İslâm dininin Türk ruhuna uygun oluşu, İslâmiyet’in yayıldığı dönemde gelişen yerleşik hayatın çekiciliği ve zenginliği gibi konular, ayrıca ticarî ve ekonomik nedenler Türklerin barış içinde ve giderek büyük kitleler hâlinde Müslüman olmalarını sağlamıştır.

Türkler, göçebelikten gelen bütün özelliklerini, teşkilatçı ve disiplinli gidişlerini yeni din içinde de çok iyi korumuşlardır. Tek ve ulu tanrı inancı etrafında yeniden organize ettikleri bu olanakları ile o vakte kadar dağınık halde yaşayan Türkler kendi aralarında kısa zamanda birleşmişlerdir. O hızla batıya yönelen Türkler;. İran, Mısır ve Irak’ta devletler kurmuş ve büyük obalar hâlinde Anadolu’ya geçmişlerdir.

Türkistan ve Horasan Türkleri arasında özellikle tasavvuf düşüncesi ve tekke hayatı yayılıp gelişmiştir. İslâmî inançları halka yaymak için, biçim ve içerik bakımından hep eski Türk geleneklerine bağlı kalınarak, sade dille yazılmış tasavvufî şiirlerden yararlanılmış ve bunların okunmasında eski ezgilerden yararlanılmıştır. Türk “tasavvuf müziği” veya “tekke müziği” denen müzik ürünleri bu dönemde ozanların dilinde, kopuzun telinde yaratılan eserlerin bir kısmı, bu şiirlerle birlikte halka mal olmuştur. Bugün, anonim halk müziğinin, yaşamakta olan “âşık müziği”nin temelinde bu ürünler bulunmaktadır. Anadolu’nun yeni Türk yurdu olmasıyla birlikte, Türk kültüründe, eski yurttan kalma gelenekler, geçmişten getirilen hasletler Anadolu yeni bir bileşime ulaşmıştır. Bu bileşim atayurt Orta Asya’da kalan Türklerle eş zamanlı gerçekleşmiş bir yeni bileşim olgusudur. Müzik ürünlerine ve ezgilere, yeni hayat düzenine uygun duyuş, ifade ve beğeni egemen olmaya başlar.

Yaylak ve kışlak düzeninden köy ve şehir hayatına geçen Türkler, Erzurum, Sivas, Konya, Harput, Urfa, Diyarbakır gibi şehirleri Türkleştirdikten sonra Bursa, Edirne, İstanbul gibi büyük şehirlerde ayrı bir yaşayış tarzı kurmuşlardır. Saray, konak, medrese çevresinde toplanan aydınlar kendilerine uygun bir şiir ve müzik ortamı yaratmışlardır. “Klasik” veya “divan” müziği olarak bilinen bu yeni müzik türüne “şehir müziği” demek daha doğrudur.

Türk Halk Müziği 

Halk sanatlarımız içinde önemli bir yeri olan Türk halk müziği, bestecileri bilinmeyen yapıtlardan oluşur. Türk sanat müziğinden ayrı olarak değerlendirilen halk müziğimiz, saray, köşk ve konaklardan uzaklarda, hemen hiç bir koruyucu desteği olmaksızın halk arasında, sanat müziğinden etkilenerek ve onu etkileyerek gelişmiştir. Kendine özgü gelenekleri olan kırsal koşullarla sınırlanmış, günlük yaşamı yansıtan, ezgi, ritim ve tonalite bakımlarından Anadolu’nun değişik bölgelerinde farklar gösteren bu müziğin başlıca özellikleri, yalınlık, içtenlik ve duygululuktur.
Halk arasına giren derlemeciler eliyle (özellikle cumhuriyetten sonra) toplanmış Türk halk müziği parçaları, önce iki kola ayrılır: Uzun havalar; kırık havalar (ya da kısık havalar). Kırık havalar, usullü (ölçülü) parçalardır ve her tür türkünün oluşturduğu sözlü bölümün yanı sıra, oyun havalarından oluşan sözsüz bölümleri vardır. Başlıca kırık hava formları arasında ” koşma, destan, varsağı, mâni, divan, kalenderi, karşılama, yiğitleme, güzelleme, taşlama, ninni, vb. sayılabilir.

Uzun havalarsa, Anadolu’nun değişik yörelerinde farklı özellikler gösterirler ve bozlak, türkmanî, maya, hoyrat, divan, ağıt diye adlandırılırlar.

Türk sanat müziğinin büyük formları ve büyük usulleri, Türk halk müziğinde hiç kullanılmaz. Halk müziğindeki usuller, sanat müziğindeki küçük usuller arasındadır. En çok kullanılanları düyek, aksak, curcuna ve devriturandır. Halk müziği makamlarının tümü, sanat müziğinde de kullanılmış ye geliştirilmiştir. Büyük yerleşme merkezlerine yakın çevrelerde oluşmuş, sahibi bilinmeyen türkülerin bazıları, dâhi besteciler elinden çıkmış gibidir.

Türk halk müziğinde başlıca sazlar, bütün çeşitleriyle bağlama, kabak kemane, Karadeniz kemençeşi, zurna, davul, kaval, mey, tulum, çalpara ve kaşıktır. Başta Silifke olmak üzere bazı yörelerde bir Batı sazı olan klarnet de kullanılmaktadır.

Genel olarak altı bölgede (İstanbul ve Rumeli, Ege, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu) incelenen Türk halk müziği, özellikle son 25 yılda, günden güne artan bir önem kazanmış ve radyo, televizyon gibi yayın organlarında en çok yer verilen müzik türlerinden biri haline gelmiştir.