Harname, Şeyhi’nin, toplumsal eşitlik düşüncesini işleyen, yergi yollu 126 beyitlik mesnevisi (1415).
Çelebi Sultan Mehmet’e sunuldu. Bir söylentiye göre Şeyhi, padişahın Karaman seferi sırasında hastalığını tedavi etmiş, ödül olarak Tokuzlar köyü kendisine tımar olarak verilmişti. Köye giderken yolda tımarın eski sahipleri tarafından dövüldü ve Harname’yı bu nedenle yazdı.
“Dirlik umdukça zahmet gördüğünü, düzen istedikçe mihnet bulduğunu” söyleyen şairini, kendi durumuna benzeterek anlattığı hikâyeye göre, yük çekmekten şikâyetçi, sırtına bir sinek konsa yorulan, zayıf ve hasta bir eşeği sahibi otlağa salar. Eşek orada semiz öküzler görür. Ağzında yular, sırtında palan taşımayan öküzlerin boynuzlarına hayran olur. Kendi durumunu düşünür, niçin bu durumda kaldığını kendinden daha akıllı ve yaşlı bir eşeğe sorar. O da öküzün rızk nedeni ile yaratıldığını, gece gündüz arpa, buğday işlediğini, tahılın oluşmasına yardımcı olduğunu, bundan ötürü de semirdiğini söyler. Eşeklerin işinin ancak odun taşımak olduğunu, bu yüzden zayıf kaldıklarını anlatır Eşek arpa, buğday işleyip rahata kavuşmayı düşlerken yolda yeşermiş bir tarla görür. Tarlaya girip ekini yer bitirir ve anırmaya başlar. Sonunda tarla sahibi eşeği döver, kuyruk ve kulaklarını keser. Harname’nin konusunun arapça bir atasözü ile Heratlı Emir Hüseyin’in Zad ül -mûsafirin adlı yapıtındaki küçük bir hikâyeden alınmış olduğu ileri sürülmektedir.