Hurufilik; Tanrı’yı, insanı ve genel olarak varlığı harfler ve sayılar ile açıklayan tarikat.
İslam dünyasında harflere ve sayılara birtakım simgesel anlamlar yükleme faaliyetleri ve çabası ilk önce, Kuran’ ın 29 suresinin başında yer alan ve hurutu mukattaa diye adlandırılan “elif-lâm -mim”,”hâ-mim”, “yâ-sin” gibi harflerin ne anlama geldiklerini yorumlama girişimleriyle başladı. Bu konu, Hallac-ı Mansur, İbni Arabi, Bistami gibi sufiler tarafından daha geniş bir biçimde ele alındı. İbni Arabi, el-Fütühat ül-Mekkiye adlı yapıtında 29 surenin başında geçen bu harfleri ayrı ayrı açıklayarak bunların esmayı hüsne (Tanrı’nın güzel adları) ile ilişkisini kurmaya çalıştı. Yeni Platoncu felsefeden etkilenen İbni Arabi, harflere metafizik anlamlar yükleyerek harflerin sözlerin imamı olduğunu, göklerin ve yerin harflerle döndüğünü ileri sürdü.
Hurufiliği bir tasavvuf kuramı olarak geliştiren ve bir tarikat durumuna sokan, Esterabadlı Fazlullah Hurufi (öl. 1394) oldu. Batıni inançların kök salıp çok sayıda yandaş bulduğu İran’da, kendi görüşlerini aynı batini yöntemlerle kurup yaymaya çalışan Fazlullah, öncelikle harflerin önemi ve onların sayılarla ilişkisi üzerinde durdu; inanç konularını ve dinsel yükümlülüklerini Arap abecesinin 28 harfi ve fars abecesinin 32 harfi ile yorumladı.
Allah ile ilgili sırların harf ve sayılarda gizlendiğini, bunların gerçek anlamları açığa çıkarılırsa sırların da çözüme kavuşacağını savunan Fazlullah Hurufi, Kuran’ın belirttiği gibi Allah’ın asıl gerçekliğinin gizli bir hazine (kenz-i mahfi) olduğunu, bu gizliliğin, seslerin ve harflerin yorumlanmasıyla çözümlenebileceğini ileri sürdü.
Hurufi, daha sonra şu görüşleri savundu: harfler dile aktarılınca söz niteliğini kazanır; buna göre ses, harflerin mana âleminden madde âlemine geçmesidir ve “oluş” böylece gerçekleşir. Aslında varlığın temeli sözdür ve evren sözün dışa yansımasıdır. Allah, insanın yüzünde kendi varlığının işaretlerini gösteren “kelam”dır. insan, evrenin özeti (zübde-i âlem) olması nedeniyle Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran’ı özünde bulunduran gerçek kitaptır ve onun yüzü hakikatin aynasıdır insanın yüzündeki 2 kaş, 4 kirpik ve 1 saçtan oluşan hutat-ı ümmiye (doğuştan var olan yedi çizgi) yedi göğü; yüzün iki yanındaki 2 sakal, 2 bıyık, 2 yanak kılları ve 1 dudak altı kıllarından oluşan Hutatı şebiye (sonradan oluşan yedi çizgi) de yeri temsil eder ve bütün bunlar insan yüzünün tümüyle evreni yansıttığı anlamına gelir. Bu 14 çizgi (hat) ile, insanın yüzünde bunların bulundukları 14 yerin (mahal) toplamı 28’dir. Buna göre Kuran’ı oluşturan 28 harf, insan yüzündeki bu 28 öğeyi, tüm insan yüzü Tanrı’yı, o halde 28 harf de Tanrı’yı gösterir. Bu nedenle insanda görünen ve konuşan, Tanrı’dır. Başka bir deyişle insan, Tanrı’nın “kelamıdır. İnsan yüzünde bazı harflerin açıkça görüldüğünü öne süren hurufiler; ağzı ayın harfine, burnu lam harfine ve çeneyi de ye harfine benzeterek, insan yüzünde “Ali” adının okunduğu sonucunu çıkarırlar.
Hurufilik inancına göre, bütün varlıklar insana bağlı oldukları gibi, bütün insanlar da peygambere ve imama bağlıdırlar. Peygamberlik, Hz. Muhammed ile en yüce ve son noktaya ulaştığı gibi imamlık da halife Ali ile olgunluğa ulaşmıştır. Ali’nin soyundan gelenler bu olgunluğu (kemal) açıktan sürdürdüler (zahir imam). XI. imam Hasan Askeri zahir imamların sonuncusudur. Ondan sonra gizli imam (gayb) dönemi başlamıştır; Mehdi ile başlayan bu dönem, aynı zamanda uluhiyet dönemidir ve Mehdi de Fazlullah Hurufi dir.
XIV. yy. sonlarında ortaya çıkan Hurufilik kısa sürede İran sınırlarını aşarak Azerbaycan, Irak, Anadolu ve Rumeli’de yayıldı, İran’da siyasal tepki ve güçlüklerle karşılaşan Hurufiler Osmanlı topraklarına sığındılar Bunlar arasında Anadolu’ya geçen Fazlullah’ın baş halifesi Aliyyülâlâ Hacı Bektaş tekkesine sığınarak tarikatını buradan yaymaya çalıştı. Fazlullah’ın dinsel yükümlülükleri kaldıran, büyüleyici açıklamalarla dolu Cavidanname adlı yapıtı, bilgisiz halk yığınları üzerinde oldukça etki yaptı. Bu etkide, onu destekleyen Nesimi, Refii, Ferişteoğlu, Virani gibi şairlerin de katkısı oldu. Hurufiler, bir ara Fatih’in sarayına bile sızmayı başardılarsa da vezir Mahmut Paşa’nın çabasıyla cezalandırılmaları üzerine, daha çok Bektaşilik kılığına bürünerek faaliyetlerini sürdürdüler.
Fazlullah Hurufi’nin Cavidanname adlı yapıtında açıkladığı öğreti, Abdülmecit Ferişteoğlu’nun Işkname, Ahiretname; Nesimi, Misali, Arşi gibi şairlerin yapıtlarında geniş biçimde konu edinildi. Yusuf -ı Sinecaki, Niyazi-i Mısri, Semai Mehmet Dede vb. gibi şairler, hurufilerin sözcüklere ve sayılara verdikleri gizemli anlamları sık sık konu edindiler. Alevi ve bektaşilerin şiirlerinde de hurufilikle ilgili kavram ve değerlendirmelere geniş bir yer verildi.