İmaret Eskiden, yoksullara ve medrese öğrencilerine yiyecek dağıtmak amacıyla kurulmuş hayır kurumu.
Erken Osmanlı mimarlığında imaret, geniş anlamlı olarak dinsel yapı karşılığında kullanılıyordu. Tek bir yapıya ya da çeşitli işlevleri kapsayan dinsel yapı topluluğuna da (külliye), “imaret” deniyordu. Özellikle Bursa’da karşılaşılan çok işlevli zaviyeli-tabhanelı camiler, klasik Osmanlı mimarlığında ortadan kalkınca, “imaret” sözcüğü de, külliyeler içinde ya da bağımsız olarak, yoksullara yardımda bulunan hayır kurumu yapıları için kullanılır oldu.
Osmanlı devletinde genellikle 4 sınıf halkın (medrese öğrencileri, cami ve hayrat hademesi, fakir fukara, tanrı konukları vb.) yararına, parasız olarak yemek pişirilip yedirilen yerler. Müslümanlıkta yoksullara yardım etmek büyük sevap sayıldığından, geçimi yerinde olanlar sofra açmayı kendilerine görev bilirken, zenginler de birçok hayır işleri yanında imaret yaptırıp fakir fukaranın karnını doyurmayı cennet kapısının anahtarı sayarlardı. XIX. yy. sonlarında yalnız İstanbul’da 20 imaret vardı ve buralarda en az 5 000 – 6 000 kişi, öğle ve akşam olmak üzere günde iki öğün yemek yerdi, ikinci Meşrutiyet’e kadar (1908) varlıklarını sürdüren imaretler, 6 nisan 1911 tarihli yasayla yalnız ikisi açık bırakılmak üzere kapatıldı ve yapıları başka işlerde kullanılmaya başlandı. Cumhuriyet‘ten sonra medreselerle birinde bu son ikisi de ortadan kaldırıldı (1924). Günümüzde imaretlerin yerini, Kızılay aşevi ocakları almıştır.