İstanbul’u ve İstanbul Hayatını Anlatan Bilmeceler
Türk halk edebiyatında, soru ve cevap esasına göre kurulmuş, her türlü nesne ya da kavramı üstü kapalı anlatıp ne olduğunun bulunmasını öngören birer kalıplaşmış söz olarak bilmeceler, geleneksel anlamda İstanbul’da da yaygındır. Türk halk kültürünün büyük şehir kültürüyle kesişip kaynaştığı bir yer olan İstanbul, bilmece geleneğinde kendine özgü yapısıyla dikkati çeker.
Halk arasında soru sorma, cevap alma, cevap verilemediği ya da birkaç kez tanınan yanılma hakkından sonra başvurulan birtakım uygulamalardan oluşan bilmece geleneğinin kökeni çok eskilere kadar gider. Eski İstanbul hayatının aile içi eğlencelerle süslenen gecelerinde küçüklerin büyük bir hevesle, büyüklerin küçüklere taş çıkartacak yarışma arzularıyla giriştikleri bilmece yarışmaları bugün için ya birer anı olmuş ya da biçim değiştirerek kitaplardan öğrenilen bir eğlence oyun haline dönüşmüştür.
Çoğu manzum iki, üç, dört ve daha fazla mısradan oluşan bilmecelerle, iç dengesi ve söyleyiş kalıplaşmasıyla kendini belli eden düzyazı bilmeceler, hatırlanmayı kolaylaştıracak kafiye, ritim ve kelime oyunlarryla kurulurlar.
İstanbul’dan derlenmiş bilmeceler, genellikle Türk halk bilmecelerinin ortak özelliklerini taşırlarsa da zaman zaman yerel unsurların konu edilmesi nedeniyle bazı farklılıklar da taşır. Bunlar eski İstanbul hayatının ayrıntılarıyla ilgili olabildiği gibi günlük hayata girmiş herhangi bir yer ya da yapının bilmecede yer alması biçiminde ortaya çıkar.
Karşılığı “ağaçkavunu” olan Elle beni belle beni / İskelede bekle beni/Ben duduyum kumruyum / Al koynuna sakla beni bilmecesi başka yerlerde de görülse bile İstanbul’dan derlenmiş olması ve bir buluşma yeri olarak iskelelerin şehir hayatındaki yerini göstermesi bakımından ilginçtir. “Çamaşır” için düzenlenmiş bir İstanbul bilmecesinde yer alan Lodos poyraz karışır / Tophane ile Kız Kulesi döğüşür / Sepetçiler ‘de kavga olur / İpçiler’de barışır mısraları, İstanbul’un günlük hayatını alt-üst eden lodos ve poyrazın, Tophane, Kız Kulesi, Sepetçiler, İpçiler gibi yer adlarının kullanıldığı güzel örneklerinden biridir.
Karşıda bir nesre görürüm / Uzunca zinciri var / Altı mecnunlar yuvası / Üstünde feneri var / Bazen açılır, kapanır/ Dünya kadar hayranı var /Bu bilmeceyi bilenin / Gayet büyük irfanı var bilmecesi, eski Galata Köprüsü’nü betimleyip soruyor. Birçok değişik örneği bulunan “Kız Kulesi” bilmecelerinden birinde Benzer bir minareye / Deniz girmiş araya / Gökte yıldız, yerde buz / Bir padişah bir o kız denilerek dört satıra neler sığdırılıyor.
İstanbul, Anadolu’nun değişik yörelerinden derlenmiş bilmecelerde bir motif, bir hayal, belki de gidilip görülmeden ancak yeri geldikçe zikredilen bir uzak yer gibi betimlenir. Karşılığı “nar” olan şu bilmecede sorulan nesne ile İstanbul arasında kurulan benzerlik dikkati çeker: Bir karıyla bir koca / Mır mır eder her gece / Karı der ki hey koca / Acep İstanbul nice. İstanbul bucak bucak / Çevresi mermer ocak / İçinde bir sandıcık / İçi dolu boncukçuk. Birçok Anadolu bilmecesinde uzak yerden haber gelme imajı, şimşek, yıldırım gibi doğa olayları söz konusu olduğunda, İstanbul’da at kişner/ Kokusu buraya düşer (telgraf); Kaleden attım kılıcı / İstanbul’a vardı bir ucu (şimşek); Beyaz atı nalladım / İstanbul’a yolladım (mektup), örneklerinde görüldüğü gibi İstanbul uzaklık belirtir, önemli bir yer olarak ön plana çıkar.
Halk bilmecelerinde “heceleme” adı verilen ve ses taklitlerine dayanan bir grup bilmeceden biri de “İstanbul” adının bulunmasıyla ilgili Lamba düştü İS yaptı / Tabak düştü TAN yaptı / Annem geldi BUL dedi şeklindedir. Cevabı “İ” harfi olan İstanbul’da bir tane / Ankara ‘da hiç yok / İngiliz’de pek çok bilmecesi de şaşırtmak yoldan giderek İstanbul, Ankara ve İngiliz arasında karşılaştırma yapılmasını ima eder.
İstanbul bilmeceleri şehrin kültür yapısının gereği olarak zaman zaman Divan Edebiyatı türlerinden olan muamma ve lugazları da hatırlatan anlatım özellikleri taşır. Hatta nesnelerin bulunması için düzenlenen lugazlardan bazıları bilmece olarak halk ağzından derlenmiş bulunmaktadır.
İstanbul’da ilk bilmece derlemeleri yapan Macar Türkolog İgnâcz Kûnos’tur.
(1862-1945). Bu bilim adamı İstanbul’da pek çok halk kültürü ürünü arasında 278 adet de bilmece derlemiş ve yayımlamıştır. İstanbul’da çok sayıda bilmece derleyen araştırmacılar arasında M. Halit Bayrı ve Naki Tezel de anılmalıdır.
Sabrik Koz