İstanbulda Kutucular, Zindankapısı, Rüstempaşa Camii etrafındaki mağazaların çoğu İslam ve Osmanlı tebaasından tütün tüccarının tütün denkleri ile dolu idi.
Tütün tüccarı Osmanlı ülkesinin tütün ekilen yerlerinden kendi gemileri ile tütün denklerini getirir, Tütün Gümrüğünde cinslerine göre vergisi ödendikten sonra mağazalara doldurulurdu. Bu mağazalardan da mühim miktar, da Avrupa’ya satılırdı.
İstanbul ve taşrada bulunan Gedikli Tütüncü Esnafı da bu mağazalardan aldıkları yaprak tütünleri dükkânlarında çeşit yapıp kıydırır ve terazi ile açık olarak satarlardı. Herkes içeçeği tütünü muayene ederek alırdı. O ne nefis tütünlerdi. 1871 de resmi vergiden başka Duhuliye (giriş) adiyle bir okka yaprak tütün için bir mecidiye altın vergi konmuştu. Bir müddet sonra yalnız İstanbul içinde sarfolunacak tütünleri kıyıp kapalı olarak ahaliye satmak ve senede hazineye dörtyüz bin lira ödemek şartiyle Mösyö Zarifi ile Hristaki Zoğrafos efendiye ihale edildi. Sonra 1872 tarihinde bu Tekel emaneten idareye kaldı. Bu idare yaprak tütünleri şimdiki Reji gibi çeşit yaparak kıydırıyor, devlet hesabına bandrole tabi tutarak sattırıyordu. Bir müddet sonra bu idare de lağv edilerek ülkenin her tarafında devlet vergisinden başka satış fiatma göre iç sarfiyat vergisi alınmaya başlandı. Bu vergi kaplarına bandrol konulmak suretiyle alınırdı.
Osmanlı tebaasına tanınan hak olarak tütün fabrikaları kurulmasına da izin verildi. Bu fabrikalar imal ettikleri tütünleri dükkânlarda kapalı olarak satarlardı. Fabrikaların yaptıkları tütünlerin nefasetinden dolayı halkımız bu fabrikalardan son derece memnun kalmışlardı. Birkaç yıl bu usul devam etti. Daha sonra şimdiki Reji kuruldu, artık İstanbul’da tütüncülük sanatı ortadan kayboldu. Yalnız Rejiden ondalık karşılığı tütün alıp satmak bakkallara, aktarlara ( aktar kime denir? ) kaldı.