Kabe: Hicaz’da, Mekke’de Harem-i Şerifin ortasında yer alan, Müslümanlarca kutsal yapı. Bu anlamdan genelleşerek kutsal sayılan amaç ya da yer.
Divan şiirinde sevgilinin yaşadığı yer (küy-i yâr), kapısının eşiği bu adla anılır Beytülharem, beytullah, beytül-mukaddes, harem sözcükleri de aynı anlama gelir. Âşık gayrimüslime benzettiği rakibinin buraya yaklaşmasını istemez. Müslümanların ibadet için Kâbe’ye yönelmesi gibi, âşıklar da sevgiliye yönelmiştir. Kâbe’yi kaplayan kara örtü sevgilinin saçı, Kâbe ise yüzüdür.
Müslümanların Kâbe ile yakından ilgisi, ilk kez kıble değişikliği olayı ile başladı Daha önce Mescid-i Aksa’dan dolayı Kudüs’e yönelerek namaz kılınmaktaydı. Hicret’ten yaklaşık bir buçuk yıl sonra Kâbe ve hac vahiy konusu olmaya başladı. Kudüs yerine Kâbe’nin kıble edinilmesi yönünde Peygamber’in duyduğu arzu üzerine gönderilen bir ayette şöyle denilir: “Yüzünü göğe çevirdiğini (Kâbe’nin kıble olması için dua ettiğini) görüyoruz. Sana hoşnut olacağın bir kıble vereceğiz. Artık yüzünü Mescid-i haram’a (Kâbe) çevir …” Müslümanlara haccın farz kılınması onların Kâbe ile olan ilgisini daha da artırdı, Kâbe’yi ele geçirmeyi bir ülkü durumuna getirdi. Hicret’in altıncı yılında (628) müşriklerle yapılan Hudeybiye anlaşması ile Müslümanlara Mekke’deki hac uygulamasına ve Kâbe’yi ziyarete katılma hakkı tanındı; sekizinci yılda (630) Mekke fethedilerek Kâbe ele geçirilmiş oldu. Bundan sonra Kâbe ve hac hizmetleriyle ilgili geleneksel uygulamalar olan hacılara yemek verme (rifade), su sağlama (sikaye), Kâbe’ nin bakım ve onarımı (sidane, hicabe) gibi işleri Müslümanların ileri gelenleri üstlendi
Gelenek uyarınca yılda üç kez Kâbe’ nin kapısı açılır ve Mekke şerifi önce zemzem kuyusunun suyu ile, sonra da gül suyu ile kutsal yerin zeminini törenle yıkayıp temizler.
KABE’NİN TARİHÇESİ VE MİMARİSİ
Kâbe’nin tarihine ve mimarisine ilişkin bilgiler yeterli olmadığı gibi, çoğunlukla efsanelere ve söylentilere dayanır. Kimilerine göre susuz bir vadideki zemzem kaynağı kutsal bir yerin ortaya çıkışında etkili oldu.
Ptolemaios’un Coğrafya (Geographia) adlı yapıtında Mekke yerine Makoraba adının kullanılması ve bunun Arapçada ya da habeşçede mikrap (tapınak) anlamına gelmesi dikkati çeker. Bu varsayımlardan yola çıkarak Kâbe’nin İ.S. II. yy.’da var olduğu söylenebilir. VI. yy.’da Ebrehe’nin seferiyle ilgili söylentiler de Kâbe’nin varlığına kanıt olarak gösterilir.
Mekke’ye gelen Tubba Esat Ebu Ka-rib el-Himyeri’nin yapıya ilk kez bir kisve (örtü) ve sürgülü bir kapı yaptırdığı söylenir Bunlara göre Kâbe, İslamlıktan önce de kutsal sayılıyor ve saygı görüyordu. Bir söylentiye göre Kuseyy, Kâbe’yi yıktırıp yeniden yaptırmış, bir başkasına göreyse İslamiyet’ten kısa bir süre önce binayı tütsüleyen bir kadının buhurdanından çıkan ateşle yanmış ve Kureyşlilerce onarılmıştı (608). Bu onarım sırasında Cidde’de karaya oturan bir Bizans gemisinin tahtaları kullanılmış ve duvarlar bir sıra taş, bir sıra ahşap düzeninde örülmüştü.
Önceleri bir insan boyunda, küçük, damsız bir yapı olan Kâbe’nin, su baskınlarından korunabilmesi için yükseltildiği ve kapısına merdivenlerle ulaşılabildiği söylenir. Mekke 630’da Müslümanların eline geçtikten sonra Hz. Muhammet Kabe’de herhangi bir değişiklik yapmadı, ilk yenilikler Abdullah bin Zübeyr tarafından gerçekleştirildi (683/684). Kenti kuşatan Hüseyin bin Numeyr Mekke’yi ve Kâbe’yi mancınıklarla taşa tuttu, bu sırada çıkan yangında da yapı yandı, Hacerülesved çatladı. Emevi ordusunun çekilmesinden sonra, Abdullah bin Zübeyr Kâbe’nin kalıntılarının temizlenmesi ve yeniden yapılması için, taşlara dokunmaktan korkan halkı yüreklendirmek amacıyla çalışmaları kendisi başlattı.
Kıble ile Metaf’ın yerini belirlemek üzere buralara üstü örtülü bir iskele kuruldu. Bu yapım sırasında Mekke’yi çevreleyen dağlardan getirilmiş siyah taşlar ve yemen harcı kullanıldı. El-Hicr ya da Hicr İsmail denilen ve İsmail ile annesi Hacer’in mezarlarının bulunduğu yer olduğuna inanılan alan yapı içine alındı; Doğuya giriş, Batıya çıkış kapısı açıldı. 693’te El -Haccac bin Yusuf Mekke’yi’ ele geçirip Abdullah bin Zübeyir’i öldürdü; halife Abdülmelik ile anlaşarak Batı kapısını ördürdü ve el-Hicr’i yeniden Kâbe’den ayırdı. Böylece Kâbe hemen hemen günümüze değin ulaşan biçimini kazanmış oldu.