Kalpak, silindir ya da yukarıya doğru hafifçe daralan kesik koni hacminde, deri ya da kürkten yapılan siperliksiz başlık
En yaygını kuzu postundan olandır, kalitelileri ise astragandan yapılır. Kalpak Osmanlılarda halk arasında çok yaygın değildi, daha çok azınlıklarca kullanılırdı Çeşitli mesleklerden kişiler, rengi ve biçimi mesleğe göre değişen kalpak giyerlerdi.
Kalpak Osmanlı ordusunda yalnız topçu ve süvari sınıflarında kullanılırdı, kumbaracı Ocağı neferleri de “şubara” denen bir tür kalpak giyerlerdi II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra subaylar, biçimi fese benzeyen kalpak giymeye başladılar Bu kalpağın yalnız çevresinde post olur, tepesi ve tablası çuhadan yapılırdı Fazla yaygın olmamakla birlikte. Osmanlı sınırlan içindeki değişik yörelerde Tatar kalpağı. Çerkes kalpağı, Acem kalpağı. Bulgar kalpağı ya da Macar kalpağı gibi değişik ad ve biçimlerde kalpaklar giyilirdi.
Askeri kalpaklar 1. Dünya Savaşı ve sonrasında seferde giyilmedi, yalnızca törenlerde kullanıldı. Erzurum Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal’in giydiği yukarıya doğru hafifçe genişleyen, tepesi biraz şişkin, siyah kuzu postundan kalpak “kemali” diye anıldı, askerler ve siviller arasında moda oldu ve kurtuluş Savaşı sırasında kuvayi Milliyenin simgesi haline geldi.
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusu oluştuğunda, haki renkli üniformayla birlikte kalpak ya da sipersiz kasket giyilmeye başladı Cumhuriyet’in ilanından sonra çıkarılan Şapka kanunu (1925) ile fes ve öteki başlıklarla birlikte kalpak da kullanılmaz oldu.