Divan edebiyatında, Tanrıyı, din büyüklerini ve genellikle devlet ileri gelenlerini övmek amacıyla yazılan şiir türüne ve nazım biçimine kaside adı verilir.
Arap edebiyatı kökenli olan kasidede, nazım birimi beyittir. En az 15-20, en çok 99 beyitten oluşan kasideler, genellikle aruz ölçüsünün uzun kalıplarıyla yazılırdı. Kafiye örgüsü, gazelde olduğu gibi, aa/ba/ca/da ••• biçimindedir. İlk beyte matla, son beyte makta, ozanın mahlasının (takma ad ) geçtiği beyte ise tac adı verilir. Kasidenin en güzel beytine de beyt-ül-kasid (kaside beyti) denir.
Kasideler, konularına göre dörde ayrılır: Tevhid (Tanrı’ nın birliğini anlatmak için); münacat (Tanrı’ya yalvarmak amacıyla); naat (Peygamber’i, din ve tarikat büyüklerini övmek için); medhiye (çağın ileri gelen büyüklerini övmek için).
Kasidenin belirli bölümleri vardır: Nesib ya da teşbib (konuyla ilgisiz şeyler yer alır; sözgelimi doğa, yer betimlemeleri); girizgâh (asıl konuya giriş yapılan beyit); medhiye (Tanrı’nın, Peygamberim ya da ileri gelenlerin övgülerinin yapıldığı bölüm); fahriye (ozanın kendini övdüğü bölüm); tegazzül (araya sıkıştırılan gazel); dua (övülen kimse için iyi dileklerde bulunulan bölüm).
Divan şairleri, kaside sundukları kişilerden caize adı verilen bir bahşiş alırlardı. Bunun için de, kasideleri uygun zamanlarda ya da belirli olaylarla ilgili olarak yazıp sunarlardı. Baharla ilgili olarak yazılan kasideye bahariye, kışla ilgili olarak yazılan kasideye şitaiye, ramazanla ilgili olarak yazılan kasideye ramazaniye, padişahın tahta çıkması dolayısıyla yazılan kasideye cülusiye, düğünlerle ilgili olarak yazılan kasideye sûriye, savaş sonunda yapılan barış için yazılan kasideye sulhiye… adı verilirdi. Kasideler ayrıca, rediflerine ya da kafiyelerinin son seslerine göre de adlandırılır: Kaside-i raiye (re kasidesi); kaside-i taiye (te kasidesi); Su kasidesi; Adem kasidesi;
İslâm devletlerinde de, özellikle saraylarda sultanlar ve devlet adamları için övgü düzme (kaside yazma) zamanla bir gelenek haline geldi. İran edebiyatında Ferruhi ve Enveri adlı ozanlar, kaside türünde büyük başarı gösterdiler. Osmanlı ülkesinde de, ozanların geçim kaynağı haline gelen kaside yazıp sunma geleneği, kısa sürede pek çok ozanın, saray ve konakların çevresinde kümelenmesine yol açtı.
Divan şiirinde kaside türünde ün yapanlar arasında Ahmed Paşa, Necati, Bakî, Nedim, özellikle de Nef’i anılabilir. Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatında, kaside türü, biçim ve içerik yönünden bazı değişikliklere uğradı. Sözgelimi Şinasi, Reşit Paşa için yazdığı kasidelerin bazılarında mesnevi kafiye düzenini kullandı ve övdüğü kişinin gerçek yönlerini belirtmeye özen gösterdi. Namık Kemal de özgürlük temasını işlediği şiirinde, kaside nazım biçimini kulandı. Sonraki dönemlerde, yeni nazım biçimlerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla, kaside yavaş yavaş unutuldu. Günümüzün ozanlarından bazıları sanatta gelenekten yararlanma anlayışı doğrultusunda şiirler yazarken, kasideden de esinlenmişlerdir. Sözgelimi Behçet Necatigil, Divançe (1965) adlı kitabındaki şiirlerini kasideler ve gazeller başlıklarında toplamış, Turgut Uyar da Divan (1970) adlı kitabındaki ilk şiirlerine, münacat, naat başlıklarını koymuştur.