Kibritçi Kızın Hikayesi Kısa Özeti

Kibritçi Kız Hikayesi Özeti

Bir Yılbaşı gecesiydi. Müthiş bir soğuk şehrin sokaklarını kasıp kavuruyordu.. Yoldan paltolarının yakalarını kaldırmış, kürklü eldivenler giymiş adamlar, kadınlar hızlı hızlı evlerine doğru yürüyorlardı. Bunların hiçbiri de soğuktan moraran ayaklarını altına alarak bir kapının kenarına büzülmüş küçük fakir kızın farkına bile varmıyordu. Hava gittikçe soğuyor. Yağan karın arkası kesilmiyordu. Bu gidişle sabaha kadar kar yağacağa benziyordu. Kapının içi buz gibi soğuktu. Hele taş basamaklar o kadar soğuktu ki, küçük kız bir ara neredeyse ayakları taşa yapışacak sandı.

Küçük kızın ayakları çıplaktı. Az öncesine kadar ayaklarında bir çift eski terlik vardı. Caddede arabaların önünden geçeyim derken ayağından fırlayan terliğin bir teki çamurların arasına karışmıştı, Öteki tekini dc bir çocuk kızcağızın ayağından kapıp kaçmıştı.

Küçük kız sırtındaki yırtık pırtık hırkaya iyice sarındı. Bugün hiç para kazanamamış, bütün gün dolaşıp durmasına rağmen bir tek kibrit bile satamamıştı. Eli boş olarak da eve dönmeye korkuyordu. Bir kapının siperine girerek, moraran ayaklarını altına alıp büzüldü. Soğuk daha da artmışa benziyordu. Bir kibrit yaksa ne iyi olurdu! Hiç olmazsa donan parmaklarını biraz ısıtabilirdi.

Titreyen elleriyle kibrit kutusunu açıp içinden bir kibrit çıkarmak istedi. Parmakları donmuştu. Kibriti tutamıyordu. Zorla bir kibrit çıkarıp duvara sürttü. Kibrit hemen parlayıvermişti. Elini titrek aleve tutunca biraz olsun ısındı. Kibritin ne kadar tuhaf ışığı yardı! Kendini sanki sıcacık bir odada, gürül gürül yanan bir sobanın karşısında oturuyormuş sandı. Daha şimdiden biraz olsun ısınmıştı. Fakat kibrit söner sönmez gözlerinin önündeki soba hayali de birden kayboluverdi.

Küçük kız ikinci bir kibrit daha yaktı. Alevin parlaması ile beraber yanındaki duvar titrek bir sisin arkasından şeffaflaşı vermişti. İçerde bir masa vardı. Beyaz örtünün üzerinde porselen tabaklar içinde nefis bir kaz kızartması duruyordu. Yanında da daha başka, çeşit çeşit yemekler vardı. Küçük kız tam sofraya doğru uzanacaktı ki, kibritin alevi titredi, solukıaştı, söndü, sönmesiyle beraber masa da, kaz kızartması da kayboluverdi.

Küçük kız bir kibrit daha çaktı, kendini Noel ağaçlarının en güzelinin altında oturur buldu. Bu ağaç geçen yıl kasabanın en zengin tüccarının evinde gördüğü ağaçtan daha da güzeldi. Fazla olarak üzerinde de mumlar yanıyordu. Fakat kibritin sönmesiyle ağacın üzerindeki mumlar da birer birer göğe doğru yükselmeye başladı. İçlerinden birinin gökyüzünde kocaman bir yay çizerek düşmesi üzerine küçük kız: «İşte biri daha öldü.» diye düşünmekten kendini alamadı. Eskiden ninesi demişti: Her yıldız düşüşünde biri ölünmüş.
Bir kibrit daha çaktı. Bu sefer de karşısında ninesini gördü.

— «Nineciğim, seni çok seviyorum. Ama, kibrit söner sönmez senin de kaybolacağını biliyorum,» diye mırıldandı.
Ninesini mümkün olduğu kadar çok görebilmek için kutudaki bütün kibritleri teker teker yakmaya başladı. O zamana kadar hiç ninesini bu kadar güzel görmemişti. Ninesi kendisine doğru geliyordu. Geldi, geldi, kendisini kollarının arasına aldığı gibi göğe doğru çıkmaya başladı.

… Ertesi sabah yeni yılın ışıkları kasabanın sokaklarını aydınlatırken, geceleyin çıkan şiddetli ayazda donarak ölen kibritçi kızın cansız vücudunu da aydınlattı. Küçük kızın mosmor parmaklarının arasındaki hoş kutu ile yanındaki yanmış kibritleri görenler: Zavallı ısınmak istemiş olacak… dediler. Fakat hiçbiri küçük kızın kibritlerin alevinde harikulade güzel şeyleri ve ninesinin yüzünü gördüğünü düşünemedi.