Kopuz: Geçmişi Yenisey yazıtlarından bile önceye uzanan telli Türk çalgısı.
Eski Türkler’de hem bir ermişlik ve ululuk simgesi, hem de bir iletişim (uzaktakilerle haberleşme) aracı sayılan ve sesiyle iyi ruhları çağırıp kötü ruhları kovduğuna inanılan kopuz, biçim ve çalınış yönünden az ya da çok farklı birçok çalgının ortak adıdır. Yayla çalınan kopuzlar (okça kopuz) olduğu gibi mızrapla ya da parmakla çalınanları da (kolca kopuz) vardır.
Sözcük, çeşitli Türk lehçelerinde, kobuz, kobız, komuz, komıs… biçimlerini almıştır. Biçim ve çalmış açısından hemen hemen farksız olan çalgılara, bazı Türk boyları, kemençenin eşanlamlısı olan kıcak ya da kıyak adlarını, bazıları da kopuz adını vermişlerdir.
Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde, “Hersekzade Ahmet Paşa’nın icadı” dediği kopuzun Bosna, Budin, Eğri, Temeşvar halklarına özgü üç telli bir çalgı olduğunu, buna Anadolu’da hiç rastlamadığını, ama İstanbul’da 40 profesyonel kopuzcu tanıdığını yazar.
Öte yandan kimi araştırmacılar, kopuzun, Anadolu çalgısı bağlamanın atası olduğunu, XVI.-XVII. yy larda Orta Avrupa’ ya değin yayıldığını öne sürmüşlerdir. Günümüzde, Asya Türklerinin kopuz adını verdiği çalgılar arasında bağlamayı andıran telli-mızraplı ya da yaylı çalgılar olduğu gibi, çok çeşitli biçimlerde tekneleri olan yaylı çalgılar da vardır. Hatta Kazan Türkleri, ağız tamburasına da kopuz derler.