DON a. 1. Bedenin belden aşağısını kaplayan çeşitli uzunluktaki iç çamaşırı; külot. 2. Esk. Elbise, giysi; “Yedi kız kardeşi ağ çıkardılar, kara tonlar giydiler” (Dede Korkut kitabı, XIV. yy). —3. Yörs. Çamaşır. Cuma günü don yıkanmaz.
4. Don gömlek, yarı çıplak durumda, üzerinde bir don bir gömlekle: Gürültüyü duyunca don gömlek dışarı fırladık. Donuna etmek, küçük ya da büyük aptestini donuna yapmak. Donuna kaçırmak, elinde olmadan, istemeyerek büyük ya da küçük aptestiyle donunu kirletmek. Donuna yapmak, doldurmak, sözkonusu çocuksa, büyük ya da küçük aptestini donuna etmek; yetişkin biriyse, çok korkmak.
Tarikat ulularının, keramet göstererek büründükleri geyik, güvercin gibi görünüşlere verilen ad: ‘Verildi çıktı havaya/indi döşendi ovaya/Güvercin donda kayaya/Konan Murtaza Ali’dir” (Pir Sultan Abdal).
Don yapmak, bir kişiye sevgi, saygı ve şükran belirtisi olarak giysi armağan etmek. (Türkistan’da günümüzde de yaşayan eski bir türk geleneğidir. Sevilen ve takdir edilen kişiye ziyafet verildikten sonra, armağan edilecek giysi bir tepsiye konur ve izin alındıktan sonra armağan eden taralından giydirilir. Ton yapmak da denir.)