Lületaşı, yeryüzünde az bulunan kıymetli taşlardandır. Eskişehir ilimizde bulunan cinsi ise yeryüzündeki benzerlerinden daha üstündür, daha kıymetlidir. Yabancıların beyaz altın adını verdiği bu taş, beyaz ve hafiftir. Yeni çıkarıldığı zaman yumuşaktır, âdeta sabun gibidir. Hava ile temasından sonra sertleşir. Suda batmaz, yere düştüğü zaman kırılmaz. Halk arasında lületaşı ile ilgili şöyle bir hikâye anlatılır:
60-70 yıl kadar önce bir yaz günü delikanlının biri Karatepe Mevki’inden çevredeki köylerden birine gidiyormuş. Öğle vakti delikanlı yemeğini yemek için bir ağacın altına oturur. Yemek sırasında, önündeki deliklerin birinden sesler işitir. Dikkatlice bakınca bir köstebeğin ite kaka bir şey çıkardığını görür. Delikanlıyı görmeyen köstebek çıkardığı şeyle oynamaya başlar. Meraklanan delikanlı köstebeği kaçırtıp elindekini alır, bıçağı ile yontmaya başlar. Taşa vurur vurmaz bir ses gelir:
«Ah insanoğlu, bana kıymasaydın ya.»
Sesten irkilen delikanlı taşı elinden düşürür. Taş yere düşer düşmez bir peri kızı oluverir. Delikanlı kızın güzelliğine hayran hayran bakınırken peri tekrar taş olur, çıktığı deliğe girerek gözden kaybolur. Delikanlı bir anlık bir duraklamadan sonra taşın girdiği deliği eşelemeye başlar. Kazar, kazar, sonra kaybolup gider. .
Birkaç gün sonra oradan geçen köylüler, daracık bir kuyuda delikanlının cesedini bulurlar: Derisi yüzülmüş, parmaklan kanlı ve arasında birkaç lületaşı olduğu halde…
Kaynak: Saim Sakaoğlu / 101 Anadolu Efsanesi