Mimar Sinan ve Osmanlı Mimarisi

Mimar Sinan ve Osmanlı Mimarisi

Çağının simgesi olan Mimar Sinan, ürettikleri ile Osmanlı İmparatorluğunun XVI. yüzyılda durumunu, yaslandığı toplumu, o toplumun düzenini yapıtlarında somut planda yansıtan kişidir.

Sinan’ın yaşamının öğrenilmesinde yararlı olan belgeler arasın da, çağdaşı Mustafa Sâi Çelebi’-nin onu ve yapılarını konu alan Tezkiret-ül-Bünyan (Yapı Tezkiresi) adlı kitabı, bunlara paralel anonim yazmalar, kendi vakfiyesi ve mimarbaşı olduğu dönemin resmi yazışmaları bulunmaktadır. Bunlardan elde edilen bilgilere göre Sinan, Yavuz Sultan Selim yönetimi sırasında devşirilmiş, devşirilmele-rin yetiştirilme kurallarına uygun olarak önce taşra hizmetine gönderilmiş, sonra acemi oğlanlar ocağına alınmıştır. Daha sonra da Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk seferine yeniçeri olarak katılıp, 1521 yılında Belgrad’a gitmiştir. Eğer Sinan, türbesinin yazıtında Mustafa Sai’nin belirttiği gibi hicri 996′ da yüz yaşını aşmış olarak ölmüşse, doğum tarihinin yaklaşık ola rak 1492’ye raslaması gerekir. Buna göre Yavuz Selim’in tahta çıktığı yıl, yani J512’de, yirmi yaşlarındayken devşirilmiştir Padişah buyrukları ve 1586’ya tarihlendiririlen vakfiyesine göre de Kayser” nin Ağırnas köyü, Sinan’ın doğum yeri olarak bilinmektedir.

Sinan, 1522 haziranından 1523 ocağına kadar süren Rodos seferinde bulunmuş, 1526’daki Mohaç seferine katılmadan önce Atlı Sekban, sonra da Yayabaşı rütbesine yükselmiş ve 1529’dan önce Zembe-rekçibaşı olmuştur. Bu tarihte Viyana ve 1534-1535 yıllarında da Irak seferlerine katılmış, bu kez de Hasekiliğe yükselmiştir. Ordunun Irak seferi sırasında. Tebriz, Bağdat, Diyarbakır ve Halep’e gittiği, buralarda konakladığı bilinmektedir. Sinan, 1537’de Korfu ve Pug-lia’ya gidip, Boğdan seferinde de bulunduktan sonra 1538’de, Acem Ali’den boşalan Mimarbaşılığa atanmıştır.

Birdenbire Yeniçerilikten Mimarbaşılığa geçebildiğine göre, Sinan’ın daha önce kendini bu alanda tanıtmış olduğunu kabul etmek gerekiyor. Belgeler onun, ordunun Van gölünü geçmesi için gemiler yaptığını, Boğdan seferinde Lütfü Paşa tarafından padişaha övücü sözlerle tanıtılmasından sonra, Prut ırmağı üstünde, yıkılanın yerine, onüç gün içinde yeni bir köprü kurduğunu aktarmaktadır.

Sinan’ın katıldığı seferlerle, doğu ve batının değişik kentlerine gitmesi görgü ve bilgisini hızlı bir şekilde artırmış, sağlam bir oran duygusunu geliştirmiştir. Sinan’ın yaratıcılık çabasını, günlük uğraşı ve dertlerinden uzakta sürdürmediğini belirtmek gerekir. Yapılarının tasarımı yanında, bunların gerçekleştirilmesi için gerekli örgütü hazırlamak ve yürütmekle de yükümlüydü. Kuruluş tarihi kesin olmamakla birlik te, «Hassa Mimarlar Ocağı» örgütünün üst kademesinde su nazırı, ikinci mimar, kireççibaşı, ambar-başı ve tamiratbaşı gibi görevlilerin de yer aldığı bilinmektedir. Bu duruma göre Sinan, kendi sınırlı yaratma sorunlarının dünyasına kapanmış bir kişi olmaktan çok, geniş yapım eylemlerinin baş sorumlusu olarak görülmektedir.

Mimar Sinan, Her Alanda Yaratıcı Olmuştur

1550-1557 yılları arasında tamamlanan, klasik Osmanlı mimarisinin en önemli denemelerinden biri olan Süleymaniye Külliyesi , geniş bir alana yayılan, kentin görünümüne yeni boyutlar getiren bir yapıdır. Mimar Sinan’ın dinsel mimari alanda ulaştığı en. yüksek düzeyi gösteren Edirne Selimiye Camiî, , 1569-1575 yılları arasında yapılmıştır. Daha önce İstanbul’da Büstem Paşa Camii’nde denediği sekiz ayağa oturan kubbe şemasını, Mimar Sinan bu kez anıtsal ölçülere çıkarmaktadır .

Mimar Sinan döneminin mezar anıtlarında ise, sürekli yeni denemelerin varlığı dikkati çekmektedir. Bu türbelerin planları yeni bir mimari anlayış, geçmiş değerleri aşma eğilimleriyle doludur. XVI yüzyılda, klasik Osmanlı devrinde medrese mimarisinde de ilginç denemelere tanık olunur. Özellikle Mimar Sinan’ın büyük uygulamaları içinde bir veya birden fazla medresenin yer alışı, bir yandan ekonomik, politik ve kültürel yoğunluğun varlığını açıkladığı kadar, eğitim düzeninde böyle yapılara sürekli gereksinme duyulduğunu da gösterir.

Mimar Sinan’ın suyla ilgili çalışmaları da yaşamı içinde önemli bir yer tutar. Su yolları, kemerler, bendler, mahsenler içinde Sinan’ın uygulamalarının özellikle kemerler üstünde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Örneğin, İstanbul’un Halkalı suyuyla ilgili Müderris Köyü kemeri, en ilginç olanı da Mağlova adıyla tanınan su kemeridir .

Osmanlı İmparatorluğunun XVI. yüzyılda politik alanda gösterdiği başarılara uygun olarak, imparatorluğun önemli yollarında gerekli yerlere, her türlü koşullarda kullanılabilecek köprüler yapıldığı görülür. Mimar Sinan’ın çok tanın mış Büyükçekmece Köprüsü de doğa’ya ve toprak eğimine uygunluğun önemli bir simgesidir. Mimar Sinan’ın köprülerinde işlevsel niteliğin yanında, zamana dayanabilirce, çevreyle sağlanan uyum ve biçimsel kaygı dikkati çeker. Yaptığı bir çok yapılarda Sinan, her değişik amaçlı yapıda olduğu gibi, belirli ana şemalar içinde kalmakla birlikte, yeni denemeleri de beraberinde getirmektedir. Bu yapılarda bezeme, ikinci derecede bir öge olmakta, herşey mekânın çözümünde toplanmaktadır.

XVI. yüzyılın bu dönemi yoğun mimari olaylara tanık olmuş, bir bakıma Osmanlı imparatorluğu en belirgin çıkışını mimari alanda göstermiştir. Bu çağda mimari evrensel boyutlara ulaşmış, her yönden devletin gücü ve henüz bozulmamış yapısı mimariye yansımıştır. Bu olguda, uzun geçmişin getirdiği değerlerin büyük payı olmuştur. Mimar Sinan, bir bakıma, bütün geçmiş değerleri, bulunduğu çağın koşulları içinde kullanarak, sürekli yenilenme ve zengin denemelerle varlığını, sınırları aşan büyük ününde simgeleştirmiştir.