Nasreddin Hocanın Toplumdaki Yeri, Türk Milletinin Nasreddin Hocaya Bakış Açısı ve Nasreddin Hocanın Hayatımızdaki Yeri
O söyledi, biz yazdık…
“Nasreddin Hoca’nın adı, günde bir kez olsun dile gelmeyecek olursa, dünyanın sonu geldi demektir” derler. Halkın bu inancı, Nasreddin Hoca’nın yaygın şöhretini işaret ediyor… Gerçekten, Hocamız, yalnız Türk toplumu içinde değil, doğudan batıya, hemen her yerde tanınmakta, günde bir kere değil, belki bin kere dile gelmektedir. Kim derdi ki, yedi yüz elli yıl önce, Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğan bir köy çocuğu, dünya durdukça, insanoğlunun dilinden düşmeyecek, hayata, insanlığa yayılarak ona, tatlı gülüşler içinde, gerçekleri gösterecek… Bu akla gelir miydi hiç…
Çoğumuz, onun adım, çocukken duyar, hayallerimizde bir Nasreddin Hoca tipi yaratırdık. Orta boylu, tıknazca, dolgun yanakları kırmızı, her zaman güleç, gözleri ışıl ışıl, gür beyaz sakallı bir ihtiyar. Başında, başından çok büyük kavuğu, sırtında arkası toplanmış cübbesi, kuşağı, poturu ile alaycı, afacan bir hoca… Hani Noel Babanın neden Nasreddin Hoca olmadığına, yahut da Nasreddin Koca’nın neden Türk çocukları için Noel Baba olarak tanıtılmadığına üzülmemek elde değil. Tip olarak ikisi birbirine çok benzer ama, Nasreddin Hoca, anlam ve espri olarak daha güçlü…
Üçümüz beşimiz bir araya gelip de neşeli bir söz alışverişine girdik mi, çoğu zaman Nasreddin Hoca da aramızda olur. Ondan bir hikâye, derken bir hikâye daha… Ya onu yerer, ya da zekâ çarkından dökülen esprilerle sohbetimizi süsleriz.
Biliriz ki, Nasreddin Hoca, insanoğlunun insanlık damarına neşter atan, hastalıklarını nükte büyüteciyle ortaya çıkaran yaman adamdır, gerçeği çekinmeden söyleyen, doğru yolları, eğri yolları göstererek öğreten adamdır.
Hikayeler başından geçsin geçmesin eğer ona yakışıyorsa, onundur. Nasreddin Hoca kadar içimize girmiş, ayıbımızı yüzümüze vurmuş kim var?.. Dünya, Nasreddin Hocasız olsaydı, toplum Nasreddin Hoca’dan uzak kalsaydı, çok yalancı, çok hileci, çok iki yüzlü, çok korkunç, çok tatsız olurdu. Çekilmezdi dünya…
Nasreddin Hoca, bir ad, bir hikâye, bir espri olarak önem kazandığı için, kimse onun nerede doğup ne yaptığım, ne zaman öldüğünü sormadı. Bu konuda bir araştırma yapmayı gereksiz buldu. Bizi en gizli duygularımızla, düşüncelerimizle, hırslarımız kinlerimizle tanıyan biri ya… Ahmed, Mehmet bunun farkı yok” dedi. Çoğu zaman onun bir anadan doğmuş, yaşamış olmasını da çok gördü. Onu toplum doğurdu, toplum yaşattı diye düşündü.
Biz bütün bunları bir kalemde geçerek, Nasreddin Hoca’nın da incelenmesi gerektiği inancı içinde, onun hayat hikâyesini, onun ağzından yazmağa çalıştık. Onu, doğduğu Hortu köyünden alarak, öldüğü Akşehir’e kadar götürdük, türbesinde karar kıldık. Bunları yaparken de yazma basma bir çok kitapları inceledik. Doğduğu köyde, uğradığı yerlerde, Akşehir’de türbesinde- araştırmalar yaptık. Bildiklerimizi öğrendiklerimizi, yeri geldikçe hayat hikâyesi içinde gösterdik. Sonunda baktık ki, söz de onun, kalem de… Bizim hiç bir katkımız olmadı bu işte… Onun için sözümüze şu başlığı attık:
— O söyledi, biz yazdık…