Ölü Gömme Gelenekleri

Anadolu’da Yenitaş döneminde ölüler yerleşme içine gömülüyordu. Ölümden sonra yaşamın sürdüğü inancından yola çıkarak ölülerin yanlarına günlük yaşamlarında kullandıkları çok çeşitli eşyalar, araçlar, gereçler bırakılıyordu. Kimi yerleşmelerde ele geçen bedensiz kafatasları, bir ata kültünün varlığına bağlanmaktadır.

Yenitaş döneminin en önemli yerleşmelerinden olan Çayönü’nde ölüler hoker durumunda (baş ve dizler ana rahmindeki gibi karına çekilmiş biçimde) ve takılarıyla birlikte evin tabanına gömülmüştür Taştan kulak tıkaçları ölü gömmede daha sonra da görülen bir geleneğin ilk örnekleridir.

Çatalhöyük’te yapılan kazılarda da odaların duvarları boyunca yerleştirilmiş sekilerin altından hoker durumunda iskeletler ortaya çıkarılmıştır.

Bakırtaş dönemindeyse yerleşmelerde mezar bulunmaması, yerleşme dışı gömme geleneğinin yaygınlaştığını gösterir; yalnız birkaç buluntu yerinde yerleşme içi mezarlara rastlanmıştır. Ölüler pişmiş topraktan küpler ya da çömlekler içinde sol yanına yatmış, hoker durumunda gömülmüştür.

İlk Tunç çağın başlarına tarihlenen Alacahöyük kral mezarları küçük, bağımsız beyliklerin yöneticilerine aittir. Taş duvarla çevrili, dikdörtgen odalarda, zengin armağanlarla birlikte ölüler hoker durumunda gömülmüş, mezarın üstü kalaslarla örtülüp toprakla kapatılmıştır.

Gedikli höyük ilk Tunç çağda Anadolu’daki gömme geleneğini yansıtan önemli bir merkezdir. Burada yapılan kazılarda ölü külleri bulunan kapların gömülü olduğu bir mezarlık ortaya çıkarılmıştır. Bunlar Anadolu’daki ölü yakma geleneğini yansıtan en eski örnekler olarak nitelenmektedir (İ.Ö. III. binyıl). Buluntulara göre cesedin bir bölümü yakılmış, sonra bir sıvıyla söndürüldükten sonra geride kalanı bir beze sarılıp iğnelerle tutturulmuş, sonra ölü armağanlarıyla birlikte bir kaba yerleştirilmiştir, ölü küllerinin bulunduğu kaplar, yan yana ya da üst üste gömülüdür. Bu mezarlıkla ilgili iki ölü yakma ocağı da ortaya çıkarılmıştır.

Gedikli höyük mezarlığında ayrıca doğrudan toprağa gömülmüş iskeletler de bulunmuştur Mezarlıkta ayrıca küçük taşlardan örülmüş, dikdörtgen planlı, üstü tek parça büyük bir taşla örtülmüş oda mezarlar vardır. İlk Tunç çağda yerleşme dışı gömme geleneğinin belirlendiği bir başka merkez, B. Anadolu’daki Karataş-Semayük’tür Burada yerleşmenin 200 m dışında küp mezarlardan oluşan bir mezarlık saptanmıştır. Ölüler, ağzı D’ya bakan çok büyük küpler içine hoker durumunda yatırılmıştır. Küpler içinde birden fazla iskelet bulunması aile mezarlığı olduğunu düşündürmektedir.

Küplerin içinde ve çevresinde pişmiş toprak kaplar, tunç takılar ve yassı idollerden meydana gelen ölü armağanları bulunmuştur. Yortan mezarlığı da bu dönemdendir. Burada da büyük küp mezarların içinde ve çevresinde çok çeşitli ölü armağanları vardır. Afyonkarahisar yakınındaki Yanarlar, Orta Tunç çağda da küp mezar geleneğinin sürdüğünü göstermektedir. Burada küplerin ağızları büyük yassı taşlarla kapatılmış, küplerin içine’ve çevresine çeşitli armağanlar bırakılmıştır.

Asur ticaret kolonileri çağında, Karum Kaneş’te (Kültepe) ölüler genellikle evlerin içine, döşemelerin altına gömülmüştü. Kimi kemiklerdeki yanıklar, cesetlerin yakıldığını da göstermektedir. Ölülerin bir bölümü sırtüstü uzatılmıştır; bir bö-lümüyse hoker durumdadır Hitit yazılı belgelerinde ölü gömme ve yakma törenlerine ilişkin ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Eski krallık döneminde ölülerin yakılmadan toprağa gömüldüğü görülür (Alişar, Boğazköy). Hitit kralı Hattuşili I, vasiyetnamesinde, karısından doğrudan toprağa gömülmesini ister, imparatorluk dönemindeyse, ölüler yakılmaya başlanmıştır. Bu dönemde toprak vazolar yanında, oda mezarlara ve küp mezarlara rastlanır (Gâvur kalesi, Boğazköy). Hitit metinlerinde kralların on üç gün süren gömme törenleri anlatılır.

Urartular’ın gömme geleneklerine ilişkin yazılı belgeler yoktur, ancak arkeolojik araştırmalar hem olağan gömme, hem de yakma geleneğinin varlığını gösterir. Mezarlar ya oda ya da ev biçiminde yapılmış, ölümden sonra yaşamın sürdüğüne inanıldığından, ölüler günlük eşyalarıyla birlikte gömülmüştür.

Van kalesinde kayalara oyulmuş pek çok mezar odası bulunmuştur. Büyük bir salonun çevresinde yer alan odalarda, cesedin yatırıldığı sekiler, duvarlardaysa ölü eşyalarının ve armağanların konulduğu nişler vardır. Yakma geleneği hem soylular hem de halk arasında yaygındır. Ceset yakıldıktan sonra külleri bir çömleğe konarak ağzı yassı bir taşla kapatılmıştır. K.-B. İran’da, Karnıyarık tepe’de ortaya çıkarılan urartu mezarlığında, çömleklerin yerleştirildiği yan yana çukurlar vardır. Çömleklerin gölgesindeki iki küçük deliğin, ölünün ruhunun dışarıya çıkabilmesi için açıldığı sanılmaktadır.

Phrygialılar’da soylular kaya mezarlara ya da tümülüslere (yığma tepe) gömülüyordu. Gordion çevresinde yüz kadar tümülüs vardır Bunlar toprağa açılan çukurlara yapılmış ahşap mezar odalarının üstünün büyük yığma tepelerle kapatılmasından oluşuyordu. Önceleri ahşap sedirler üzerine yatırılan ölüler İ.Ö. VII. yy.’dan sonra yakılmaya başlandı. Halk ise gösterişsiz, basit mezarlara gömülüyordu. Boğazköy ve Pazarlıda bu döneme ilişkin yerleşme içi mezarlar ortaya çıkanldı. Pazarlıda kale içindeki basit mezarlarda ölüler sırt üstü yatırılmıştı. Ayrıca Pazarlı ve Boğazköy’de ölülerin yakılarak küpler içinde gömüldüğü görülür. Buralardaki yerleşme içi mezarlara karşılık, Ankara’da, tümülûslerın yanı sıra, kent dışında ölülerin küllerinin bulunduğu küp mezarlar ortaya çıkarıldı.

Lydialılar döneminde halk, yumuşak kayalara oyulmuş küçük mezar odalarına gömülüyordu. Soylular ve krallar için de Mermnad sülalesiyle birlikte tümülüsler yapılmaya başlandı. Sardeis’in K.’inde ve Bintepeler’de yüz kadar tümûlüs bulundu. Bunlar arasında Alyattes, Gyges ve Ardys tümülüsleri, boyutlarının büyüklüğüyle dikkati çeker Bazıları dromoslu olan bu tümülüslerde mezar odalarına ölüler tavandan indiriliyordu. Gömülen kişinin önemi, mezar odasının üstüne yığılan toprağın çokluğuyla belirleniyordu. Lydialı soyluların ölümden sonra da yaşamlarını sürdürdüklerine inanıldığından bu mezar odaları büyük bir özenle hazırlanıyordu.