Ölümle İlgili Adetler İnanışlar Gelenekler, Cenaze Gelenek ve Görenekleri, Türkiye’deki Ölüm Adetleri. Kültürümüzde Ölüm Adetleri, Ölüm Öncesi ve Ölüm Sonrası Uygulamalar, Ölünün Ardından Yapılan Uygulamalar Hakkında Bilgi
Organizmanın biyolojik ve fizyolojik fonksiyonlarını yitirmesi olarak tanımlayabileceğimiz ölüm, ülkemizde genel olarak bir son değil, yaşama biçimi ve şartların değiştiği yeni bir başlangıç, yeni bir dünya olarak yorumlanmaktadır. Yeryüzündeki pek çok toplumda, bu yeni başlangıç, yani öte dünya, ahiret inancı yaygındır. Bu nedenle doğum ve evlenmede olduğu gibi ölüm de, insan hayatında bir geçiş dönemi olarak görülmektedir. Dolayısıyla ölüm ve ölü ile ilgili pek çok adet, inanç, uygulama ölümü biyolojik, fizyolojik, bir olay olmaktan çıkartıp, sosyal kültürel bir olay haline getirmektedir.
Ölüm ve ölü ile ilgili adet ve uygulamalar ölüm öncesinden başlayarak ölüm sonrasında da devam etmekte ve üç temel amaca, hizmet etmektedir.
- Bunların ilki, ölenin öte dünyaya gidişini kolaylaştırma gerek geride kalanların gözünde, gerekse öte dünya da saygın ve mutlu bir kişi olmasını sağlamaya yöneliktir.
- İkincisi ölenin geri dönüşünü engellemek, böylece geride kalanları ve malın mülkün zararlarından korumaya çalışmaktır.
- Üçüncüsü ise; ölenin yakınlarının psikolojik ve sosyal durumlarını iyileştirmek, sarsılan toplumsal ilişkilerini düzeltmek ve yeniden topluma katılmalarını sağlamaya yönelik uygulamalardır (Örnek, 1977, s. 207).
Yukarıda sıralamaya çalıştığımız özellikler hemen hemen evrensel nitelikli amaçlardır. Ancak amacın gerçekleştirilmesi için başvurulan adet ve uygulamalar özellikleri bakımından yörelere, toplumlara, kültürlere göre değişiklik göstermektedir.
Toplumdaki ölümle ilgili adet ve uygulamalar, ölüm öncesi, ölüm sırası ve ölüm sonrası olmak üzere başlıca üç aşamada ele alınıp incelenecektir.
1- Ölüm Öncesi: Alışılmışın dışındaki bir takım davranışlar, araç-gereçlerin kullanımı, meteorolojik olaylar hayvanlar, insandaki bir takım psikolojik ve fizyolojik değişiklikler, ölümün ön belirtisi veya habercisi olarak kabul edilmekte, dolayısıyla da insanı ölüme hazırlayıcı ya da koruyucu bir takım önlemler alınmaktadır.
Örneğin: Evcil ve yabani hayvanların bazı davranışları ve çıkardıkları sesler, ölümün en yaygın habercileri olarak kabul edilmektedir.
- Köpeğin sürekli ve acı acı uluması,
- Sabaha karşı veya gece uluması,
- Ağzını gökyüzüne kaldırarak veya bir eve çevirerek uluması vb. durumlarda birisinin öleceğine inanılmaktadır.
- Bu durumda köpek, kovalanır, taşlanır, veya ekmek verilerek “başını ye” denir. İnanca göre, köpek uluduğu zaman
- Azrail’i görüp haber vermek istermiş.
Öte yandan; öküz, inek, koyun gibi hayvanların sahibinden uzaklaşması, bir insan önüne geçerek böğürmeleri, atın ön ayaklarıyla yeri kazıp, kişnemesi, gereksiz yere tepinip huysuzlaşması, ölüme yorulmaktadır. Hayvanların kovalanması veya kıl koparılması ölümü uzaklaştırmak için başvurulan uygulamalardır. Akşamdan sonra horoz ötmesi, çatıya , bacaya pencereye baykuş konması ve ötmesi, leyleğin mevsimsiz dönmesi ve gagasıyla, ayaklarında, kara bez (çaput) veya beyaz şeyler getirmesi ölümün öteki habercileri olarak yorulmaktadır.
Evde ve ev eşyalarında nedeni anlaşılamayan veya bilinemeyen gıcırdama, kırılma, çatlama, kapı ve pencere çalınması, geceleyin beklenmedik anda kapı çalınması geceleyin evden bir şey verme (hamur, tuz, süt, yoğurt, turşu, soğan, sarımsak vb.) iyi sayılmaz. Boş testi ile bir eve girmek, sandalyenin ters dönmesi, birisinin öleceğine yorulur.
Güneş tutulması (birkaç büyük adamın öleceği veya kıyametin kopacağına yorulur), ay ve güneşin kızıl görünmesi kan dökülmesi ve savaşın belirtisi, yıldız kayması, kuyruklu yıldız görülmesi vb. meteorolojik olaylarla ölüm arasında ilişki kurulmaktadır.
Rüya da; manda veya kazan görmek, fidan sökülmesi ağaç devrilmesi, sarı renkli meyve, soğan, sarımsak görmek ya da yemek, diş çektirmek ya da diş kırılması, Azrail görmek, ölmüş birinin rüyasını göreni yanına çağırması ya da bir yere götürmesi, ölü görmek, kara kazan, ip yumağı görmek, duvarın ya da evin yıkılması, bulanık su görmek, selden ya da sudan geçememek, yeniden gelinlik giymek, gelin halayı görmek, evin kalabalık olması, kasapta asılı et görmek, ağlayan çocuk görmek, bir organını kaybetmek, kazılmış çukur görmek vb. de ölümün habercileri olarak kabul edilmektedir.
Hasta, ayağa kalkmayı deneyerek -gitmem gerek, beni çağırıyorlar vb. -derse, güvendiği veya sevdiği birini görmek isterse, ölümden söz açarsa, din adamları çağırtırsa, borçlarını ödemek isterse, evine ya da doğduğu yere gitmek isterse, gaipten sesler duyarsa, gözünü tavana veya aynı noktaya dikerse, cenneti-melekleri gördüğünü söylerse öleceğine yorulur. Öte yandan, hastanın bedeninin soğumaya başlaması ellerin, ayakların, tırmakların beyazlaşması, birden bire iştah açılması veya kesilmesi, dalgınlaşması, solunum zorluğu, bedenin şişmesi veya sararması, dil tutulması, gözlerin solması, ensedeki damarların kalınlaşması, çırpınma, garip kokular ölümün fizyolojik ve biyolojik belirtileri olarak görülmektedir.
Tabut, taşınırken sallanırsa, geri geri gelirse, gıcırdarsa eğri giderse, taşıyanlara ağır gelirse, definden sonra tabut sürüklenirse, tabutun üzerine oturulursa, mezar eşilen kazma, kürekle eve girilirse, ölü yıkamak için su ısıtılan kazan devrilirse, altındaki ateş ses çıkarırsa, teneşir (ölünün, üzerinde yıkandığı masa vb. araç-gereç) cenazeden sonra evden çıkarılırsa, tabut içerisindeki ceset sallanırsa yıkanırken eti yumuşarsa, ceset evde uzun süre bırakılırsa vs. bu durumlarda birisinin daha öleceğine inanılır.
Tabut içindeki ceset ağırsa, günahkâr, hafifse sevabı çok, yüzünde tebessüm varsa cennetlik, sağ tarafa dönerek ölmüş ve sağ eli göğsündeyse, yüzü nurlanmışsa cennetlik, morarmışsa, suratı asıksa cehennemlik olduğuna inanılır. Yine; gözleri açıksa-hasreti vardır denilir.
Ölümü uzaklaştırmak veya önlemek amacıyla gerçekleştirilen âdet ve inanmaları ise şöyle sırayalabiliriz.
Ölü evindeki yemekler boşaltılır, mahalledeki evlerde su dolu kaplar boşaltılır, yedi evdeki sular boşaltılır, ölü yıkanırken uyuyan kimseler uyandırılır, cenaze evden çıkarken veya kapı önlerinden geçerken arkasından su dökülür, toprak atılır, ölünün yatağı toplanır, yatağın yerine taş konur ya da su serpilir, ölü yıkandıktan sonra su ısıtılan kazan ters çevrilir, su ısıtılan ateş söndürülür ve başka bir amaçla kullanılmaz, ölü evinden ve mezardan dönenler önce tuvalete girerek kırk dökerler (ölü baskını), ellerini yıkamadan eve girmezler, mezardan dönerken arkaya bakılmaz, sabun başkasına el üstünde verilir.
2- Ölüm Sırası: Ölüm olayın duyurulmasının en yaygın biçimi ağlamadır. Ağıt üzerine, duyan komşular ve akrabalar ölü evine gelir ve ağlamaya başlarlar. Bu arada ilk hazırlıklarda yardımcı olurlar. Tellal ve okuyucu çıkarma, belediye veya muhtarlık hoparlörlerinde ilan, gazete ilanları, radyo, telefon, telgraf vb. iletişim araçlarının yanısıra salâ verdirme bilinen belli başlı yöntemlerdir.
Dinî gereklilikler ve vakitler dışında verilen salâ, birisinin öldüğünün Bu nedenle salâyı duyan kişiler pür dikkat dinler. Çünkü salâ veren kişi (imam, müezzin, vb.) salâ’nın sonunda ölen kişinin kimliğini, defin zamanını bildirir.
3- Ölümden Hemen Sonra Yapılan İşlemler:
Ölenin gözleri kapatılır (gözüne toprak kaçmasın, bu dünyada gözü kalmasın, mezara gözü açık gitmesin, çirkin ve korkunç görünmesin, içine şeytan girmesin, geride kalanlara özlem duymasın, ardından birini götürmesin, yıkanılan canlıymış gibi bakmasın, sinek girmesin, su kaçmasın vb. nedenlerle)
Ölünün çenesi bağlanır (Korkunç ve çirkin görünmesin, su ve sabun kaçmasın, çenesi sarkmasın, ağzı açık kalmasın, ruhu yarılmasın (ayrılmasın) toprak dolmasın, şeytana ifade vermesin, içine şeytan girmesin, kan köpük vb. boşalmasın diye)
Başı kıbleye çevrilir; ayakları yan yana getirilir ve baş parmakları birbirine bağlanır, elleri yanlara getirilir veya göğsüne konur. (Tabuta kolay girsin, kabirde yatacağı şekli alsın, Tanrı’nın huzuruna düzgün gitsin vb. inançlarla).
Ölünün üzerindekiler çıkarılır. Temiz ve yenileri giydirilir. Ya da sadece gömlekle bırakılır. Giysileri temizse bazen da olduğu gibi bırakılır. Yatağı yenilenir (Buna huzur döşeği, rahat döşeği denilmektedir).
Ölünün üzerine bıçak, makas, maşa, çakmak, kayış vb. metal eşyalar konur (şişmesin, şeytan gelmesin, günahı azalsın, hortlamasın vb. düşüncelerle)
Ölünün bulunduğu odanın pencereleri açılır. (Ruh çıksın, ölüm kokusu çıksın, kabir kokusu gitsin, temiz hava gelsin, Azrail çıksın, melekler gelsin vb. inançlarla)
Ölünün bulunduğu oda aydınlatılır (öte dünyası aydınlık olsun, kabri nurlu olsun, ruhu rahatça dolaşsın, ruh cesedini ararken güçlük çekmesin vb. inançlarla, ölü evden çıkıncaya kadar aydınlatma olduğu gibi, ölü çıktıktan sonra, üç gün, yedi gün, kırk gün süreyle aydınlatıldığı da olmaktadır.)
Ölüm sırasında (can çekişirken) Kur’an okumak, Kelime-i Tevhit getirmek, sessiz olmak başında bulunanların görevleri arasındadır. Ayrıca canın kolay çıkmasını sağlamak amacıyla gömleğinin veya pijamanın yırtılması, ya da düğmelerin çözülmesi, ağzına zemzem damlatılması, ölen kimse üzerinde hakkı olanların çağrılarak helalleşmelerinin sağlanması, gurbetteki yakınlarının çağırılması, üzerine mezar toprağı serpilmesi vb. inanç ve uygulamalar vardır.
Toplumda ölen birisi mümkün olduğunca kısa sürede defnedilmeye çalışılmaktadır. Ancak uzaktan gelecek yakınları varsa bekletilmektedir. Bu istisna dışında, gece ölen birisi sabah namazından sonra, sabah ölen birisi, öğle namazından sonra, öğlen saatlerde ölen birisi de ikinde namazını müteakip defnedilmektedir. Ancak hazırlıkların uzun sürmesi, cemaatin çok olmasını isteme vb. nedenlerle gece ölen birisi öğle, namazından sonra, defnedilebilmektedir.
Öleni bir an önce defnetmeye çalışmanın gerekçeleri ise; kokmasını önlemek, öte dünyaya gidip bir an önce hesap vermesini sağlamak, beyninin soğumasını önlemek daha fazla çile çektirmemek, şişmesini önlemek, acısının bir an önce unutulmasını sağlamak, bir an önce toprağına kavuşmasını sağlamak vb. şekillerde açıklanmaktadır.
Ölü definden önce üç temel işlemden geçirilir. Bunlar yıkama, kefenleme ve cenaze namazının kılınmasıdır.
Yıkama işlemi din adamları, meslekten yıkayıcılar, komşu veya akrabalardan birisi tarafından yapılmaktadır. Kadınları, kadınlar erkekleri erkekler yıkar ve ölü erkekse, yıkanırken ölünün ve yıkayıcıların yanına kadınlar varmaz, ölü kadınsa; erkekler varmaz. Ölü genellikle ılık su ile yıkanır. Gusül abdesti aldırılır. Cesedin burnuna, kulaklarına vb. pamuk tıkanır (şeytan girmesin, pislik, akıntı çıkmasın, su kaçmasın, abdesti bozulmasın vb. düşüncelerle).
Evlerin avluları, siperlik bir yer, üzeri kapalı bir bölme, camiler, mezarlık ve hastane gasilhaneleri başlıca ölü yıkanan yerlerdir.
Ölenin yakınlarının yıkamaya yardım etmesi ve biraz su dökmeleri sevap ve iyi sayılır.
Ölü suyu temiz olmak şartıyla her yerden alınır. Komşular su taşımaya ve ateş yakmaya yardım ederler. Ölüden artan su dökülür. Bazen da ve halkı elini yüzünü yıkar, şifa niyetine hastalar ve kırklı çocuklar yıkanır, ölünün çamaşırları (soyka) yıkanır, abdest alınır. Hocalar veya ölü yıkayanlar, ellerini yıkarlar.
Ölünün yıkanışı ve kefenlenmesi sırasında tütsü ve kokulu maddeler sürme geleneği vardır. Bunların temelinde kokuya şeytan gelmez, melekler kokuyu sever ve ölünün etrafında toplanır, ölü kokusunu bastırır, mezarda cesede yılan, çıyan yaklaşmaz vb. inançlar vardır. Gülsuyu, gül-hatmi, gülyağı, kına (kadınlar için; rahat döşeğine alınmada ellerine ayaklarına bazen saçına yakılır) esans, zemzem, çörekotu, karanfil vb. bu amaçla kullanılan en yaygın maddelerdir.
Kefenleme işlemi ise; İslam inancına göre yapılmakta ve beyaz bez kullanılmaktadır. Erkek kefeni, gömlek (omuzdan ayağa kadar örtülen bez) , izar (baştanayağa kadar örtülen bez), lifâfe (yine baştan ayağa kadar örtülen bez) denilen üç parça bezden, kadın kefeni ise; himâr (başa örtülen bez), dir. (göğüse konulan bez), hırka (göğüsten göbeğe ya da diz kapağına kadar örtülen genişçe bez), izar ve lifâfe denilen, beş parça bezden yapılmaktadır.
Erkek ölünün önce lifâfesi temiz bir yere döşenerek, güzel kokulu şeyler serpilir. Lifâfenin üzerine izar döşenir tekrar koku serpilir onun üzerine de gömlek döşenir. Ölü önce gömleğe sarılır, izar ve lifâfe ile vücudu kapatılır. Başı ayakları bağlanır beline kuşak yapılır. Kadında da aynı işlem yapılır ancak; önce göğüsleri kapatılır, üzerine gömleği sarılır. Saçları gömlek üzerine çıkarılır. Sonra başörtüsü, izarı, lifâfesi ve hırkası ile sarılıp üzeri bir kuşakla bağlar, varsa kilim veya seccade ile yoksa sadece kefenle tabuta konur ve musallaya (cenaze ve namaz kılınan yer taşınır.
Cenaze namazı, üçüncü sırada yer alan önemli işlemlerden birisidir. İslam inancına göre birisinin cenaze namazının kılınabilmesi için, ölünün Müslüman olması, tarifat veçhile yıkanmış olması, tabutun cemaat önünde olması, ölünün bütün vücudunun veya başı ile beraber vücudunun en az yarısının tabut içinde olması, cemaatin ayakta olması, ölünün cemaatin toplandığı yer de olması, namaz kıldıracak dinî liderin kıbleye karşı, yere yakın bir yere konmuş olan tabut içindeki ölünün göğsü hizasında durması gerekmektedir.
Cenaze namazı dört tekbirden meydana gelir. Er kişi ve hatun kişi niyetine kılınan cenaze namazından sonra imam, cemaatten merhum veya merhumeye haklarını helal etmelerini ister. Ölünün kefenlendikten sonra içine konarak musalla ‘ya oradan da mezara taşındığı sandığa tabut, salaca, sal vb. adlar verilmektedir. Bazı yörelerde ölü, tabutla birlikte gömülürken, bazı yörelerde de tabutsuz gömülmektedir. Yine bazı yörelerde bir mezarda bir kişi defnedilirken bazı yörelerde aile mezarlığı veya sülale mezarlığı vardır. Ve aile, akraba üyeleri aynı mezara gömülmektedir. Kadın ve erkekler için ayrı mezarlar vardır. Yine ölen kişinin çok şişman, çok uzun boylu olması halinde tabuta sığmayacağı için ahşap merdiven vb. tabut olarak kullanılmaktadır. Tabut, genellikle alışılagelen ve ortalama ölçüleri; uzunluk 2-2,25m. en 5075 cm. derinlik 40-50cm.dir. Ağaç renginde olabileceği gibi yeşile boyanmışları da yaygındır.
Tabut üzerine örtü örtme geleneği oldukça yaygındır. Yeşil renkli tabut örtülerinin üzerinde çeşitli ayet ve dualar yazılıdır. Tabut örtüsü dışında ölünün cinsiyetini ve sosyal durumunu belirten eşyalar da konulmaktadır. Örneğin; Kadın tabutlarına yemeni, yazma, krep, tülbent, manto, hırka, bohça, yaşmak vb. konulmaktadır. Erkek tabutlarına ise şapka, palto, ceket, sarık, kavuk, havlu vb. konulmaktadır. Şehitler ve resmî kişilerin tabutlarına bayrak sarma geleneği de oldukça yaygındır.
Genç kız ve gelinlerin tabutlarına da; tel-duvak, çiçek birkaç parça çeyiz eşyası vb. konulmaktadır. Bazen söğüt, elma, kavak dalı konur veya cenaze alayından bir kişi bunları taşır. Bazen bu dallar, mezarın başına dikilmektedir. Cenaze, mezara cemaatin omuzlarında veya cenaze arabasıyla taşınmaktadır. Daha önceden hazırlanan mezara ölü, kıble doğrultusunda konur ve sağ tarafı üzerine hafifçe kıbleye döndürülür. Kefenin baş ve ayak tarafındaki bağları görülür. Mezar, kapatılır. Mezar üzerine biraz toprak atmak sevap sayılır. Bu nedenle cemaat sanki yarış havası içinde mezarı kapatır.
Bazı yörelerde kapatılan mezar üzerine biraz su dökme geleneği vardır. Daha sonra cemaat ve imam oturur. Yasin, Tebareke, İhlas, Muavvizeteyn ve Fatiha sureleri okunarak ölenin ruhuna hediye edilir. Bu işlemlerden sonra cemaat mezarın başından uzaklaşır. İmam, mezar başında tek başına kalır ve -telkin- ya da halk arasındaki adıyla -tövbe talkını- verir. Telkin’in Türkçesi şöyledir. “Ey Abdullah! Ey Zeynep oğlu! Hayatında mütedey ve muttaki olduğun veçhile “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden ab-duhû ve resuluh” kelime-i şehadetini zikret, şüphesiz Cennet haktır, Cehennem haktır, ba’s haktır, kıyamet haktır, bundan şüphe yoktur. Allah Teala kabirlerde bulunanları muhakkak diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. Ve sen yad et ki Allah Teala’nın rububiyetine, İslam’ın din oluşuna, Muhammed aleyhisselatü vesselamın nübüvvetine, Kur’an’ın imam, Kabe‘nin kıble ve müminlerin kardeş oluşuna razı bulunmuş idin.
Ey Abdullah! de ki: Allah’tan başka ilah yoktur. Deki: Rabbim Allah’tır, Dinim İslam’dır, Peygamberim Muhammed aleyhisselatü vesselam’dır. Yarab-bi! Bu ölüyü yalnız bırakma. Sen vasilerin hayırlısısın”.
Böylece defin işlemi tamamlanmış olur. Daha sonra ölenin yakınları ve cemaat eve dönerler. Yemek yenir, Buna ölü yemeği ya da can aşı denilmektedir, Yemekten sonra ölenin çeşitli nedenlerle yapmadığı veya yapamadığı (oruç, namaz vb.) ibadetlerini tamamlamak amacı ile fakirlere fidye verilir. Bu fidye; ölen kişi tarafından hazırlanabildiği gibi bazen de mirasçıları ve yakınları tarafından ödenir. Bu işleme -devir- ya da -ıskat- denilmektedir.
Ülkemizde çoğu kez ölüm; ruhun teslim edilmesi, canın çıkması vb. deyimlerle ifade edilmektedir. Yine ruh; nefese, rüyaya, arıya, güvercine, kelebeğe, Kâbe böceğine, kuşa benzetildiği gibi, şekilsiz, elle tutulmaz, havaya benzer, açık renkte uçucu, manevî bir varlık olarak tasarlanmaktadır. Yine inanca göre ruh; uyku ve ölüm halinde bedeni terk etmektedir. Bedeni terk yolu ise, ağız ve burun olarak düşünülmektedir. Yine ruhun, evini ve geride kalanları ziyaret için evin etrafında doluştuğu, evinde ışık ve sağlık görürse mutlu olduğu tasarımı vardır. Ruhların kutsal günlerde (üç aylar, Perşembe akşamları, bayramlar vs.) evlerini ziyaret ettiklerine inanılır. Bu nedenle onları memnun etmek için dua etme, Kur’an okuma, helva dağıtma, sadaka , ruh sahibinin sağlığında banyo yaptığı yere su koyma, ışık yakma, adetleri vardır. Ruhun kişinin sağlığında, kalpte, göğüste, karında, kafada, omuriliğin kalça ile birleştiği yerde eğleştiğine inanılmaktadır.
Mezarlıkların ağaçlandırılması ve temizliğine dikkat edilir. Mezarlıklarda, en çok selvi, akasya, çam, asma, iğde vb. ağaçlar görülmektedir.
Bu arada mezarın mimarî yapısı, mezar taşı üzerindeki yazılar da ölümle ilgili önemli konular ve uygulamalar arasında yer almaktadır. Bu yazılarda genellikle ölenin kimliği, doğum ve ölüm tarihleri, ölüm şekli ve yazgısı, mesleği, bu dünyayla ilgili görüşler ve sağ olanlara nasihatler yer almaktadır.
Kaynak: Türk Aile Ansiklopedisi, Ahmet Maden