Osmanlı Devletinde Kültürel ve Sosyal Hayat. Osmanlı Devletinde Şehir Hayatı, Ev Hayatı, Eğlenceler, Ticaret hayatı nasıldır? Osmanlı dönemi kültürel özellikler
Osmanlı Devletinde Şehirler, Şehir Hayatı
Osmanlı şehirlerinin etrafında, çevresinde genellikle bağlar, bostanlar, bahçeler bulunurdu.
Osmanlı yol sistemi Rumeli ve Anadolu’da çağdaş kavramıyla devlet yolu, hatta enternasyonal şebekeye bağlı yol anlamında Sağ, Orta ve Sol Kol olmak üzere askeri üçer ana kol ve buna bağlı ticari maksatla tali yollardan oluşmuştur. Bu yolların bir bölümü limanlarla sonuçlanan deniz taşımacılığı sistemine bağlanırlar. Gerek yollar ve menziller üzerinde ve gerekse limanlarda şehirler ve kasabalar dizilmiştir.
Diğer taraftan üretim türleri farklı olan dağ ve ova köyleri ve bölgedeki kasabalar arasında çeşitli mübadelenin (değişimin) yapıldığı pazar yerleri şehirlerdir.
Çevreyle ilişkileri ve yol üzerindeki durumlarına göre hanlar, kervansaraylar gibi çeşitli konaklama tesisleri yapılmıştır.
İslam ve Osmanlı kültüründe kudret ve ihtişam ancak beka sahibi olan Allaha mahsustur. Beka kavramı ise dünya malları içinde yalnızca vakfedilen mallara izafe edilebilir. Çünkü vakfedenin şartları, Kuran’ın ayetleri gibidir, yani baki kalacaktır. Bu nedenle yalnız vakıfların cami, medrese, darüşşifa, medrese, hamam, kervansaray, han, sebil, çeşme gibi hayrat yapılan taş olarak yapılır ve kalıcı özelliklere sahiptir. Bunlar dışında kalan yapılar insani boyutlanın samimiyeti içinde fanilikleri kabullenmişlerdir
Osmanlı Padişahının yüzyıllarca içinde oturduğu Topkapı Sarayı bile gerekli görülen küçük ek yapılaşmalarla bugünkü şeklini almıştır.
Ancak Tanzimat sonrasında şehirlerin görünümü değişmeye başlamış, Padişah sarayları devletin kudretini gösterme, zenginlerin köşk ve konakları ise birbirleriyle daha görkemli olma yarışına girmişlerdir.
ŞEHİR HAYATI
a. Mahalle ortamı
Mahalle tabirini önce Araplar ?konaklanan yer anlamında kullanmışlardır. Türklere deyim ve teşkilat olarak Araplardan geçmiştir. Ancak Osmanlı kültüründe birey için mahalle, ailesinden sonra gelen ilk topluluktur. Mahalle sakinleri arasında hemşerilikten daha kuvvetli, adeta akrabalık derecesinde dayanışma vardı. Herkes birbirinin komşuluk hukukuna saygı gösterirdi. Bu nedenle yapıların manzara cepheleri birbirlerinin görünümünü etkilemeyecek biçimde içerlek yapılırdı.
Mahalle içinde en önemli kurum avarız vakfı ve avarız sandığıdır. Avarız sandıklarının sermayesi bir hayır sahibi tarafından ya da esnaf ve mahalleli arasında para toplanarak kurulan ve mahalle halkının bağışları ve adaklarıyla yaşayan avarız vakfıdır. Hastalık dolayısıyla acze düşenlere, fakir cenazelerinin kaldırılması, cami, mescit, taş mektep ve kaldırımların bakım ve tamiri, imam, müezzin ve muallim ücretleri ve diğer avarız vergileri bu vakfın gelirleriyle karşılanırdı. Vakfın yöneticisi mahallenin ileri gelenleri arasından seçilir, kadı siciline kayıt edildikten sonra padişahın beratı ile görevine resmen başlardı.
Her mahallenin bir kabadayısı vardı. Bunlar ağırbaşlı, kötülükten kaçınan, mahallenin kadınlarını, kızlarını külhanbeyi, bıçkın ve çapkınların takılmalarından koruyan, genç erkek çocuklarının kahve, meyhane, kumarhane gibi yerlere gitmesini önleyen, tulumba takımlarında reis veya ağalık yapan kişilerdi. Mahallenin varlıklı ve önde gelen kişileri kabadayılar korur, kollardı.
Ancak Tanzimat’tan sonra Batılılaşma hareketinin, sanayileşme ve ticaretin gelişmesi, kapalı ev ekonomisinin önemini yitirmesi, üretim imkanlarının ev dışına çıkmasıyla aile biçiminin değişmesi, yeni eğlence biçimlerinin ortaya çıkması gibi çeşitli ekonomik, kültürel ve toplumsal faktörler mahalle sakinlerini dışarı yönelterek mahalle içinde kurulmuş olan birliği bozmuş, komşuluk ilişkilerini zayıflatmıştır.
b.Ev hayatı
Evler çoğunlukla iki katlıdır. Genellikle aynı çatı altında haremlik ve selamlık olarak bölünmüşlerdir. Her iki kısmın arasında bazı küçük eşyayı dönerek diğer tarafa ulaştıran bir dolap bulunur. Eğer ayrı binalar varsa ikisi aralarındaki bir koridorla birleşir. Haremlik kısmında büyük hanımın (kayınvalide, büyük anne) odası baş odadır.
İkametgahlar sahiplerinin varlığına göre çeşitli büyüklükte olurlar. Zengin evlerine ?konak, köşk, yalı? denilirdi. Bunların ayrı kubbeli, zeminden ısıtmalı çarşı hamamı gibi hamamları vardır. Hizmetçi, uşaklar, ayvaz ve aşçı için ayrılmış odalar bulunurdu. Yemek kokuları ve çeşitli gürültüler duyulmaması için mutfaklar bahçede yapılmışlardır.
Orta sınıf halkın ev hayatında ise mutfağın önemi büyüktür. Çünkü Osmanlı düzeninde kadının otorite olduğu ve ömrünün önemli bölümünün geçtiği yerdir. Başka bir deyişle erkek evin ihtiyaçlarını sağlar. Bu mücadelesi sırasında toplumun kültürünün oluşmasına, yenilenmesine kendi ölçüsün de katkıda bulunur. Kadın ise bu ihtiyaç maddelerini, kullanılabilecek ve kilerde saklanabilecek duruma getirin. Türk mutfağının çeşitli yemeklerini, tatlılarını hazırlar. Bunu yaparken de kendi birikimini yada kültür değerlerini yeni yetişen yavrularına aktarır. Kadınla erkek arasında bir iş bölümü yapılmıştır. Erkek yalnız kadının isteyeceği malzemeyi temin etmeyi düşünür ve gerisine karışmaz.
Yemek evin ve ailenin durumuna göre odada, sofada veya mutfakta yenir. Cevizden sofra iskemlesi üzerine meydan sinisi denilen büyük bakır sini, onun da üstüne işlemeli beyaz sini örtüsü örtülür. Ortaya yemek kaplarını koymak için bir nihale yerleştirilir. Önce parlatılmış sarı leğen ve ibrikle eller mis sabunuyla yıkanırdı. Sofraya büyükler oturduktan sonra oturulur, yemeğe önce onlar başlardı. Ekmek lokması ya da tabaklarda artık bırakılmazdı. Yemekten sonra eller yine ibrik ve leğen kullanılarak sabunla yıkanırdı.
Yatma vakti gelince yüklüklerden çıkarılan döşek, yastık ve yorganlarla yapılan yer yataklarında yatılır, ertesi sabah bu malzeme tekrar yerine konulurdu. Böylece Osmanlı mimarisinin fonksiyon şemasında yemek ve yatma mekanları değişken bir kavram oluşturur ve serbest alan oranı büyür. Osmanlı kadınının bir sorumluluğu da kız evladı doğan doğmaz çeyiz hazırlıklarına başlamasıdır. Bir kızın çeyizi ne kadar fazla olursa o kadar şereflenirlerdi.
Klasik kültürümüzde büyük ailenin bayram, kutsal günler, nişan, kına gecesi, çeyiz alayı, düğün gibi genel görüşme sebepleri vardır. Ayrıca özellikle akşam yemekleri ailenin bir mekanda toplanma nedenidir.
c. Gündelik hayat
Osmanlı ülkesinde (bütün İslam ülkelerinde olduğu gibi) gün sabah ezanıyla başlar, akşam ezanıyla biter. Esnaf için çalışma saatleri tahdidi yoktur. Dükkan ve atölyelerde gün ışığı esas alınmıştır. Böylece yılın değişik zamanlarında günlük çalışma süreleri değişiktir. Öğle ve ikindi ezanları da hem zamanın tayini ve hem de camiye veya en yakın mescide gidiş, geliş ve cemaatle görüşme nedeniyle doğal bir dinlenme arası olmaktadır. Mücevveze, selimi, kallavi, perişani, abadi, katibi, azami, numani vb. isimleriyle bilinen çeşitli başlıklar kullanılmaktadır. Ayaklara pabuç, çedik, (kadınlara) başmak, çizme, mest, lapçin, terlik giyilirdi. Çeşitli renkleri vardı. En çok sarı ve siyah renkler kullanılırdı. Resmi pabuçlar kırmızı ve sarı idi. Sofiye sarı mest pabuç giyerdi. Yeniçeri zabitleri sarı, neferleri kırmızı pabuç giyerlerdi. Gayrimüslimler kırmızı, menekşe rengi ve siyah giyebilirlerdi. Tanzimat’tan sonra fotin kundura giyildi.
Evin dışında yenen yemekler cins ve miktar olarak sınırlıydı. Genellikle evde ailesiyle birlikte yenen yemeklere önem verilirdi. Öğle yemekleri ya evden sefer tasları ile getirilir, ya da dışarda başçı, işkembeci, muhallebici, belirli türde ızgaralar yapan köfteci, kebapçı dükkanlarında taam, yahut çörek, gevrek, simit, kurabiye yapan fırınlardan, helva, baklava, lokma, gözleme, börek yapan tatlıcılardan tedarik edilerek geçiştirilirdi. Osmanlı günlük yaşayışında restorant turu içkili, içkisiz, sazlı lokantaların ortaya çıkışı eski dönemlere gitmez. Halkın gıdalanması belirli türde hazırlanmış yiyeceklerle olurdu. Osmanlı mutfağı profesyonel aşçıların imal ettikleri bir yemek sanayii olmayıp milyonlarca evde denenmiş ortak bir zevkin ürünüdürler. Bu nedenle bütün ailenin sofra edep ve erkanı içinde buluştukları akşam yemeklerinin özel önemi ve fonksiyonu vardır.
d.Eğlence
Geleneksel Osmanlı kültüründe eğlence İslam’ın koyduğu toplum düzeni ve ahlak kuralları içinde vardır. Bu kuralların kesin yasaklarını içki, kumar, fuhuş oluşturur. Dolayısıyla Osmanlı eğlence kültürü ancak bu mantık içinde detaylandırılabilir. Bunun dışında kalanlar kurallara karşı ve kültürün kendisinden gelmeyen eğlencelerdir.
Sibyan mekteblerinin de kapama denilen ilkbahar gezileri vardı. Bunlar Mekteb çocuklarının gezdirilmeleri ve fakir olanlarının giydirilmeleri için vakfedilen paralarla yapılan seyirlerdi. Bazen birkaç Mekteb birden geziye giderdi. Bu geziler bütün mahalle halkı için bir bayram olur, mesireye ekseriya birlikte gidilirdi. Kazanlar kaynatılır, etli pilavlar, bademli sütlü helvalar pişirilip çocuklara yedirilir ve misafirlere dağıtılırdı.
Mesireler dışında ahalinin genel anlamda eğlenme mahalleri ve nedenleri vardı. Ramazan ayında teravihten sonra ortaoyunu, hayal-i zil seyredilir, meddahların taklitli hikayeleri dinlenirdi.
Kahveler de hem karşılıklı görüşme mahalleri, hem de birer eğlenme yeriydi. Ateşli münakaşalar, edebi sohbetler yapılır, meddah hikayeleri dinlenir, karagöz oyunları seyredilir, dama, satranç, tavla, (son zamanlarda domino, bilardo, iskambil) oynanırdı. Semai kahvelerinde dinleyici kitlesi önünde aşıklar zarif nüktelerle atışarak hediyesi günlerce öncesinden ilan edilmiş muammaları çözerlerdi.
Bir de şenlik türü gösteriler vardır. Bunlar bir olayı kutlamak maksadıyla halkı eğlendirmek için düzenlenirler.
Şenliklerde esnaf gösterileri, çeşitli cambazlık hünerleri, kukla ve karagöz oyunları, cirit, güreş, okçuluk, binicilik yarışmaları yapılır, geceleri etrafa ışık saçan binlerce fişek atılır, minarelere mahyalar asılır, renkli kandiller ve meşalelerle donatılmış sallar üstüne saz takımları, köçekler bindirilir, deniz üzerinde fişekler yanarak dolaşır, meydanlardan fener alayları geçerdi.
Aileler arasında arifane ziyafetler denilen masrafı müştereken paylaşılan yemekler düzenlenirdi. Bu ziyafetler münavebeli olarak ya da Zekeriya sofrası tarzında her ailenin ortak katkısıyla yapılır, sohbetler edilirdi. Keza önce karakışın en soğuk erbain denilen 40 günü ve onu izleyen hamsin denilen 50 soğuk günün uzun gecelerinde helva sohbetleri yapılırdı.
Kış geceleri aileler bir araya toplanır, ayaklarını mangal üstündeki örtünün altına sokarak tandır sohbetleri yaparlar, Duduname (Tütinme) gibi taş baskısı, el yazması masal kitapları okunurdu.
Diğer taraftan eğlence veya seyirlik oyun olmadıkları halde Osmanlı halkının toplandığı ve seyretmekten hoşlandığı merasimler vardır. Bunlar toplumsal bir olguyu kutsallaştırmak, yüceltmek ya da kutlamak amacıyla yapılır.
Padişah cüluslarında kılıç alayı, Kadir gecesinde Padişahın saraydan çıkarak camiye giderken yapılan Kadir alayı, Sadrazam tayinlerinde Sadrazam alayı, sefere çıkılmadan önce yapılan çeşitli birlikleri ve ordu esnafını temsil eden birimlerin bir geçit resmi olan ve 2-3 gün süren ordu alayı?, Padişah düğünlerinde saraya gönderilecek nadide sanat eseri hediyeleri halka teşhir eden esnaf alayı, her yıl Hac mevsiminde Haremeyn ahalisine gönderilen parayı götüren Surre alayı, özellikle esnaf düğünlerinde gelin alayı, küçük çocuklar mektebe başlarken amin alayı, her ay Sadrazamı ziyarete giden imam-ı hazret-i ağanın alayı, bayramlarda, şenliklerde yapılan fener alayları bunlardandır.
e. Ticaret
Hasırcılar, kurukahveciler, kürkçüler, bakırcılar, zahireciler, yağlıkçılar, balmumcular, çadırcılar, örücüler, sarraflar, tülbentçiler, sahaflar, aktanlar gibi İstanbul esnafının çoğu öteden beri belirli semtlerde toplanırlardı.
Devlet denetimi temel maddeler üzerinde yapılmaktaydı. Narhlara bakmak, kile, okka, arşın, zira gibi ölçüler ile terazi ve kantarları, yiyecek ve içeceklere hile karışmamasını ihtisab ağası? denetlerdi. Görevleri arasında hammaddeleri esnaf arasında paylaştırmak da vardı.