Osmanlı idari, siyasi ve askeri teşkilatmanın, toplumsal örgütlenme ve üretim biçiminin, kültür-sanat ürünlerini oluşturan insan ve doğa anlayışının; bütün bunları ihata eden devlet yapısının Akdeniz havzasında kendisinden önceki birikim ve deneyimler üzerine oturmuş ve inşa edilmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Osmanlılar, Orta Asya’dan getirdikleri birikimleri Ortadoğu, Akdeniz, Anadolu ve Balkanlarda bulduklarına eklemleyip, ikisi arasında kazandıklanyla harmanlayıp özümseyerek, çağdaşı İslam ve Avrupa devletlerine nazaran daha üstün yeni bir devlet oluşturmayı başarmışlardır.
Osmanlı Devleti, bir bütün olarak Batı karşısındaki üstünlüğünü 17. yüzyıla kadar korumuştur. Aynı şey eğitim sistemi için de geçerli idi. Osmanlı eğitim sistemi temel eğitimden yüksek öğrenime kadar her düzeyde 17. yüzyıla kadar ülkede nitelikli insan ihtiyacım karşılayabiliyordu. Eğitim kurumlan, sitemin diğer unsurlarında meydana gelen bozulma ve çözülmeye paralel olarak, 17. yüzyıldan itibaren bu fonksiyonunu yerine getiremez olmuştur.
Klasik Osmanlı sisteminde örgün eğitim veren üç temel kurum olduğu görülür. Medreseler, sıbyan mektepleri ve Enderun Mektebi gibi özel eğitim veren kurumlan bu sistemin üç saç ayağını oluşturmaktadır. Bunlar arasında medreseler, Müslüman bireylerin aldıkları örgün eğitim yoluyla, teşekkül ve kuruluş döneminde devletin siyasi ve idari kadrolannda, yargı ve eğitim kurumlan hiyerarşisinde yükselmesine olanak sağlayan seleksiyoner bir mekanizmaya sahipti.
Medrese eğitimine insan kaynağı sağlayan en başat kurum ise kuruluş devirlerinden beri varlığını sürdüren mahalle mektepleridir. Sıbyan mektepleri de denilen bu okullar, formel bir bilgi aktarım ve geliştirme alam olmaktan çok, İslami kurallara bağlı geleneksel değerlerin taşıyıcısı olup, devasa sistemin çark dişlileri arasında uyumlu ilişkiler oluşturup geliştirebilen çocuklan birer erişkin olarak yetiştirmekte, topluma ve hayata hazırlamaktadırlar. Bu okullar, temel dini bilgiler yanında, okuma-yazma öğretme ve Kur’an eğitimi verme özelliğini klasik dönemin sonlarına kadar sürdürmüşlerdir. Gerek kurumsal yapısında, gerekse ders öğretim metot ve araç kullanımı açısından sıbyan mekteplerinde 19. yüzyıla kadar belirgin bir değişme ortaya çıkmamıştır.
Siyasi-idari yapının, iktisadi ve askeri organizasyonun güçlenmesi sonrasında, Osmanlı devletinin egemen olduğu geniş coğrafyada kontrol edip bünyesine kattığı Gayrimüslim halklann sisteme entegrasyon ve katkısını sağlama ihtiyacı, özgün yeni bir eğitim-öğretim kurumunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Gayrimüslim reayadan seçilen çocuk ve gençlerden uzman kamu personeli ve yönetici yetiştirmek için, klasik medrese eğitimi dışında, Enderun Mektebi ve onunla ilintili bir mekanizma oluşturulmuştur. Bu kurum, Osmanlı eğitim sistemi içerisinde çok özel bir yere sahiptir. Enderun Mektebi, sürekli olarak standart bir öğretim kadrosu ve tesis edilmiş muayyen binaları olmayan, bir tür saray içi eğitim-öğretime ve pratik uygulama dayalı bir seçkin yönetici-devlet adamı kadrosu oluşturma, elit bir grup yetiştirme kurumu özelliği taşıyordu.
Genel olarak devşirme yoluyla saraya alınan Hıristiyan kökenli çocuklar burada eğitim görüyordu. Devşirme sisterninin bozulmasından sonra Müslüman çocuklar da Enderun Mektebi’ne alınmaya başlanmıştır. Enderun Mektebi’ndeki eğitim, sistemin bütünündeki gerilemeye paralel olarak, medreseler gibi, geliştirilememiş ve kurum zaman içinde devre dışı kalmıştır.
Bir taraftan devleti zorunlu olarak yenileştirme ihtiyacı, diğer yandan geleneksel eğitim sisteminin yetersizliği 18.yüzyıldan itibaren Osmanlı devlet adamlarının dikkatini, mevcut birimlerin ıslah edilmesi ve bunlara ilave olarak yeni eğitim kurumlan oluşturulması lüzumuna yöneltti denilebilir.
18. yüzyılın ilk yarısından itibaren, ilmiye zümresinin kontrolü dışında yeni eğitim kurumlan oluşturmak üzere bazı girişimler olmuş; merkezi otorite tarafından yönlendirilen modem eğitim 18. yüzyılın son çeyreğinde teşekkül etmeye başlamışta. 19. yüzyılda ise, modern-seküler eğitim sistemini oluşturan kurumlar gelişerek yaygınlaşmıştır. Geleneksel eğitim kurumlannı bir tarafa bırakarak, Osmanlı yöneticilerinin oluşturmaya çalıştıkları modern eğitim sistemindeki okullan iki grupta toplanabilir.
Reform çağının Tanzimat öncesi dönermnde belirli alanlarda uzmanlaşmış askeri-teknik elemanları yetiştirmek üzere kurulan mesleki okullar birinci grubu oluşturmaktadır. Mühendisbane-i Bahri-i Hümayun, Mühendishane-i Berri-i Hümayun, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, Mektebi Harbiye-i Şahaneyi bu grup arasında değerlendirebiliriz. Bu gruptakiler, aynı zamanda modern eğitim sisterninin teş ekkül evresini oluşturmaktadırlar.
İkinci grup ise temel eğitimden üniversiteye kadar geniş bir yelpazede, reform çağının Tanzimat sonrası döneminde tedrici olarak gelişip yaygınlaşmaya başlayan modern eğitim sistemindeki okullar ağından meydana geliyordu.
Gerek sosyal-ekonomik ve kültürel gerekse devletin idari yapısı, eğitim kurumlanndaki değişme ve farklılaşma göz önüne alındığında Osmanlı eğitim sistemini iki dönem içerisinde ele almak mümkündür. Tanzimat, her yönüyle bir “turning point” yani dönüm noktası, geleneksel-klasik olanla modern-seküler olan arasmda kırılma devri olarak kabul edilebilir. Modem eğitim sistemindeki gelişmeleri, kitapta, Tanzimat öncesi ve sonrası olarak, ikinci ve üçüncü bölüm içerisinde teşekkül, gelişme ve yaygınlaşma devri şeklinde ele almayı tercih ettik. Zira daha önceki değişmelerle birlikte Tanzimat dönemi eğitim sisteminin geleneksel-klasik hüviyetinin ortadan kalktığı, bunun yerini birbiriyle az çok ilintili unsurların sisteme katılmasıyla eğitimi yeni ve farklı bir kimlik kazandığı evre olmuştur.
Tanzimat projesinin öngördüğü reform girişimlerini icra etmek için modern eğitim pratik bir amaç olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle askeri, yargı ve yönetim sahasında organize kurumlarda eğitim görmüş uzmanlaşmış elemanların yetiştirilmesine ihtiyaç duyuluyordu.
1. Meşrutiyet devrinin ilk yıllarında içeride ve dışarıda ortaya çıkan sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar, bunun toplumda yol açtığı sorunlar nedeniyle eğitim alanında belirgin bir değişme olmadı. Ancak II. Abdülhamit döneminin önemli başarılarından biri eğitim sahasında gerçekleşmiştir. Özellikle bu başarı, okul ve öğrenci sayısmm önceki döneme nazaran çok daha fazla arttığı yüksek öğretim alanında olmuştur.
Mülkiye melrtebinin yanında harbiye, askeri ve sivil tıbbiye, deniz ve kara mühendis okulları gibi reform çağının Tanzimat öncesi ve Tanzimat sonrasında açılan bütün kurumlar
II. Abdülhamit döneminde geliştirildi. I. Meşrutiyet devri başında sadece dört olan yüksek öğrenim kuramuna yenileri eklenerek bu okulların sayısı II. Abdülhamit dönemi sonunda takriben yirmi civarına yükselmiştir.
1839 yılında başlayan Tanzimat döneminden itibaren geleneksel-klasik Osmanlı eğitim sistemindeki kurumların, bu sistemin savunucusu ilmiye mensuplarının genel sistem içindeki rol ve fonksiyonlarında hızlı bir daralma gerçekleşti. Bu durum, devletin bünyesindeki büyük dönüşüm karşısmda medreselerin reorganize edilmemesi, aksine 19. yüzyılda daha çok yozlaşması, modern eğitim kurumlarıyla rekabet edemeyerek devletin muhtelif organlarına yetişmiş insan gücü hazırlayan müessese olmaktan çıkması ve entelektüel hayattan giderek daha fazla uzaklaşmış olmasından kaynaklanmaktadır.
Medrese orijinli klasik ulema modem eğitim kurumlanndan mezun olan yeni bürokrat ve aydın sınıfın egemen olduğu sistemdeki gelişmeleri izleyememiştir. Dahası, geleneksel nüfuz alam ve kontrol sahasındaki fonksiyonlarının daraltılması teşebbüslerine mukavemet edememiş, sistem içindeki nispi gücünü giderek kaybetmiştir. İmparatorluğun değişen koşullara karşı ayakta kalma mücadelesi verdiği son 200 yıllık dönemde klasik-geleneksel eğitim sistemi kendisini yenilememiş, yeniden üretememiştir.
Devletin nispi modernleşme sürecine girdiği 18. yüzyılda dini alanın dışında örgün eğitim veren yeni seküler kurumlar sisteme eklemlenrniştir. Ancak Tanzimat’a kadar ciddi bir gelişme kaydetmeyen bu kurumlar, daha sonra devletin yapısındaki değişme ve toplumdaki gelişmelere paralel olarak istihaleye uğrayarak gelişmişlerdir. Sayıca artan modern eğitim sistemindeki bu seküler kuramlar, sistemden aldıkları destekle klasik-geleneksel eğitim laınımlarını adeta bir ahtapot gibi çevrelemiştir. Böylece, dayandığı düşünce sistemikaynaklan gibi can damar lan kesilmiş olan eski yapının unsurlannm yaşaması giderek imkânsız hale gelmiştir.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Osmanlı devletinde eğitim başlığım taşıyan bu kitap üç temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; medrese, sıbyan mektepleri ve Enderun Mektebi gibi geleneksel eğitim kurumlan ele alınmaktadır. Reform çağının Tanzimat öncesi döneminde belirli alanlarda uzmanlaşmış askeri-teknik mesleki okullar ikinci bölümde konu edinilmekle; reform çağının Tanzimat sonrası döneminde teşekkül eden modem eğitim sistemindeki okullar ise üçüncü bölüm içinde irdelenmektedir.
Her üç bölümdeki okullar arsındaki temel farklılık, az çok birbirleriyle ilintili olmakla birlikte, birinci gruptakilerin geleneksel-klasik diye nitelendirilmesi ve bu sisteme büviyet kazandırması; ikincilerin geleneksel sistemin kırılma noktasında ortaya çıkması, deneme ve yanılma sonucunda vücut bulan bir geçiş ve arayış dönemi ürünü olması ve dolayısıyla sistemin klasik hüviyetinin kaybolduğu döneme tekabül etmesi; üçüncü gruptakilerin ise daba formel kurumlarla zenginleşerek değişen, geleneksel-klasik olandan giderek uzaklaşan modern-seküler eğitim sistemine kimlik kazandıran bir özellik taşımalandır.
600 yıllık Osmanlı eğitim sisteımnin ana omurgasını; birincisinin varlığı ildncisinin doğumuna neden olan iki farklı sitemdeki üç grup eğitim kummlaraıdan her birinin kendi içindeki istihalesi, diğer kurumsal yapılarla ve sistemin geneliyle olan etkileşim durumu teşkil etmektedir. Bir bütün olarak irdelendiğinde, sekülerleşme-rasyonelleşmenin baskın olduğu dönemlerde, Osmanlı eğitim sisteminin devletin bütün kurumlarıyla birlikte değiştiği, geliştiği, etkileyici ve yönlendirici olduğu sosyolojik bir realitedir.