Semai Kahvelerinin Tarihi

Çoğunlukla tulumbacılar ve kabadayılar tarafından açılan, giderek eski aşık kahvelerinin yerini alan sazlı sözlü kahvehaneler.

Bazıları sadece ramazan aylarında açılır ya da sıradan kahvehane iken saz söz konulurdu. Bunlara, “çalgılı kahve” de denilmektir. Semai kahveleri, 20. yy’ın ilk çeyreÄŸine kadar varlığını sürdürmüştür.

Semai kahvesi olarak iÅŸletilecek bir tulumbacı kahvesi yeniden düzenlenir, masalar ve iskemleler kaldırılarak yerlerine küçük hasır iskemleler konurdu. Duvarlar çoÄŸu zaman yangın kuleleri, denizkızı, Kız Kulesi, balıkçı kayıkları, bir yangın ve bunları tamamlayan birkaç manzara resmi ile boyanır; kahve tavanına renkli kâğıtlardan güller, zincirler yapılırdı. Bu zincirlerin aralarından, adına “yeni dünya” denilen renkli cilalı yuvarlaklar geçirilerek, tavanın muhtelif yerlerinden sarkıtılırdı. Kahvenin içine girildiÄŸinde ilk göze çarpan duvarlardan birine tulumbanın boru, fener, hortum, baskı kolları, kökün anahtarı ve gümüş kakma iÅŸlemeli kamçısından ibaret olan aksamı, yine renkli ve ince kurdelelerle süslenerek bir arma ÅŸeklinde düzenlenir: diÄŸer duvarlarla birlikte kahve ocağı da yapma çiçeklerle süslenirdi. Çalgıcılara ait yer ise, çalgı sesinin her taraftan duyulabileceÄŸi ön köşelerden birinde hazırlanırdı. Çardak ÅŸeklinde ve yüksekçe olan bu yer de birtakım kâğıt çiçeklerle süslenirdi. Çalgıcılar, kalitelerine göre gecelik hesabına göre tutulur, bunlara önceden bir pey verilirdi. Rehine olarak da paydostan sonra çalgılar kahvenin duvarında asılı bırakılırdı.

Ramazan ayında, semai kahvesinde ya da ramazan için çalgılı olarak yeniden düzenlenen herhangi bir kahvede özel bir program uygulanması gelenek haline gelmiÅŸti. Ramazanın ilk gecesi teravihten sonra oyun havaları, köçekçeler, ÅŸarkılar ve türkülerle açılırdı. Çığırtkan denen bir kiÅŸi, kahvenin herhangi bir köşesine önceden hazırladığı bir muamma asar ve ardından semai ya da divan tarzında bir hava okuyarak, ramazan boyunca sürecek olan âlemi baÅŸlatırdı. Müşterilere “hoÅŸ geldiniz” yollu bir-iki mani söyleyerek çalgılı kahvenin kimin tarafından açıldığını bildirirdi. Çığırtkan aynı zamanda meclisi idare etme görevini de üzerine alırdı.

Semai kahvelerinde en önemli simalar, bazı âşık tarzı türlerini okumakla ün kazanmış söyleyicilerdi ki bunlara “meydan ÅŸairi”, “taÅŸlık ÅŸairi” de denirdi. Halk, meydan ÅŸairlerine büyük ilgi gösterirdi. Bu kiÅŸiler, gerçek âşık tipinden farklı vasıflara sahipti. Her ÅŸeyden önce herhangi bir çalgı çalmazlardı. Bununla birlikte irticalen söz söyleyebilme kabiliyetine sahip olanlar da vardı. Ayrıca, tulumbacılığa, özenenlerin ya da bu kahvehaneye eskiden beri devam edenlerin hafızalarında bile, yüzlerce çeÅŸitli türde ÅŸiirler bulunurdu. Ancak, irticalen söyleyenlerin yanında, “usta malı” ÅŸiirler söyleyenlerin pek fazla önemi yoktu. Özellikle hazırlanmadan ÅŸiir söyleyenler kendi aralarında karşılıklı söz söylemeye dayanan bir çeÅŸit yarışma yaparlardı ki buna “atışma” denirdi. Semai kahvelerinde meydan ÅŸairlerinin atışmaları, gecenin en heyecanlı bölümünü teÅŸkil ederdi. Bu bölümde okuyucular birbirlerini maÄŸlup etmeye çalışır, atışma sonunda maÄŸlup olana “mat oldu” denkti.

Çalgıcıların görevi, öncelikle meydan ÅŸairlerinin faslı baÅŸlayana kadar, kahveye gelen müşterileri oyalamak ve eÄŸlendirmekti. Kahve dolunca, mani havası ile manilere girilirdi. Maniler, irticalen okunur, zekâ ve beceri dolu sözlerle dinleyiciler zevkli dakikalar geçirirdi. Atışmalar da özellikle manilerle yapılırdı. “Adam aman” sözleriyle okunmaya baÅŸlanan maniler, çoÄŸu zaman cinaslı olurdu.

Bir de “leb deÄŸmez” ve “noktasız” maniler vardı. Leb deÄŸmez okuyanların dudakları birbirine deÄŸmez, noktasız ÅŸiirde de Arap alfabesine göre noktası olmayan harfler seçilirdi. Önceden içinde dudak deÄŸmeyen harfler bulunan kelimelerle oluÅŸturulan ve bir konu üzerinde düzenlenen leb deÄŸmez maniler her zaman söylenmez ve her ÅŸakin belleÄŸinde de bulunmazdı. Åžair bu tür manileri başı sıkıştığı zaman kullanmak üzere saklardı. Leb deÄŸmez maniler, “adam aman” yerine “leley-li laleyli” diye dudak deÄŸmeyen sözlerle baÅŸlardı.

Mani okuyan meydan ÅŸairi, maniden sonra semai, divan, koÅŸma, destan gibi türlerden hangisini okumak isterse, parçanın ayağını saz takımından yine mani okuyarak isterdi. Maninin ardından, çoÄŸu zaman koÅŸma okunur, koÅŸmayı semai takip ederdi. Semailer, “Efendim hû” sözleriyle okunmaya baÅŸlanır; sevgiliye sızlanma, sevgilinin güzellik ve meziyetlerini övme veya rakibin hicvedilmesi gibi konular bu türde iÅŸlenirdi. Sonra genellikle divanlara geçilk, yanık ve âşıkane sözlerle okunan divanları koÅŸma tarzında destanlar takip ederdi. Ardından koÅŸma tarzında okunan yıldızlar ve toplu olarak okunan kalenderiler gelirdi. Bunlardan baÅŸka âşık karşılaÅŸmaları da yapılırdı. Saz takımları eÄŸlence boyunca, bazı parçalar çalma yanında, meydan ÅŸairlerine de eÅŸlik eder, hazır melodi kalıpları ve özellikle onların ayaklarını (ara naÄŸme) çalarak yol gösterir ve zaman zaman da okuyucuları dinlendirirdi.

Eski “âşık kahvelerimin devamı gibi kabul edilen semai kahvelerine Ä°stanbul’da yaÅŸayan ya da yolu bu ÅŸehre düşen “âşıklar” da zaman zaman katılırlar ve bu meclislerde halkı eÄŸlendirmeye çalışırlardı. Semai kahveleriyle tulumbacı kahvelerinde ün kazanan bazı meydan ÅŸairleri, eski âşık tarzını sürdüren tiplerdi. Her ÅŸeyden önce okudukları türler, okuyuÅŸ tarz ve biçimleri, eski âşık tarzının bir kalıntısı ve basitleÅŸtirilmiÅŸ bir ÅŸekliydi. Okuyucuların okuduÄŸu havalar da, çoÄŸunlukla âşık tarzıydı, ancak âşıklar yerine divan, destan, kalenderi, semai vb âşık tarzı türleri okumakla ünlenmiÅŸ ÅŸahsiyetler ve çöğür, bulgari, beÅŸ telli baÄŸlama, altı telli bozuk, yedi telli yanık, tambura vb âşık çalgıları yerine klarnet, zurna, darbuka, dümbelek, zilli maÅŸa, çifte nara gibi gürültülü çalgılarla okuyuculara eÅŸlik eden ve daha çok kalıplaÅŸmış ayaklar çalan çalgıcılar önem taşıyordu.

Gerek tulumbacı ÅŸairler ve gerekse semai kahveleri ile tulumbacı kahvelerinin müdavimi olan ÅŸairler irticalen okumakla şöhret kazanmış Ãœsküdarlı Vasıf Hoca (Vasıf Hiç), Mekteb-i Harbiye’den Emin Åžah, Ãœsküdarlı Hakkı, Tıbbiyeli Ä°smail Hakkı, Haddehane’den Kulaksızlı Mustafa Refik, Defterdarlı Tulumbacı Çiroz Ali, sıbyan taburundan Åžerafeddin, Zeytinburnulu Zil Ä°zzet baÅŸta geliyordu. Ayrıca PeriÅŸan Halil, Kayıkçı Ä°brahim, Bekçi Ahmed, Arap Şükrü Reis, Galatalı Ä°nce Arap gibi okul görmemiÅŸ olanlar da vardı.

Semai, mani, destan okuyanlar arasında Müslüman olmayanlar da vardır. Dolmacı Mihran, Ãœsküdarlı Karabet, Hanende Aleksan, Lavtacı Kör Civan, Hristo, Saka Karabet, Baladı Andon, Lavtacı Lambo, Balıkçı Agop, Tatavlalı Kör Yani bunlardan birkaçı idi. Bunlar arasında Serkis ile oÄŸlu Mihran, Sarı Onnik, Hasköylü Hampar, Harabat Hacik ile Ovrik Efendi destan okumada sivrilmiÅŸ isimlerdir. 19. yy’ın son çeyreÄŸinde yaÅŸamış olan Bîdârî Lîsânî, Nami ve Serveri gibi Ermeni aÅŸuÄŸlar da bu kahvelerde okunan çeÅŸitli ÅŸiirler, özellikle destanlar yazmışlardır.

SÃœLEYMAN ÅžENEL