Hamallık nedir? Hamal Kime Denir? Hamallık Nasıl Yapılır? Bütün yönleriyle Hamallar ve Hamallık Mesleği
Dünyanın en eski mesleklerinden biri de taşımacılıktır. Taşımacılığın bugünün modern dünyasında ve geleceğin yüzyılında da vazgeçilmez mesleklerinden biri olarak devam edeceği bir gerçektir. Dünya tarihi var olduğu müddetçe insanlığın istekleri bitmez ve bu isteklerine cevap verecek her şey, bir devir daim şeklinde buradan oraya oradan buraya taşınıp duracaktır. Bu devam ettikçe de bu hizmet sektörü; değişerek, gelişerek ama amacı hiç değişmeden kalacaktır.
Ticaretin en değişmez aktörlerinden biri de, tarihin hangi dönemi olursa olsun, her neresi olursa olsun, ana akstan ara arterlere olan taşımacılık hamallarla olmuştur. Şehirlerde, daracık sokakların taşımacısı, Umanlardan depolara taşman malların yüklenicisi, modern dünyanın az öncesinde, şehir içi ulaşımının değişmezi, hanların bugünkü anlayışta kargocusu hamallar her daim bir değişmezin sektörü idi. Bugün isimleri değişmiş, motorize olmuş ve teknolojinin nimetlerinden faydalanır hale gelmiş olan hamallar tarih içerisinde ticari ve sosyal hayattın önemli renklerindendi.
Yakın tarihlere kadar modern taşıma şirketleri oluşmadan önce, ticaretin olduğu hanlarda, çarşılarda, iskelelerde, depo alanlarında hamallar vardı. Bu ticari alanların vazgeçilmezi idi. Asla da kendilerinden vazgeçirmezlerdi. Hamallar, İstanbul’un en çok üyesi bulunan esnaf gruplarından birini oluşturmaktaydılar.
İstanbul’un ticaret merkezlerindeki hamallardan kısaca bahsedilecek olunursa, hamallar yük taşıma biçimine ve yükün cinsine göre çeşitli sınıflara ayrılırdı. Küfeci adı verilen hamallar daha çok pazar yerlerinde bulunur, pazara alışverişe gelenlerin eşyalarını taşırlardı. Küfelik olmak tabiri de buradan gelmektedir. Ayakta yürüyemeyecek vaziyette olan sarhoşlar, meyhaneciler tarafından pazar hamalların küfelerin içine oturtularak bu hamallar tarafından gidecekleri yere kadar götürürlerdi.
Arkalık denen içi saman doldurulmuş meşin koruyucu üzerinde yük taşıyan arka hamalları ise çoğunlukla hanlarda, çarşı çevresinde, iskele ve limanlarda çalışırlardı. Küfeci hamallarına oranla daha ağır yükleri taşırlardı. Yaşlanan arkalık hamalları mesleklerini pazarlarda küfeci olarak devam ettirirlerdi. En ağır yüklerin taşıyıcıları ise sırık hamallarıyla at ve merkep hamallarıydı.
İstanbul hamallarının büyük çoğunluğu, Ermeni, İranlı ve Kürtlerden ibaret idi. Çoğu Ermeni olan İstanbul hamallarının, bir insanın kaldırabileceğinden daha ağır yükleri kaldırabilmesinden dolayı Avrupalılar tarafından bu hamallar hayretle karşılanırdı. Edmondo d’ Amicis, seyahatnamesinde, Ermenilerden ‘İmparatorluğun develeri’ şeklinde söz eder. Mintzuri hatıralarında, eşekle yük taşıyan acemlerin olduğunu da yazmaktadır. Bunlar eşeklerinin iki yanma asılı dar uzun sepetlerinin içinde kum, kireç ve inşaat malzemesi taşırlar. Ayrıca, odun ve kömür taşıyıcılığı işini de şehir içerisinde eşekleriyle acemler ve İranlı Ermeniler yaparlardı.
Hamallar için değişmez taşıma araçları, omuzda veya sırtta bir arkalık üzerinde bir küfede, sırık ve iple, semer yeterli idi. Gerisi insan gücünden ibaretti. Pazar yerlerindeki küfeciler haricinde, büyük piyasalarda hanlarda hamallar grup halinde çalışmaktaydılar. Her hamal grubu, genellikle birbirinin hemşerisidir. Yakın tarihlere kadar Eminönü bölgesinde çalışan hamalların çoğu Adıyaman ve Malatyalı olup az da olsa Kastamonulu idi.
Hamallar hanlarda, pazarlarda bir taşıma, yükleme boşaltma işçiliği yaptıkları gibi, kısa mesafelere (100 m-1 km) müşteri eşliğinde sırtlıkla garaja, otobüse, depoya, ambarlara, gemilere, uçaklara kadar taşırlardı. Hamalların kâğıt üzerinde bulunmayan kuralları sözlü bir Anayasa gibi daha katı bir şekilde işletilmekteydi. Kurallar o kadar sıkı uygulanırdı ki, asla göz ardı edilmesine müsaade edilmezdi.
Hamalların hiyerarşik düzenlerinde kesin olarak tespit olunan husus, hamallarda baş kethüda, kethüda, kethüda vekilleri, bölükbaşılar, ihtiyarlar ve sıradan hamallar şeklinde bir sıralanmanın olduğudur. Baş kethüdalar ise, at ve arka hamalları için farklılaşmaktadır. Hatta iki ayrı bölgenin bütün kethüda veya kethüda vekilleri birer baş kethüdanın veya sadece kethüdanın kontrolü altındadır.
İstanbul, Eyüp ve Üsküdar iskeleleri arka ve sırık hamallarının başlarında tek kethüdaları, Galata ve tabi olan iskelelerin arka ve sırık hamallarının başlarında yine tek bir kethüdaları bulunmaktaydı. Hamalların idari yapılanmasıyla alakalı belgelerde en sıkça bahsi geçen iki birim, İstanbul (Sur içi), Eyüp ve Üsküdar iskeleleri arka hamalları hamalbaşılığı başkethüdalığı diğeri ise Galata yani, Avrupa yakası gümrük, han ve iskeleleri arka hamalları hamal başlığıdır.
En önemli unsurun güven olduğu “Hamal Piyasasında” her isteyen hamal olamazdı. Hamal olabilmek için, Osmanlı sosyal ve meslek nizamında uygulanan çalışmak için taşradan gelmiş, “bekar uşağı” ve amele denilen kesimlere uygulanan örfi ve hukuki düzenin anlaşılması gerekmektedir.
İmparatorluğun çeşitli yörelerinden, başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere akın olurdu. Miladi 1830’lara kadar, İstanbul’a çalışmaya gelen amele, daha önce kente gelenler gibi, gediklerde örgütlenir ve sıkı denetim altına alınırdı. 15. Yüzyılın sonlarından Yeniçeriliğin kaldırıldığı 1826 yılına kadar, çeşitli yörelerden İstanbul’a gelenlerin denetimleri ve kayda geçirilmeleri Bostancıbaşı’nın göreviydi. Gedik örgütlenmesi gereğince, çeşitli iş ve üretim alanlarında ihtiyaç olan amele sayısı önceden belirlenmişti, işyerlerinin sayısı da belli ve sınırlı olduğundan, hiç kimse İstanbul’a başıboş olarak gelip istediği işe giremezdi. En azından böyle bir durum yasal olarak mümkün değildi. Her iş alanında belli sayıda gedik, her gedikte belli sayıda çalışan vardı. Fırın uşakları, hamam uşakları, inşaat amelesi, hamallar, hamamcılar, tellaklar, lağımcılar, kayıkçı, küfeci, mumcu, duvarcı, bıçakçı ve daha yüzlercesi alanında çalışan amele, gediğe kaydedilir; aynı gediğe yeni birinin kaydolması için yerinin boşalması ya da yeni bir gedik açılması gerekirdi.
Gediklere kaydolup İstanbul’da amelelik yapabilmek için mutlaka sağlam kefillere ihtiyaç vardı.
“Hamal Piyasası” da sosyal gelişmelerden nasibini alıyordu. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte Ermeni Hamallar ile Kürt Hamallar arasındaki mücadele Ermeni Hamalların üstünlüğüyle sona ermişti. Rohat H Alakom’un “Eski İstanbul Kürtleri” kitabında belirttiğine göre, 18. Yüzyılda hamalların büyük bir çoğunluğu Erzurum, Bitlis, Van, Muş ve Elazığ gibi yörelerden İstanbul’a geliyordu. Daha önce memleketlerinden İstanbul’a gelmiş bulunan Ermeni ve Kürt hamalları da daha sonraları memleketlerine uğradıklarında kendi yörelerinde bulunan insanları İstanbul’daki iş olanakları hakkında haberdar ederek “hemşeri kolonileri” nin yaratılmasına zemin hazırlarlardı.
1826 yılma kadar beraber iş yapan Kürt ve Ermeni hamallarının kaderi 1826 yılın-H da ortadan kaldırılan Yeniçeri Ocağı’yla değişir. Yeniçeri Ocağı’na kayıtlı olan ve bir dizi – isyanda ön taraflarda bulunan Kürt hamalları Ocağın kaldırılmasıyla birlikte önemli ölçüde güçlerini yitirirler. Bu hamallardan bir kısmı bir daha dönmemek üzere gemilere doldurulup Anadolu’ya taşınır. Tasfiye edilen Kürt ve Türk hamalların yerini ise Ermeni hamalları alır. 26 Ağustos 1896 yılında bir kesim Ermeni komitacının Galata’da bulunan Osmanlı Bankası’na saldırmasıyla da Ermeni hamallar, Hamal Piyasası’nın Kürt hamallara bırakacaktır.
1908 yılında Avusturya mallarına karşı boykotun öncülüğünü de Kürt Ali isminde bir hamal yapmıştır. 1908 yılında, Avusturya’nın bazı Osmanlı topraklarını ve Bosna-Hersek’i ilhak etmesi sonucunda İstanbul’da Avusturya’ya karşı boykotun öncülüğünü Kürt Ali adında bir hamal yapar. Boykot 27 Şubat 1909 tarihinde son bulur.
İstanbul hamalların en tanınmış siması da, 160 yaşında vefat eden Zaro Ağadır. 160 yıllık ömrü hayatında on üç defa evlenen Zaro Ağanın bu evliliklerinden toplam 13 çocuğu ve 23 torunu olur. Kâhyalık vazifesinde yirmi sene kalan Zaro Ağa bir iş göremez halde olmasına rağmen hamallar tarafından sevilir ve yardım edilir, İstanbul Belediye Başkanı Operatör Emin Bey zamanında, Belediye serhademesi unvanı ile belediyeden maaşa bağlanmış idi. 29 Haziran 1934 tarihinde yaşama gözlerini yumduğunda vefat haberi, “Dünyanın en yaşlı adamı öldü” şeklinde yabancı basında duyurulur. Siyasi hayat içerisinde, yakın tarihlere kadar Eminönü’nde çalışan yaklaşık bin beş yüz hamal kendi temsilcilerini belediye meclisine sokacak, belediye başkanını kısmen de belirleyecek kadar güçlü idi.
Hamallık mesleğinin geleneksel hatırası ise, “bel fıtığı” dır.