Türk Edebiyatında Dağlar Nasıl Anlatılmıştır?

Ergenekon destanı’nda “Türkler’in bulundukları yerden demir bir dağı eriterek çıktıkları ve yeni ülkelere yerleştikleri anlatılır.

Uygur destanında kutsal dağ motifi yer alır. Dede Korkut kitabı ‘nda dağlar “göğsü güzel kaba dağ” diye anılır.

Divan edebiyatında yüksekliğinden, yankı vermesinden, parçalanmaz, aşılmaz oluşundan söz edilerek canlandırılır

Ferhat ile Şirin halk hikâyesinde ve bu hikâyeye dayanan divan şiirlerinde “Bisütun” delinmez, aşılmaz bir dağ olarak tanımlanır.

Masallarda ve divan şiirinde anlatılan Kaf dağı da ulaşılması olanaksız bir yer niteliğindedir.

Musa’nın Tanrı ile karşılaştığı Tur dağı eski edebiyatta sık sık konu edinilir. Halk şairleri doğayı anlatırken ya da ayrılık, özlem gibi duygularını, kahramanlığı dile getirirken dağlardan söz ettiler (Bakarım bakarım sılam görünmez / Aramızda yıkılası dağlar var [Karacaoğlan]; Dağlar gümbür gümbür seslenmelidır [Köroğlu)).

Yeni türk şiirinde Ahmet Muhip Dıranas “Ağrı” şiirinde temayı yücelik, sonsuzluk kavramlarını anlatacak bir motif olarak kullandı. Yaşar Kemal Ağrıdağı efsanesi (1970), Binboğalar efsanesi (1971) gibi yapıtlarında iki büyük dağı destanlaşmış iki aşk hikâyesinin doğal çevresi olarak tasvir etti. Kemal Bilbaşar Cemo (1966). Memo (1968-1969) romanlarında Doğu Anadolu dağlarından görünümler sergiledi.