Elazığ’ın Ağın İlçesinin Sosyal ve Kültürel Özellikleri Nelerdir?
Orijinal bir köy sayılan Ağın da yaşam, güçlükleriyle, kolaylıklarıyla acı, tatlı taraflarıyla bir bütün teşkil eder. Cumhuriyet dönemine kadar olan bölüm, ondan öncesine kadar bambaşkadır. Erkek, kadın yaşayışları birbirine karışmıştır.
Ağın’da Mart, 22’de ilkbahar başlamıştır. Erkekler geceden kalkar öküzlerini yemler, çiftini sürer, öküzlerini sığır çobanına katar, bağını taşın altından çıkarmaya gider, yahut budamaya, ya da sarmaya, veya kazmaya, başlar.
Bağda işi yoksa tarlaya soğan, salatalık, biber, patlıcan, domates, kavun, karpuz, fasulye, havuç, maydanoz vs. ekmeye gider. “Akşam güneş aşarken eve gelir, ertesi gün aynı şekilde devam eder.
Ağın’da dadınları sabah erkenden kalkar, ineğini, koyununu, keçisini sağar, hayvanlarını davar çobanına katar, avlusunu süpürür temizler, sütünü Hapa götürür. (Hap, 3-5 komşu sütlerini birleştirirler, her gün bir evde, yoğurt yapıp yağ çıkarırlar, ölçekle alır, ölçekle verirler, ölçeğin adı (Haz) dır. Bu, çatal bir ağaçtır, süt çatala kadar çıkar, ölçüm tamamdır) evine döner yemek yapar, kocası hangi işte ise ona yemek gönderir veya götürür. Kocasına yardımcı olur. Bağın odununu toplar, otunu yolar, tarlada da sebzeleri çapalar akşam, eve geldiği zaman, hayvanları eve gelmişlerdir. Onları sağar, yemek yapar kaplarını yıkar, çocuğuda varsa, o da kendisiyle beraberdir.
Kış boyu çıkrığında eğirdiği ipliğini çözer. (dokunmaya hazırlık) kuyu denen ilkel bir dokuma aletinde dokur. Sonra hayvan gübresinde iki gün ıslatır ve kır çeşmelerinde üç gün yıkar beyazlatır. Sarı çizgili yapmıştır, bundan şalvar yapar, satranç yapmıştır, bundan gömlek yapar, düz olanından da iç çamaşırı yapar. Mevsim yaz ise,
Ağın’da Erkekler: gündüz, akşama kadar ekin biçer akşamdan sonrada ya bağ sular veya tarlada sebze sular. Tarla uzun sürer, bazısı ırgatla, erken bitirir, bazısı vaktinde bitirir, bazısı da çok geç kalır, (imece), yardım usulü ile bitirirdi. Büyük çocuklar sahra taşırlar (Sahra, ekin biçilir bağ yapılır, eşeklere 6, katır ve beygirlede 8 bağ yüklenirdi buna bir şahra denirdi). Küçük çocukların yeri ya bir taş, ya bir ağaç veya bir bez parçasından yapılmış bir çadır parçasının gölgesiydi. Burada, sineklere, böceklere ve kaderine terk edilirdi. Büyük çocukların bir ödevi de, yakın çeşmelerden ekin biçinlere su taşımak, Kadınlar da, fırsat buldukça, sebzeleri zararlı otlardan temizleme işine giderler. Düğen sürmede uzun süren bir iştir. Öküzlerle sürülür (tane saptan ayrılır) sürülen, arpa, buğday ne ise savrulur samanı, ekini eve taşınır.
Kadın, erkek, çocuk hep beraberdir tarla ve harman biter, tahıl ekinin bir kısmı bulgur bir bölümüde un olacaktır. Önce yıkanır kurutulur, sonra kazanda kaynatılır, bezler üzerinde kurutulur, taşları temizlenir, dingin taşı altında kabuğu çıkarılır, taş el değirmeninde veya makinede çekilir.
El ile, çeşitli kalburlardan geçirilir, lapalık, pilavlık, çorbalık diye ayrılır. Döğme (göçe kedime, yarma) değirmende yıkanır yine dingin taşı altında kabuğu çıkartılır, (dink kocaman bir yontulmuş taşın, bir eksen etrafında bir at tarafından döndürülmesi) pilavı, çorbası, özellikle aşuresi yapılır. Büyük bir bölümüde unluktur.
Ağın deresinde 5 tane su değirmeni vardı. 2 tanede Arapkir çayı üzerinde (köhbınık, ayvancık) Çayı vardı, buralarda öğütülürdü, bir yıllık olarak, çuvallara, sandıklara yerleştirilirdi. Bu arada pamuk ekimide başlı başına bir işti. İlk olan meyve kirazdı, onu dut izlerdi sonra zerdali, kayısı, üzüm, elma, armut en sonunda beyaz (Amasya) üzümü ve nar olurdu. Eriklerde bu arada olurdu. Zerdaliler, erikler bağda kurutulurdu (çir yapılırdı, elma, armut bağda kurutulurdu (kak) yapılırdı, patlıcan, biber kurutulurdu, bunların hepsi kışa hazırlıktı. Kış elması, kış armudu, kış kavunu ve karpuzda kışa hazırlanır. Kiler denen yiyecek deposuna bunlar konurdu. Bir sürü de küp vardı, 2-3 küp içinde turşu, birinde mercimek, birinde nohut, birinde muhaşer, birinde dut kurusu bir sandıkta ceviz, bir sandıkta üzüm pestili, bir sandıkta dut pestili, bir sandıkta tarhaha (üzüm şirası içine döğme konursa tarhana un konursa kımıtik) ve kırmıtık, bir küpte dut unu (dut kurutulur, içine biraz badem içi birazda leblebi konur el değirmen taşında çekilir dutunu olur).
Bir kışlık yiyecek kilere konmuştur. Sabah, mercimek, bürğüce, bulgur karışımı bir çorba. Öğle mercümekli pilav, akşam muhaşarlı pilav, (muhaşar: cinsi küçük olan bir tür nohut el değirmen taşında çekilir buna muhaşar denir). Tatlı; dut pekmezinden un helvası yapılır, üzüm ve dut pekmezleride bu ihtiyacı giderirdi. Taş, el değirmeninde buğday öğütülür, çapı 10-15 santim olan bir daire şeklinde ekmek yapılır hınç kuliği denir) yayıktan taze çıkan tere yağında kavrulur) buda güzel olurdu. Su gözlerinde soğutulmuş ayranlı çorba ile boranıda yazın sıcaklarda aranan içeceklerdendi, (borani gemiz otu haşlanır içine hiç bir şey koymadan ayrana katılır).
Ağın’ın Gelir durumu: Üzüm satar, nar satar, elma, armut, kaysı, tahıl satar çok az miktarda, her evden bir memur yetiştiği için iktisadi durumu daha çok bunlar etkilerdi. Belki gurbete gidenlerde etkili olurdu. Elazığ’a eşeğe iki sepet üzüm yükler iki günde götürür satar, sabun, gaz, tuz, ayakkabı, giyecek alırdı. Giydikleri ayakkabı olarak arkası kapalı terliğe benzer yemeni, elbise iç çamaşırdan sonra içlik denen bir mintan, yaşlı erkekler topuğa kadar önü açık bir entari, kışın yamalı bir palto ve başında bir fes.
Ağın’da gençler önü açı’ entari yerine fistan, kadınlarda fistan giyerlerdi, şalvarda giysilerin başında gelirdi Kadınlarında, bindallı çarşaf, peçe revaçta idi. Bu giysiler çok kez kendi dokuduğu bezden yapılırdı. Ayağa giyilen başlıca ayakkabı çarıktı, hayvan derisinden yapılırdı. Bilmecesi de vardı (bir ağzı var yüz gözü, üç ay Müslüman dokuz ay dürzü) üç ay kış yaş dokuz ay kupkuru ayağı yaralar).
Sosyal yardım, zekat, fitre, dini bayramlarda bilhassa kurban bayramlarında fıkaralara yardım edilir. Bu bayramlarda da biz çocukların en büyük zevki, bayramlaşmaya gittiğimiz evde, ayranlı çorba ikram ederler. Biz çorbayı yemeden daha ziyade evin yaşlı hanımı sandığından çıkarıp getirdiği şimşir, çorba kaşıklarının arkasındaki yazıları okumak bize zevk verirdi. Akça israf eylemekten kendini pek sakla pek düşmana kalırsa kalsın dosta muhtaç olma tek, akrabanın, akrabaya ettiğin akrep etmez. Sev seni seveni hak ile yeksan ise, sevmeseni sevmeyeni Mısıra sultan ise de. Bayramda çocuklar tam serbestiye sahipti. Bir de Toy, denen bir adet vardı. Fakirlerin çocukları doğduğu zaman, beşik toyu yapılır, komşular davet edilir her giden onun ihtiyacı olan şeylerden götürür. Fakirin bir ağaç elması varsa, elma toyuna davet eder yine onun ihtiyacı olan şeyler götürülür, bir elma alıp dönülürdü.
Ağın’da sonbaharda, yapraklar dökülmeden, kavak, söğüt ve öteki budanacak ağaçlar budanır, sütlüğen denen bitki toplanır, bunların yaprakları koyun ve keçilere verilir, ağaç kısmı da yemek pişirmek ve ocakta ısınmak için yakılırdı. Yine, dağlardan (kes) denen dikenler toplanır, harmanda sürülür, samana katılır hayvanlara verilir.
Bağlar bozulur, üzümler ya eve taşınır, üzüm ürünleri evde yapılır, yahut bağa araçlarla taşınır orada yapılırdı. Bağlarda türküler şarkılar söylenir, sohbetler edilir, şakalar yapılır, şiirler söylenir örneğin (Büşürmem bağıda yemem tarhana adik oğlu yatakları arhala) gibi deyimlerle neşeli geçerdi.
Üzümler bitince ilk iş bağın ağaçlarını (serpine) çekip yerleştirmek, 3-5 yüz tane, sonra bağı, kar tamamıyla kapatsın diye taşlarla bastırmak. Son bir işte nar ağaçlarını kışın soğuktan donmaması için toprağa gömmek. Güz buğdayları da ekilir, sulu tarlalalar erken yeşersin diye sulanır (poşavar) denir bunu Nar ağaçları kışın soğuktan donmasın diye toprağa gömülür.
Kışın kadınların işi erkeklerden daha zordur. Pamuklar eve gelmiştir. Çırçır (iki silindirli elle dönen basit bir aletle) çekirdeği ayrılır, sonra halaç, kesim şeklinde atar ve bir odaya yığılır, ince çubuklarla belde yapılır (belde 20-25 santim uzunluğunda, bir parmak kalınlığında bir roledir) bunlardan 20-25 tanesi, bağlanarak küle denen yumak yapılır. Kış boyu, çıkrık denen ve yine kol kuvvetle çevrilen basit bir alette iplik yapılır, bir ev de kaç kadın varsa o kadar çıkrık kurulur, sabahtan gece yatana kadar devam eder.
Ağın’da Erkekler: Hayvanlarla meşgul olurlar, kar yağarsa evlerin üzerindeki karı sokağa atarlar (kürürler) yağmur yağarsa dam loğlarlar (evin üzeri toprak olduğundan, loğ denen, taştan yapılmış, 50-60 santimetre uzunluğunda 30-50 santimetre çapında silindir şeklindeki bir taşı yuvarlamak suretiyle, bastırılır ve yağmur suyunun akmasına engel olunur), ava gidilir, keklik, tavşan avına kıştan önce keklik avını evciklerde yaparlar (evcik kekliklerin kış yollan üzerine çapı 1-2 metre, derinliği 50-60 santim yer kazılır iki kol halinde 60-70 derecelik bir acı açıklığında çalı dizilir, keklik o çalıyı izleyerek evciğin önüne atış yerindeki yemi yemeye gelir, avcı atım noktasında avlanır.
Geceleri her mahallede, az çok zengin olanlar, bir oda açarlar, burada toplanılır geceleri bu bir ahır sekişidir. Gelen misafirde buraya gelir, hayvanı varsa onu ahıra kendisi de odaya yerleşir. Bazen kar yağar yollar kapanır, haftalarca kalır.
Burası bir çeşit kulüptür, bütün konular konuşulur, bazen kitap okunur toplu halele dinlenir bazen hikâye ve masal anlatılır. Bazen da muziplikler yapılırdı.
Örneğin, odanın birinde saf meşrep Süleyman efendi adında birisi oda sahibinden, memuriyet alması için bir dilekçe yazmasını ister. Süleyman efendi kağıdı, zarfı, 16 kuruşluk pulu getirir, oda sahibi dilekçeyi yazar ve okur: Tarla olsa tohum mohum ekerim, çıkrık olsa iplik miplik bükerim bana memuriyet vermeyenin geçmişini……… kerim.
Süleyman efendi küplere biner, ama iş işten geçmiştir. Kağıt, zarf. 16 kuruşluk pul parası gitmiştir, bu kadar para ile 80 yumurta alınırdı.
Bazı gençlerde, guruplar halinde evlerde ceviz oynarlardı. Hayvanın aşık kemiği bu oyunun aletiydi, ceviz 10-100 adet tutulur, kemik cuk oturursa karşının tuttuğu cevizleri alır, yoksa verirdi.
Biz çocuklar da çıkrık eğrilen odada bir mum ışığında ya bir bezir fitili ışığında bir köşede ders çalışırdık. .Gazyağı dışarıdan geldiği için yoktu. Ancak Cumhuriyetin ilanından sonra geldi, o zamanda çıra denen, yüz, gram gaz alan, teneke bir koniden ibaret olan bir ışığa kavuştuk. Sonra lamba daha sonra lüks lambasına daha sonrada elektriğe kavuştuk. Kışın çengel asmakta bir zevkti. Evin damına çıkılır, bir urganın ucuna bir çengel bağlanır bacadan aşağı sarkıtılırdı, ocağın önünde oturanlar, Üzüm mamullarından hangisi varsa o takılır yukarıdakiler çeker sevinerek yerlerdi. Yollar kar kürtüğü ile dolu olduğundan hemen her evin damına çıkılırdı.
Ocak sabahtan akşama kadar yanardı, fakat ev ısınmazdı. Çünkü baca yanan odun, tezek, çırpı hepsinin sıcağıyla beraber evin öteki ısısını da alır götürürdü, önünde oturanların palto sırtlarında, ne yaptıklarını soranlara önüm nohut kavurur, arkam harman savurur, yani ısınmadığını anlatır. Böylelikle kışta bitmiş 22 Mart gelmiş yeni yıl başlamıştır.
(Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Seyfi BEŞE)