Akkoyunluların Mimari Eserleri Nelerdir? Akkoyunlu Devletine Ait Önemi Eserler, Yapılar, Camiler, Akkoyunluların Mimari anlayışları hakkında bilgiler.
Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da XIV. ve XV. yy. ‘larda egemen olan Akkoyunlular’ın sanat ve mimarlık yapıtları çok çeşitli özellikler gösterir. Yöresel coğrafya ve iklim koşulları, yaşama biçimi ve değerler, İran ve Mezopotamya ile siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel ilişkiler, sanat ve mimarlığı biçimlendiren önemli etmenlerdir.
Akkoyunlular’ın Anadolu ve Anadolu dışında egemen oldukları yerleşme merkezlerindeki yapılar incelendiğinde, yapı üretiminin önemli boyutlara ulaştığı görülür. Bunlar da zorunlu etkinlikleri karşılayıcı niteliktedir. Doğudan ve güneyden gelenlerle Anadolulu sanatçılar bir arada yapı üretmiş, geleneklerini kaynaştırmışlardır. Buna karşılık bölgesel gereçlerin yeğlendiği, Selçuklu ve Artukoğluları dönemlerinden beri geliştirilen eski tasarımların kullanıldığı örnekler de vardır. Gene bu dönemde, yer yer Anadolu-Türk mimarlığının gelişim çizgisi içinde, tasarım ve bezeme açısından özgün örneklere de rastlanmaktadır.
Saray çevresi dışında değişik yörelerde egemen olan Akkoyun’lu soyundan beylerin, bulundukları yörelerde güçleri oranında, başta mimarlık olmak üzere çeşitli sanatsal etkinlikleri destekledikleri görülmektedir. Dönemin önemli merkezlerinden biri, bir süre başkent olan Diyarbakır, diğeri ise Mardin’dir. Bunlara aynı yoğunlukta olmamakla birlikte Hasankeyf, Urfa, Ahlat, Harput, Çemişkezek, Erzurum, Bayburt vb. eklenebilir. Uzun Hasan döneminde başkentin Diyarbakır’dan Tebriz’e taşınması yapı üretimini de etkilemiş, önemli merkezler dışında Anadolu’daki Akkoyunlu yapıları azalmıştır.
Akkoyunlu sanatının bir başka özelliği, XV.ve XVI. yy. ‘larda gelişen Osmanlı mimarlığıyla, özellikle dinsel yapılarda, biçimsel açıdan koşutluklar göstermesidir. Buna bağlı olarak, değişik bölgelerde gelişen iki sanat arasında yakın ilişkiler bulunduğu söylenebilir. Osmanlı belgelerinde Akkoyun’lu yapıtlarını açıklığa kavuşturacak çok zengin bilgiler bulunmaktadır. Başta Diyarbakır ve Mardin’de olmak üzere zengin vakıfları bulunan birçok Akkoyun’lu yapıtının geçirdiği aşamalar belirlenebilmektedir. Bu belgelerde dikkati çeken bir nokta yapıların işlevlerine ilişkindir. Belgelerde yapılardan “zaviye ve mescit”, “zaviye ve türbe”, vb. biçiminde söz edilmesi, bunların birbirine yakın işlevleri üstlendiklerini ortaya koymaktadır. Bu arada değişik işlevlerde yapılardan oluşan külliyeler de vardır.
Devletin ilk merkezi olan Diyarbakır’daki camiler, küçük, gösterişli, plan, bezeme ve taş işçilikleriyle önemli örneklerdir. Ayn Minare camisi (1489), yan mekânlı ilk Osmanlı camileri planında yalın bir yapıdır.
Şeyh Matar camisi (1500), yöresel özellikte ak-kara taştan bir yapıdır. Minaresi, 4 sütuna oturan gövdesiyle bu türde tektir. Nebi (Peygamber) camisi (XV. yy.) yanlara doğru genişletilmiş tek kubbeli yapılara ilginç bir örnektir. Burada kubbe, yanlarda beşik tonozlarla genişletilmiştir. Yanlara doğru genişletilmiş planın daha gelişmiş bir örneği Safa (İparlı) Camisi’nde görülmektedir (XV. yy. ortaları). Burada sekiz ayağa oturan merkezi kubbe, yanlara doğru ortada tonoz, köşelerde küçük kubbelerle genişletilmiştir. Bu durum Osmanlılarla da koşutluklar gösterir. Şeyh Safa medresesi tüm birimlerin ince, uzun bir dikdörtgen plan üzerinde toplanmasıyla, klasik medrese örneklerinden ayrılır. Safa Camisi’ndeki çiniler ve taş işçiliği ise, Akkoyunlular’ın bu sanatlardaki yetkinliğini gösterir. Bunların yanı sıra Diyarbakır surlarındaki yazıtlar da Akkoyunlu dönemine ilişkin önemli örneklerdir.
Akkoyunlu mimarlığının önemli merkezlerinden biri de Mardin’dir. Kaledeki Akkoyunlu Camisi’nden (XV. yy. ortası) bugün yalnızca minare kaidesi kalmıştır. Kale camisi de üslubuyla XIV. yy. ilk yarısına tarihlenir. Akkoyunlu döneminin yöredeki en anıtsal yapıtı Sultan Kasım medresesi (1487-1502). Yapı, iki katlı medrese, cami ve türbesiyle, kapalı bir külliye oluşturur. Renkli taş bezemeler, taç kapının bulunduğu ana yüzün düzenlenişi, güneyin etkisini yansıtır. Sultan Hamza zaviyesi -türbesi (1438/1439), yivli kubbeyi dıştan çevreleyen haç biçimi dört tonozlu örtü düzeniyle, Cihangir zaviyesi -türbesi (XV. yy. ikinci yarısı) tonozlu bir hol ve tonozlarla yanlara açılan uzun bir mekândan oluşan planıyla, bu yapı türünün ilginç örnekleridir.
Mardin yakınındaki Hasankeyf’te de bu ,döneme tarihlenen yapılar bulunmaktadır. Dicle kıyısındaki Zeynel Bey türbesi (XV. yy. üçüncü çeyreği), tuğla örgülü yuvarlak gövdesi, kubbe biçimi, firuze, siyah ve sarı renklerde çini mozaik bezemeli taç kapısıyla, bir biçem denemesi olarak nitelenebilir. Dönemin önemli merkezlerinden biri olan Ahlat’taki Emir Bayındır’ kümbeti de (1492) türbe mimarlığının ilginç örneklerindendir.
Bayburt ili merkez bucağına bağlı Çayıryolu (esk. Sünür) ve Demirözü bucağına bağlı Gökçedere (esk. Pulur) köylerinde de Akkoyunlular’ ın erken ve geç dönem mimarlığına ışık tutan önemli örnekler bulunmaktadır.
Bu yörede Akkoyun’lu üslubu Osmanlı döneminde de etkisini sürdürmüştür. Gökçedere’deki cami, medrese, hamam, han, imaret ve konukevinden oluşan Ferahşat külliyesı’nin imaret, konukevi ve han yapıları bugüne ulaşamamıştır. Cami (1517) genel tasarımıyla tek kubbeli Osmanlı camileri üslubundadır. Ancak, ana yapıdan dışa taşan son cemaat yeri ve tuğla örgülü minaresi değişik özellikler gösterir. L planındaki beş bölümlü medresede, avluya açılan kapı ve pencere kemerleri farsça yazıtlıdır. Odalardaki nişlerle süslü ocaklar ilginçtir.
Çayıryolu köyündeki Kutlubey camisi (XIV’. yy. ikinci yarısı), yalın görünüşüne karşılık, içte ahşabın değişik biçimlerde değerlendirilişiyle dikkati çeker. 1550 tarihli onarım yazıtı, Türk yazı sanatının önemli örneklerindendir. Cami, medrese ve türbeyle birlikte külliye oluşturur. Demirözû bucağına bağlı Çatalçeşme köyündeki Akkoyun’lu yapısı olduğu sanılan cami, bitkisel ve geometrik motiflerle bezeli, mukarnaslı mihrabıyla dikkati çeker.
Akkoyunlular’ın egemen olduğu yörelerde koç biçimi pek çok mezar taşı bulunmuştur. Bunların kimi ayakta, kimi tek parça taştan kaideli olarak yontulmuş, kimileri de uzanmış durumda betimlenmiştir. Bunlar, koç ongununun İslamlığın kabulünden sonra da sürdüğünü göstermektedir.