Arapların Sanat Mimari ve Dil Özellikleri

İslamiyetin doğduğu sıralarda Arapların edebiyat dili, vezinleri, yazıları vardı fakat plastik sanat alanında bir varlık gösterememişlerdi. Daha doğrusu elimize bu alanda hiç bir belge geçmemiştir. Bazı metinlerdeki tasvirlerden anlaşıldığına göre. Hz. Muhammed’in Medine’deki evi mimari bakımdan ilkel bir eser sayılabilir. Büyük kısmı göçebe olan Arapların kendilerine has bir sanat yaratamamalarını tabii karşılamalıdır.

Arap sanatı sözü aslında hiç bir anlam taşımaz. Bununla birlikte, İslamlığı yaymakla Araplar eski dünyayı yeni bir sanata kavuşturmuş oldular. Bu Müslüman sanatı aslında çok çeşitlidir, sonradan İslam Qlan milletlerin geleneklerine göre değişik özellikler kazanmıştır. Anıtların, orta kısım avlu biçiminde boş bırakılarak düzenlenmesi büyük bir ihtimalle bedevi çadırlarının etkisine bağlanabilir ve belki de Arapların mimariye kattıkları tek özelliktir. 

Arapların egemenliği altında kalan yerlerde gelişen sanatların tümü islâm sanatı olarak adlandırılır.
Diğer îslâm ülkelerinde olduğu gibi, Araplarda da oymacılık, çinicilik, tezhip, mozaik, minyatür gibi süsleme sanatları ve mimarlık gelişmiştir.

Mimarlık.. Araplara ait bilinen ilk mimarlık eseri, Hz. ibrahim zamanında yapılan Kâbe’dir. İslâmlıktan sonra da mimarî eserlerin en güzel örnekleri dinî yapılarda ortaya kondu. 638’de Hz. Ömer’in Suriye’de yaptırdığı Kubbetüs Sahra, yine aynı yerde bulunan Mescidi Aksa Camii bugüne kalabilen eserlerdir. Araplar yayılma döneminde fethettikleri yerlerde değerli mimarî eserler bıraktılar. Arapların İspanya’daki mimarî eserleri arasında Kurtuba Camii (770), İşbiliye Camii (1174), Alkazar Sarayı (1200), Elhamra Sarayı (1230); Abbasîler Devri’ne başkent olan Bağdat’ta 790’da Fırat Nehri üzerine yapılmış olan Harun Reşit’in Rakka Sarayı, Memun Sarayı (820) Arap sanatını simgeleştiren eserlerdir. Arap mimarîsinde islâmlıktan önce Mısır’da gelişen ve Kıptî mimarlığı denilen sivri kemerli üslûp benimsenmiştir. IX. ve X. yy.larda bu tarz, yerini Türk mimarîsinin etkisine bıraktı; XIV. ve XV. yy.larda Mısır’da Kalavun Camii (1285), Kayıtbay Camii (1436) gibi yapıtlarla bunun en güzel örnekleri verildi.

Araplar yalnız mimarî yapıtları değil, kullandıkları her eşyayı süslemeğe de önem verdiler. Yapıların taş oymacılığı, çinicilik ve mozaikle o-îuşturulan süslerle bezenmesi bu sanat dallarını geliştirdi. Kur’an ve öbür elyazması kitaplar tezhip ve minyatürlerle süslendi. Ayrıca «hat» denilen süslü yazı sanatı da geliştirildi ve birçok yazı türü yaratıldı: sülüs, nesih, reyhanî, rik’a, küfî, talik gibi.

Arap dili ve edebiyatı

Genellikle, dil birliği içinde ele alınan bu toplulukların ortak dili olan Arapça, kök bakımından Sami dillere; yapı bakımından çekimli dillere girer. Bu dilin islâmlıktan önceki (Cahiliye Devri) şekline Klasik Arapça denir.
Bu Arapça Arabistan’da konuşulan lehçelerin ortak özelliklerini toplayan şiir dilinden doğmuştur.

İslâmlığın doğuşundan sonra Arapça, müslüman dünyasının ortak yazı dili olarak benimsendi ve Kur’an’ın dili öz Arapça olarak kabul edildi. Kur’an’ı, Arap diline dinî bir nitelik kazandırmasıyla Arapça, hemen her konuşma dilinin uğradığı değişikliklerden korundu. Ancak, Araplarla birlikte İslâm dininin yayılması, dile yeni kelimeler kazandırdı.

Arap alfabesi. 28’i ünsüz, 3’ü ünlü olmak üzere 31 harften oluşur. Aslında 28 harftir ve bu alfabede olmayan p, ç, j sesleri dile Farsçadan geçmiştir. Arapçada kelime kökleri genellikle üç ünsüzden oluşur. Yeni isim ve fiil gövdeleri, bu üç ünsüzün birinci harfi (fe), ikinci harfi (ayın) ve üçüncü harfi (lam) kabul edilerek elde edilen (faal) kalıbının önüne, ortasına ve sonuna eklenen yeni seslerle elde edilmiş kalıplarla yapılır. Böylece aynı kökten birçok kelime türetilebilir. Örneğin: ketebe (yazmak) kökünden, kâtib (yazan), kitab (kitap), mekteb (okul) v.d.

Arapça, sağdan sola yazılır. Yazıda yalnız ünsüzler ve uzun ünlüler gösterilir. Kısa ünsüzler ise hareke denilen işaretlerle belirtilir.Edebiyat. V. ve VI. yüzyıllarda şiirle başlayan Arap edebiyatının îslâm öncesi dönemi Cahiliye Devri olarak adlandırılır.

Bu dönemde gelişmiş edebî tür çeşitli konuların genellikle kaside biçiminde işlendiği şiirdi. Cahiliye Devri şairlerinin en ünlüleri, İmr-ül-Kays, Antere ve Lebid’dir. Hz. Muhammet zamanında Arap şiiri gerileme dönemini yaşadı. İslâmiyetin doğusuyla canlanan Arap edebiyatı, şiirin dışında diğer edebî türlerde de ürünler verdi. VII. yüzyılın Cezir, El-Feraz-dak, El-Ahtal gibi eski şiir anlayışını sürdüren ünlü şairleri, VIII. yüzyılda Ebu Nuvvas’m öncülüğünde modern bir şiir anlayışı geliştiren kişiler izledi.

IX. yy.da Ebu Temmam, Buhturî, Mütenebbî gibi ünlü şairler eski şiir anlayışını benimseyerek neoklasik şiir akımında eserler verdiler. VII. ve VIII. yy.da Arap şiirine giren din ve tasavvuf konuları, bu dönem Arap şiirinde çok kullanıldı ve esaslarını Hallacı Mansur, Beyezidi Bistamî’nin geliştirdiği bir felsefî akıma dönüştü. Abbasîlerin zayıflama döneminde Arap şiirinde başlayan gerileme XVII. yy.a kadar sürdü. Bunda Türkçe ve Farsçanın da etkisi oldu. XIX. ve XX. yy.larda Arap şiiri Avrupa’ya açıldı.

Arap edebiyatının en eski düzyazı örneği Kur’an’âı. VII. yy.da Taberî, Mesudî ve İbni Haldun gibi ünlü tarihçiler ve İbni Battuta gibi gezi yazarları yetişti.

Sonraki yüzyıllarda roman, hikâye v.d. türler Arap edebiyatına girdiyse de başarılı eserler verilmedi.