Aşerme İle İlgili Halk İnançları
Doğumla ilgili halk inanışlarında yiyecek ve içeceklerin en belirgin görüldüğü dönem aşerme dönemidir. Aşerme deyiminin aslı, “yiyeceklerden tiksinme” anlamına gelen aş yermedir. Aş yerme deyimi zamanla anlam kaymasına uğramış ve “hamile kadının bazı yiyecekleri canının çekmesi, onları tatmak istemesi” anlamında aşermeye dönüşmüştür. Bu dönemde hamile kadının cam çektiği yiyeceği veya içeceği tatması gerekmektedir.
İmkânı olup da yemediği takdirde çocuğun düşeceği ve bir uzvunun eksik olacağı inanışı yaygındır. Doğacak çocuğun şaşı, eğri kulaklı ve bükük boyunlu olması bu eksiklik ve sakatlıklar arasında yer almaktadır. İstenen yiyecek veya içeceği elde etme imkânı bulunmadığında, kadına avucunun içini veya parmağını yalaması tavsiye edilir. Böylece o gıdayı yemiş gibi olacağına inanılır. Burada avuç içi ve parmak ile yiyecek arasında bir bağlantı kurulmaktadır.
Mardin ve çevresinde hamile kadının kelle-paça yemeğine aşermesi iyiye yorumlanmaz. Buna uğursuz aşerme denir. Bu durumda kazayı, belayı savmak için kan akıtılması gerektiğinden tavuk veya horoz kesilir. Sivas ve çevresinde aşeren kadın manda sütü içerse on iki ayda doğuracağı inanışı bulunmaktadır.’ Tunceli ve çevresinde aşeren kadın izinsiz olarak herhangi bir yerden bir şey alıp yerse çocukta leke olacağı inamşı yaygındır. Tunceli Pülümür’de bu dönemde hamile kadına geben yemesi tavsiye edilir. Yemediği takdirde çocuğun kulağının eğri, boynunun bükük, gözlerinin şaşı olacağına inanılmaktadır.
Aşerme döneminde kadının canın çektiği yiyecek ile çocuğun cinsiyeti arasında bir ilişki kurulmaktadır. Türkiye genelinde, hamile kadın ekşi yiyeceklere aşererse kıza, tatlıya aşererse oğlana hamile olduğuna inanılır. Bu durum halk arasında: “Ye ekşiyi doğur Ayşe’yi; ye tatlıyı doğur atlıyı/Hakkı’yı!” şeklinde ifade edilmektedir.
Doğacak bebeğin erkek olması için aşeren kadının acı veya ekşiyi canının çekmemesi yakınları tarafından tavsiye edilir. Doğacak çocuğun cinsiyetini belirlemede yiyecek maddelerinin kullanılmasına rastlanmaktadır. Amasya yöresinde çocuğunun cinsiyetini merak eden hamile kadın, birisinde buğday, diğerinde arpa taneleri olan iki kaba her gün idrarım yapar. Arpa taneleri filizlenirse doğacak çocuğun cinsiyetinin erkek, buğday taneleri filizlenirse kız olacağına inanılır. Çocuğun cinsiyetini belirlemede uygulanan bir başka yöntem ise tandıra bir parça hamurun atılmasıdır. Bu hamur kabarırsa doğacak çocuğun erkek, kabarmazsa kız olacağına inanılır. Kars, Sivas, Bayburt ve Trabzon çevresinde bebeğin cinsiyetini belirlemek için kaynatılmış yumurta soyulur ve tam ortadan ikiye bölünür.
Hamile kadın yumurtanın sarısının çıkıntılı parçasını alırsa oğlu, çukur yarıyı alırsa kızı olacağına inanılır. Sivas yöresinde doğacak bebeğin cinsiyetini öğrenmek için hamile kadının başına tuz dökülür. Hamile elini burnuna götürürse doğacak bebeğin oğlan, ağzına götürürse kız olacağına inanılır.
Hamile kadının bu dönemde yediği şeylere dikkat etmesi hatta bazılarına bakmaması gerekmektedir. Yine hamile kadınının dikkat etmesi gereken en önemli husus başkasına ait olan yiyecek veya içeceği izinsiz olarak yiyip içmemesidir. Aksi takdirde çocuğun hırsızlık gibi toplum tarafından hoş karşılanmayan bazı ahlâksızlıklara sahip olabileceğine inanılmaktadır.
Diğer taraftan, doğacak çocukta kusur niteliğinde bir iz oluşmaması için kadımn özellikle bazı yiyeceklerden uzak durması tavsiye edilir. Bunların başında kelle-paça, tavşan ve balık eti gelmektedir. Tavşan eti yediğinde veya tavşana baktığında çocuğun dudağının yarık, uzun kulaklı ve patlak gözlü olacağı inamşı yaygındır. Balık yediğinde çocuğun balık dudaklı, ağzının açık ve derisinin pul pul, kelle-paça yediğinde ise çocuğun sümüklü olacağına inanılmaktadır.
Diğer taraftan ciğer yediğinde veya ciğere dokunduktan soma ellerini iyice yıkamadan vücudunun bir yerine dokundurduğunda, çocuğun da aynı yerinde kırmızı bir leke; komşudan izinsiz biber aldığında çocuğun benli olacağına inanılır. Bazı yerlerde hamileyken yumurta yiyen kadımn çocuğunun haylaz olacağına inanılmaktadır.
Sivas ve çevresinde, hamile kadın sığır veya kuş beyni yerse doğacak olan çocuğun sığır veya kuş beyinli olacağına; Afyon ve çevresinde, kaz eti yerse çocuğun göğsünün büyük olacağına, ördek eti yerse ördek boyunlu olacağına; Tokat Zile’de, kuş eti yerse uykusunun hafif olacağına;
Antep’te, deve eti yerse çocuğun kalın dudaklı olacağma; Bursa’da, erik yerse çocuğun vücudunda lekeler olacağına inanılır. Zara ve çevresinde hamile kadın elma yerse çocuğunun kırmızı, limon ve portakal yerse sarışın, ekşi ve tuzlu yerse çilli, yumurta yerse gamzeli olacağı inanışı bulunmaktadır.
Hamile kadının yemesi tavsiye edilen yiyecekler arasında ayva, elma, nar, yeşil erik ve üzüm bulunmaktadır. Hamile kadın elma ve nar yediğinde çocuğun güzel ve kırmızı yanaklı olacağı, yeşil erik yediğinde yeşil gözlü olacağı, üzüm yediğinde ise siyah gözlü olacağı inamşı bulunmaktadır. Sivas ve çevresinde nevruz bitkisi yiyen kadımn ikiz doğuracağına inanılmaktadır. Uşak ve Sivas çevresinde ise hamile kadın ayva yerse çocuğun gamzeli, Tokat Zile’de nar yerse çocuğun güzel ve uzun ömürlü, Tunceli yöresinde nar ve elma yerse çocuğun parlak yüzlü olacağı inamşı bulunmaktadır. Bazı bölgelerde ise çift sanlı haşlanmış yumurta yiyen hamile kadının bebeğinin gamzeli olacağına inanılır.
Türkiye’nin birçok yerinde doğumun kolay olması için genel olarak, içine Fatma/Fadime, Havva veya Meryem Ananın Eli denilen bitkinin konulduğu su içirilmektir. Bu bitkinin kurutulmuş hali su içine konulduğunda açılması ile doğum anında döl yatağının açılması ve böylece kolay doğum yapabilme arasında bir benzetmeli büyü yapıldığı anlaşılmaktadır.
Erzurum ve çevresinde doğumu güç yapan kadınlara Fırat Nehri’nin kaynağı olduğuna inanılan Dumlu suyundan içirilir. Bunların yam sıra doğumun kolay olması için hamile kadına kocasının, kaynanasının, yakın akrabalarından birisinin veya dargın olduğu birinin ellerini yıkadığı sudan içirilir. Aynı amaca yönelik olarak kolay doğum yapan kadınların avuçlanndan su içirilmesi uygulaması da bulunmaktadır.
Sivas ve çevresinde kadımn başının üzerinde ekmek bölünür ve bu ekmek köpeklere verilir. Ayrıca bu amaçla eşiğe tuz serpilir. Yine Sivas ve çevresinde yeni veya hiç kullanılmamış çanağın üzerine Fatiha suresi yazılır. Çanağın üzerindeki bu yazı bal şerbeti veya yağmur suyu, zemzem ya da halis su ile silininceye kadar yıkanır ve yazının silinmesini sağlayan su kadına içirilir.
Antep’te dualı kara üzüm veya sade yağ yedirilir. Ardanuç’ta ise doğumun kolay olması için hamile kadının kocası doğum esnasmda evin bacasından aşağıya yumurta atar. Tunceli yöresinde ziyaret yerindeki kutsal olarak kabul edilen pınar veya çeşmeden su içirilir. Bütün bunlar “benzer işlemler benzer sonuç doğurur” ilkesine, yani taklit büyüsüne dayanmaktadır. Yeni çanak üzerine yazılan Fatiha suresinin silinmesini sağlayan suyun hamile kadına içirilmesinde dinsel öğe karşımıza çıkmaktadır. Fatiha suresinin “açıcı” anlam taşıması, bu uygulamada önemli bir rol oynamakta ve bebeğin doğum yolunu açmayı sembolize etmektedir.
Diğer taraftan bu pratikte yağmur suyu ve kutsal kabul edilen zemzem suyu, surenin emrine verilmiş olan yardımcı araçlardır. Dolayısıyla zemzem ve suya geçirilen güç, içirilmek suretiyle kadına iletilmekte, böylece suredeki özle temasa geçilmektedir.
Kaynak: Türk Halk İnanışlarında Yiyecek ve İçecekler- Sami KILIÇ