Ayasofya Efsaneleri, Ayasofya İlgili Efsaneler Hikayeler Ayasofya ile ilgili olarak anlatılan efsane ve hikaye örnekleri
921 Yıl kilise, 481 yıl cami olarak kullanılmış bu büyük yapı üzerine benzerlerinde de olduğu gibi birçok efsane, hikaye söylenmiştir. Bunların bir kısmı Hristiyanlık devrinde, bir kısmı ise fetihten sonra doğmuştur. Hristiyanlık devrinden kalan efsanelerin büyük bir kısmı Ayasofya’nın yapılışı üzerinedir. İustinianos kiliseyi yaptırmaya karar verir, ancak hiç bir mimar isteğine uygun bir plan çizemez. Bir gün imparator ayin sırasında elinden yere düşürdüğü kutsal ekmeği bir arının kapıp kaçırdığını görür. Ekmeği peteğin içinden bulup getirecek kişiye büyük bağışlarda bulunacağını ilan eder. Biri kilise maketine benzeyen bir petek getirir; mihrap yerinde kutsal ekmek durmaktadır. imparator bu peteğe benzeyen kiliseyi yaptırır.
Başka bir efsaneye göre bir melek Ayasofya’nın planını imparatora rüyasında verir. Ayasofya’nın yapılışı sırasında meleklerin yardımını anlatan efsaneler vardır. Kubbenin yapılacağı sırada tustinianos’un parası tükenir. Beyazlar giymiş bir delikanlı katırlar yükü altını imparatora getirir. İmparator bunu herkese anlatınca tılsım bozulur, bir melek olan beyazlı delikanlı kaybolur. Bir gün işçiler ve ustalar iş yerinden ayrılırlar; bir melek ustalardan birinin oğlunu işçileri çağırmaya yollamak ister, çocuk yapıyı beklediğini söyleyerek gitmez, melek de sen dönünceye kadar ben beklerim der. İmparator çocuğu bir meleğin yolladığını anlayınca melek dünya durdukça kiliseye baksın diye çocuğa bol para vererek uzak bir ülkeye yollar.
Günahkar bir kadın olan ve güzelliğinden başka bir şey düşünmeyen imparatoriçe Theodora öldükten sonra vücudunu yılanların yiyeceğini düşünerek büyük korkular geçirirmiş. Bir rahip kurşun bir lahit İçine konulan cesedinin kilisenin büyük kapısı üzerine gömülmesini sağlık verir. Theodora ölümünden sonra bu biçimde gömülür. Ancak iki yılan bu lahide birer delik açarak girer ve imparatoriçenin cesedini yer. Giriş kapısı üzerinde görülen delikler bu efsaneye bağlanır.
Terleyen direk efsanesi, yapının kuzeybatı köşesinde gözenekli bir taştan yapılmış olan sütunun kılcal borular olayından ötürü zemindeki suyu emmesi ve üzerinin devamlı olarak terlemesi yüzünden doğmuştur. Halk bu sütunu kutsal saymış, üzerine parmak dokuna dokuna bir delik açmıştır. Söylentiye göre kilise camiye çevrildiğinde Hızır gelerek parmağını bu deliğe sokmuş ve kiliseyi Kıble yönüne çevirmiştir. Bu sütuna Ağlayan direk, Uğurlu direk de denir.
Evliya Çelebi’ye göre ortadaki büyük kapıyla kıble yönündeki kapı Nuh’un gemisinin kalıntılarından yapılmıştır. Gene Evliya Çelebi’ye göre Ayasofya’nın içinde hastalıktan kurtaran ve tabiatüstü yetenekleri olan yerler vardır: caminin kuyusundan su içen kimse kalp çarpıntısı illetinden kurtulur, altın topun altında gerektiği gibi dua eden kimsenin istekleri yerine gelir ve o insan bunaklık, unutkanlık derdinden kurtulur.
Yine bir söylentiye göre Kadir gecesi Hızır buraya gelirmiş. Doğudaki duvarın güneyindeki bir dolap kapağına para girecek kadar bir delik açılmıştır. Rivayete göre bu delikten para atılınca ses gelirse insanın dileği olurmuş.
Fetihle ilgili efsaneler hem Hristiyanlık hem de İslam kaynaklarından gelir. Hıristiyan kaynaklarından gelen söylentilerin başında açılmaz kapı efsanesi vardır. Güneydeki ufak bir koridorun sonunda örülmüş bir kapı görünür. Söylentiye göre fetih günü patrik kalabalık bir halk kitlesiyle Ayasofya’da dua ediyormuş. Türk askerleri kiliseye girdikleri zaman patrik bu kapıdan kaybolmuş ve bu kapı bir daha açılmamış, her paskalyada da bu kapının önünde kırmızı yumurta kabukları bulunurmuş.
Türkler İstanbul’u aldıktan sonra güya Ayasofya’yı bir gemiyle götürmek istemişler, ancak gemi Marmara denizinde batmış. Bu yer belli imiş, hiç dalga tutmaz ve etrafına çok güzel kokular yayarmıs.
Bir başka efsaneye göre de Kanuni devrinde bir gece Ayasofya’ya ibadet etmek için gelen dervişler caminin bütün ışıklarının yandığını görmüşler ve içeriden birtakım seslerin geldiğini duymuşlar. Padişaha giderek olayı anlatmışlar; padişah ve adamları geldiği zaman caminin dışında aynı olaylara şahit olmuşlar, ancak içeri girdikleri zaman karanlık ve boş olduğunu görmüşler. Söylentiye göre bu, ölülerin ayiniymiş.
Ayasofya’nın bazı yerlerindeki izler de efsane konusu olmuştur. Yapının güneydoğusundaki büyük ayağın porfir sütunlara bakan yüzünde 6 m kadar yükseklikte ele benzeyen iz, söylentiye göre, fetih günü atıyla kiliseye giren Fatih veya Yavedud Sultan cesetler üzerinde dolaşırken atı ürkmüş ve Fatih veya Yavedud Sultan da kanlı eliyle kemere dayanırken öbür elindeki kılıcı duvara çalmış, atının nalı ise sütunun kaidesini zedelemiştir. Yüksek yerdeki el izine benzeyen bu lekeye pençe nişanı denir.
Kapanmaz kapı efsanesine gelince: İslam kaynaklarından çıkmış olan bu efsaneye göre İstanbul’un fethine katılanlardan biri kapıyı bir vuruşta toprağa gömmüş, kapı o günden sonra bir daha kapanmamış. İmparator kapısında yapının ortasına kadar olan bölümün altında büyük bir sarnıç olduğu söylentisi de vardır. Ancak eski müze müdürlerinden Muzaffer Ramazanoğlunun yaptığı kazılarda yalnız bu bölümün kuzeydoğusunda ve güney batısına rastlayan yerlerde, içlerinde dokuz metre yüksekliğe yakın su bulunan iki büyük kuyu bulunmuştur. Günümüzde giriş kapısının doğusundaki duvarda basit ve kötü bir işçilikle yapılmış bir mihrap vardır. Fatih Sultan Mehmed, Haziran 1453 cuma günü camiye çevrilen Ayasofya’ya ilk namazı kılmak için geldiğinde bu mihrabın kullanıldığı söylenir.
Meydan Larousse / Cilt 2 Sayfa 378