Bedesten (Bedestan) Kumaş, silah, mücevher vb. değerli eşyanın alınıp satıldığı kapalı çarşı:
Bedestenler, zamanlarında önemli birer iktisadi kuruluştu; o devirde günümüzdeki banka ve borsaların görevini görürdü. Her bedestende onu korumakla yükümlü birer kuruluş bulunurdu. On iki kişiden meydana gelen bu koruyuculara bölük başı denilirdi. Fermanlı olan bölük başları birbirlerine kefildiler.
Bedesten her sabah duacı başı denilen bölük baslarından biri tarafından dua edilerek açılırdı. Çarşı esnafı duacı başının çevresinde toplanır; o, duasını ettikten sonra yüksek sesle Ey cemaati Müslimin… Tavcılık yapılmayacak. Kefilsiz, mal satılmayacak, mal kapatılmayacak der ve ondan sonra çarşıda alışveriş başlardı.
Akşamları da yine törenle çarşı kapanırdı. İçeride kalan nöbetçi bölük başı ile yamağı ellerinde tabanca ve kalın sopaları ile bütün bedesteni arar ve sabaha kadar nöbet tutarlardı; yanlarında ayrıca bekçiler de bulunurdu. Çok değerli mallar perşembe günleri öğle namazından önce satılırdı: bu sırada önemli kişiler de gelir ve seyirciler her yanı doldururdu. Bedesten yapılarının birçok bekçisi olması ve çok iyi korunmasından ötürü değerli eşyanın alım satımı ve müzayedesi burada yapılır, gene halk para ve mücevherlerini burada saklardı.
Bedestenlerde değerli eşyaları saklamaya duvarlar içinde mahzenlere toprak altında küp biçiminde yerler yapılırdı. Bu küp, mahzen ve kuyular günümüzdeki bankaların kasa dairelerinin yerini tutardı. Bedesten işlerine bakan kadı naibi ve bedestenlerin esnaf loncaları zaman zaman küp ve mahzenlerdeki para ve değerli eşyaların kayıtlarına bakarak uzun bir süredir aranmayan paraların, değerli eşyaların sahiplerini araştırır, sahipleri bulunamayan veya varisleri olmayan para ve değerli eşyaları Maliye hazinesine aktarırdı. Genellikle bedestenlerin içinde esnafın mallarını sergilemesi için sekiler yapılır ve bu sekiler üzerinde duvara bitişik olarak dolaplar konurdu.
Esnaf akşamları bedesten kapanmadan önce değerli mallarını bu dolaplarda saklardı. Bedesten esnafına dolap sahibi denmesi bundan ötürüdür. Bedestenlerde alışveriş yapan esnafa öğretmen anlamına geldiği gibi tacir anlamına da kullanılan hacegan denilirdi. Kelime halk dilinde kısalmaya uğrayarak hacegi olmuştu. O devirde dolap sahibi hacegan olmak esnaf için erişilebilecek en üstün aşama idi. İstanbul’da ikisi Büyük Çarşı içinde biri de Galata’da olmak üzere üç bedesten vardır. Büyük Çarşı içindekilerden eskisine Eski veya Küçük bedesten öbürüne ise Yeni bedesten, Büyük bedesten veya Sandal bedesteni denilir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Sandal bedesteninin sözünü ederken «bunda bedesteni Atik gibi zikıymet, cevahir makulesi eşya satılmaz, cümle harire ve elbisei fahireye müteallik mallar bey’ olunur» der.
Tanzimat’tan sonra Avrupa’dan gelen kumaşların yerli kumaşlarla yarışması, memleketin içine düşmüş olduğu iktisadi çöküntü ve zenginlerin, açılan yabancı bankalara paralarını yatırmalarının sonucu bedestenler önemlerini yitirmişler, Galata’daki bedestenler Sandal bedesteni uzun bir süre kapalı kalmıştır. İstanbul belediyesi 1914’te Sandal bedestenini bazı değişiklikler yaparak onartmış ve belediye mezat salonu haline getirmiştir.
Kapalı çarşıların çekirdeğini, yangınlardan korumak için genellikle taştan yapılan bedestenler oluşturur. Anadolu ve Anadolu dışındaki Osmanlı topraklarında karşılaşılan bedestenlerin büyük çoğunluğunda dükkânlar dışta yer almakta, içte ise ayaklara oturan kubbeli bölüm bulunmaktadır.
Bedestenler taş yapılı, dört tarafı demir kapılı ve geceleri bekçilerin gözetiminde bulunduklarından, buralarda şimdiki bankalarda olduğu gibi kiralık dolap, kasalar ve emtia ambarları da bulunurdu. Bedestenlerin, bu amaçlara yönelik inşa edilmiş olduklarına en iyi kanıt istanbul’daki eski bedesten binasıdır.
İstanbul’da ikisi Kapalıçarşı’da, biri Galata’da olmak üzere, 3 bedesten vardır. Kapalıçarşı’dakilerin birine âtik (eski), ötekine cedid (yeni) bedesten adı verilmektedir. Yeni bedestene, eskiden burada pamuk ve ipekten dokunan, sandal denilen bir tür kumaş satıldığı için Sandal bedesteni de denilmektedir. Sözkonusu bedesten Osmanlı döneminde yapılmıştır.
Eski bedesten ise, doğu kapısının üzerinde hâlâ duran kabartma kartal heykelinden de anlaşılacağı gibi, bir Bizans yapısıdır ve Fatih Sultan Mehmet’in vakfettiği Bizans binaları arasında kayıtlıdır.
Galata bedesteni, Kapalıçarşı’da bulunan öteki iki bedestene oranla çok daha küçük bir binadır Perşembepazarı’n-da bulunan bu bedesten harap ve metruk olduğundan bugün kullanılmamaktadır.
Osmanlı döneminde, gerek çarşı esnafı ve gerekse şehirdeki zengin halk, başta mücevherat olmak üzere her türlü kıymetli malını, belli bir ücret karşılığında bedestendeki kasalarda saklarlardı. Bedestende unutulan ve mirasçısı çıkmayan mallar “beyt-ül mâl”e kalırdı. Mirasçı bırakmadan ölen (1846) Şeyhülislam Mustafa Asım Efendi’nin bedestende kalmış olan 40 000 kese akçesi devlete geçmiş ve bu para ile I848de Ayasofya restore edilmiştir.
Batı Avrupa’da yaşanan endüstri devrimi döneminde el dokuması yerli bez ve kumaşlar Avrupa’dan gelen kumaşlarla rekabet edemeyip kentin her yerinde yabancı kumaşlar serbestçe satılmaya başlandığında, bedestenler eski önem ve zenginliklerini yitirmeye başladılar Ayrıca, yeni açılan bankaların emanet işlerini de üstlenmelerinden sonra, bedestenler sadece halı ve seccade gibi kıymetli malların alınıp satıldığı bir yer haline geldi.
İstanbul Kapalı Çarşı ve Bedesten Esnafı
Büyükçarşıda (Kapalıçarşı) her gün biri Yağlıkçılarda, biri Bedestende dua edilir, ondan sonra işe başlanırdı. Hocaki denilen Bedestenliler vaktiyle üçer bin kese daha fazla sermayeli idi. Bedestende mühim miktarda kıymetli eşya alınıp satılırdı. Zenginlerin çoğu paralarını ve kıymetli eşyalarını Bedestende saklatırlardı. Buranın ayrı muhafızları vardı.
Not: 1099 (1687) tarihinde zorbaların ayaklanmasında bir Yeniçeri Bedestende Şerif Ağa isminde bir Hocaki ile kavga çıkarıp Dolap adı verilen dükkânını yağma eder. Şerif Ağa bir sırığın ucuna yeşil bir bez takarak: «İbadullah, ne duruyorsunuz!» diye ortaya atılarak etrafı velveleye verir. Bu sırada: «Şerif Ağa Sancağı Şerif ile çıkmış haberi yayılır, toplanan halk ağanın etrafına toplanır ve doğru Saraya giderler. Burada devlet erkânı kararı ile hakiki Sancağı Şerif çıkarılır, Topçubaşı, Bostancıbaşı ve diğer tarafsız subayların bu topluluğa katılması zorbaları korkutur, birkaç ileri gelenleri idam edilerek karışıklık savuşturulur.)
Bedestenliler İstanbul ve civarındaki koltukçular ve oturakçılar diye anılan esnaf ile anlaşarak terekelerden, ya da sıkışarak eşyalarını satanlardan eşyaları müzayedelerden çok ucuza âdeta kapatırcasına satın almakta, sonra Çıkışma usulü ile kârı aralarında paylaşmakta, büyük menfaatler sağlamakta idiler. Bedestenlilerin bu hareketleri meydana çıkınca hepsi yakalanarak İhtisap Nezaretine getirilmişler, burada sorguya çekilmişlerdir. Bedestenliler suçlarını itiraf etmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine bir defaya mahsus olmak üzere, içlerinde bir daha böyle hareket eden olursa haber vermeye hep birlikte söz vererek birbirlerine müteselsil kefil olduklarından 1838 yılına kadar serbest bırakılmışlar ve bu durumları İstanbul Kadılığı ile bütün mahkemeler dosyasına kaydedilmişti.
Büyükçarşı’nın Gebeci ve Bodrum hanları ile Sandal Bedesteni Bizans devrinden kalmadır. Mühim bir kısmı Fatih Sultan Mehmet tarafından, Bitpazarından itibaren küçük bir kısmı Sultan Beyazıt (Fatih’in oğlu 1481-1512), bir kısmını da Nuruosmaniye camiini bitiren Üçüncü Osman (Saltanatı 1754-1757) tarafından yaptırılmıştır.